Felsefe

Bilime Mesafeli Bir Felsefeci: Martin Heidegger Neden “Bilim Düşünemez” Demişti?

Başlığı okuyunca Martin Heidegger’e karşı bir ön yargı oluşturmuş olabilirsiniz. Sonuçta yazılarımızda bilim ve felsefenin yakın ilişkisine değinmeye özen gösteriyoruz. Fakat unutulmamalıdır ki, felsefe objektif değildir; subjektiftir. Felsefenin subjektif olması ise onun bir zayıflığı değildir; tam aksine zenginliğidir.

Bu nedenle bu yazımızda Martin Heidegger’in neden “Bilim düşünemez” dediğine değineceğiz. Bunu yaparken ise Heidegger’i daha iyi anlayabilmek adına yaşam öyküsünden ve felsefesinden bahsedeceğiz.

Martin Heidegger Kimdir?

Martin Heidegger (1889-1976)

Heidegger, 26 Eylül 1889’da Almanya’nın Messkirch kentinde doğdu. Messkirch o zamanlar sessiz, sakin, muhafazakar ve dindar kırsal bir kasabaydı. Elbette doğduğu bu çevre, Heidegger’in felsefesini etkiledi. Heidegger, yaşadığı çevrenin de etkisiyle önce Freiburg Üniversitesi’nde teoloji okumaya başladı. Ardından 1911 yılında felsefeyle ilgilenmeye başladı. 1927 yılında yazmış olduğu ünlü eseri Sein und Zeit (Varlık ve Zaman) Avrupa’da büyük ses getirdi.

Martin Heidegger, günümüzde genelde teknolojiye karşı yaptığı eleştirilerle tanınıyor. Özellikle son yıllarda olumsuz etkilerine çokça maruz kaldığımız iklim değişikliği, Heidegger’in fikirlerinin popülerleşmesini sağladı.

Fakat Heidegger’i sadece bu yönüyle tanımak, onun felsefi fikirlerinin derinliğini gizlemektedir. Bu nedenle Heidegger’in bilim ve teknolojiye olan eleştirilerini, felsefesini göz ardı etmeyerek anlamaya çalışacağız.

Heidegger’in Felsefesi: Fenomenoloji Nedir?

Heidegger, Düşünme Denilen Şey Nedir? adlı eserinde bilimin düşünemediğini ifade etmişti. Hatta yine bu eserinde bilimi, doğaya ilgiden ziyade bunlara kayıtsızlık gösteren akılsız bir sonuçlar birikimi olarak nitelendirmiştir.

Heidegger’in biraz ileri gittiğini düşünüyor olabilirsiniz ama ona biraz daha şans vermenizi tavsiye ederiz. Zira Martin Heidegger, bu düşüncelerini kendi felsefesiyle temellendirmişti. Heidegger’in bu konuda nasıl bir sonuca ulaştığını tam olarak kavramak için, felsefi konumunu incelememiz gerekiyor.

Heidegger, hocası Edmund Husserl’in kurucusu olduğu fenomenoloji adlı bir geleneğin temsilcilerindendir. Fenomenolojiyi deneyim yapılarının veya bilincin incelenmesi olarak tanımlayabiliriz.

Fenomenolojide fenomenleri, yani şeyleri deneyimleme biçimimizi ve şeylerin deneyimlerimizde sahip olduğu anlamları inceleriz. Heidegger’in hocası Husserl’in fenomenolojisine göre, deneyimlerimiz yalnızca belirli kavramlar, düşünceler, fikirler, imgeler vb. aracılığıyla gerçekleşmektedir.

Edmund Husserl (1859-1938)

Bu durumu bir örnekle daha açık bir hale getirebiliriz. Bunun için Paris ve Tokyo arasındaki mesafeyi ele alalım. Paris ve Tokyo arasındaki mesafe çok basit bir şekilde 9726 km’dir. Elbette bu, bilimin iki şehir arasındaki uzaklık için bize söylediği bir şeydir. Biz ne yaparsak yapalım Paris ve Tokyo arasındaki mesafe 9726 km’dir.

Ancak fenomenoloji bu sayının bize mesafenin kendisini pek anlatamadığını savunuyor. Çünkü 9726 km’yi oturduğumuz yerden nasıl deneyimleyebiliriz ki? Fakat fenomenolojik yaklaşımı Paris ve Tokyo arasındaki mesafeyi anlamak için kullanabiliriz.

Buna göre 19. yüzyılın başlarında Paris’ten Tokyo’ya bir yolculuk neredeyse düşünülmesi imkansız bir şeydi. 200 yıl sonraysa Paris’ten Tokyo’ya bir günde gidebilir duruma geldik. Ancak tüm bu süre zarfında mesafe hala 9726 km idi. İşte fenomenoloji yoluyla Paris-Tokyo arasındaki mesafeyi deneyime dayanarak açıklamış olduk.

Bilim Neden Düşünemez?

Bu deneyim yaklaşımının Heidegger’in felsefesi üzerine büyük bir etkisi oldu. Fakat Heidegger hocası Husserl’den biraz daha farklı olarak başlangıç noktasını deneyimin değil, Varlık’ın analizi olarak seçmişti.

Heidegger’e göre bilim ve teknoloji geliştikçe Varlık’ın orijinal zenginliği kaybolmuş ya da unutulmuştur. Bu yüzden günümüzde Varlık dediğimiz şey ancak ölçülebilir şeyler olarak var olabilmektedir. Öyle ki Heidegger, Varlık açısından bu durumu ölçülebilir sömürülebilirlik olarak adlandırmıştır.

Ölçülebilir sömürülebilirlik, Heidegger’in pek hoşlanmadığı teknolojinin mevcut saltanatına işaret etmektedir. Alman filozof, dünyadaki güzellikleri ve harikaları takdir edemediğimizi savunmaktadır. Çünkü ona göre bizler de dahil olmak üzere her şey, endüstriyel üretime potansiyel girdi olarak algılanıyoruz.

İsviçre Alplerinden başlayıp Kuzey Denizi’ne dökülen Ren Nehri

“Bilim düşünmez” sözü, bilimin soyut sayısal özelliklerle Varlık’ı gizlediği anlamına gelir. Örneğin Heidegger’e göre Ren Nehri’ni düşünmek, ne kadar su aktığını veya o suyla ne kadar elektrik üretilebileceğini düşünmek değildir. Ona göre Ren Nehri’ni düşünmek, nehrin kendisini anlam dünyamızda bir unsur olarak ele almaktır.

Heidegger’e Göre Bilimsel Felsefeye Alternatif Olarak Şiir

Martin Heidegger’e göre, felsefenin yeniden değerlendirilmesi gerektirmektedir. Felsefe, Platon’dan beri Varlık’ı soyutlamalarla gizlemede bilimle suç ortağı olmuştur. Çünkü Platon’a göre sürekli değişen deneyimlere güvenilemezdi. Bu nedenle felsefe de tıpkı matematik gibi aksiyomlarla başlamalıydı. Böylece felsefi akıl yürütmede deneyimden kaçınılabilirdi.

Heidegger ise bunun tam tersini düşünüyordu. Ona göre Platon’un bu tutumu Varlık’ın kendisinin unutulmasına yol açmıştır. Bu yüzden Heidegger kendi felsefesinde matematiğin yapılandırılmış akıl yürütmesini değil; şiirin yaratıcı metaforunu kullanır.

Ve bir metaforun da zaten tam olarak bu işe yarar. Bize dünya hakkında yeni bir düşünme biçimi sunar. Örneğin, insan ömrünün farklı aşamalarını dört mevsimle anlatmak bize varlığımızı düşünmenin başka bir yolunu verir. Heidegger buna örnek olarak en sevdiği şairlerden olan Hölderlin ve Rilke’nin şiierlerini gösterir.

redrich Hölderlin
Heidegger’in en sevdiği şairlerden biri olan Fredrich Hölderlin (1770-1843)

Sonuç Olarak;

Bilimin şiirle karşılaştırılması, Martin Heidegger’in “Bilim düşünemez” sözünün anlamını ortaya çıkarmaktadır. Şiir düşünebilir, çünkü dünyayı farklı bakış açılarından görmemizi sağlar. Kuşkusuz, bilim ise dünyayı dair bize açıklamalar sunar. Ama bunu, diğer tüm deneyimleri kendisine indirgeyerek, gerçekliğin tek bir görüntüsü olduğunu iddia ederek yapar.

Elbette bu durum bilim ve teknolojiden korkmamızı, ondan çekinmemizi gerektirmiyor. Heidegger’in bu eleştirisiyle bilime yeni bir gözle bakmamızı sağladı aşikar. Ancak bana kalırsa bilim de kendi içerisinde bir şiirsellik barındırmaktadır.

Çünkü evrende hayran kalacak çok fazla şey var. Tüm bunları görebilmek için tek yapmamız gereken dışarı bakmak! Felsefe ile ilgili okumalar yapmak için aşağıdaki yazılarımızdan da devam edebilirsiniz.


Kaynaklar ve İleri Okumalar


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu