Psikoloji

Yaşlandıkça Zaman Neden Daha Hızlı Geçer?

Yaşlandıkça neden zamanın daha hızlı geçtiğini hissederiz? Bazı günlerin diğerlerinden daha yavaş olduğu izleniminin fiziksel temeli nedir? Kısa cevap, ölçülebilir ‘zamanın’ insan zihninin algıladığı zamanla aynı olmamasıdır. Diğer bir deyişle, bir saatin zamanı nasıl ölçtüğü ve bizim onu nasıl algıladığımız oldukça farklıdır.

Einstein’ın görelilik teorilerinin ötesinde, hemen hemen her insan sezgisel olarak zamanın göreceli olduğunu bilir. Çünkü zaman yaşlandıkça çok daha hızlı geçmeye başlar gibi gözükür.

Belli bir yaşı geçtikten sonra birçok kişi, Facebook’ta gezinip eski arkadaşlarının ya da çocuklarının fotoğraflarına bakarken ya da bir sonraki doğum günü pastasını üflerken kendine aynı soruyu sorar. Tüm bu zaman neden bu kadar çabuk geçti? Ama çocukken aynı şey geçerli değildi. Hatırlarsanız bir okul yılı çoğu zaman asla bitmeyecek gibi gelirdi. Benzer bir durum sonlarına doğru ne yapacağımızı şaşırdığımız düşük tempolu yaz tatilleri için de geçerliydi.

Yukarıda okuduğunuz paragraf size tanıdık geldiyse yalnız değilsiniz. Sinirbilimciler, çocuklukta zamanın yavaş bir tempoda aktığı ve yetişkinliğe dönüştükçe hızlandığı algısının yaygın bir deneyim olduğunu belirtiyor. Ayrıca insanların yaşlandıkça öznel zaman algılarında zamanın giderek daha hızlı geçtiğini hissetmeleri psikologlar tarafından da belgelenmiştir. Sorun şu ki bunun nedeni konusunda henüz bir fikir birliği yok.

Zaman Algımız Neden Değişiyor?

Bir hipoteze göre zaman algımız, belleğimizden ve ne kadar yeni deneyim yaşadığımızdan etkilenmektedir. Örneğin, ilk sevgili ya da okuma yazma öğrenmenin verdiği heyecan gibi yeni deneyimler beyinde çok sayıda kalıcı veri kaydedilmesini tetikler.

Ancak günlerini benzer biçimde yaşayan yaşlı bir kişinin beyninde ise daha az veri kaydedilir. Diğer bir deyişle hatırlanacak daha az anı bulunur. Bu da yaşlılıkta beynin benzer veriler içeren zaman dilimlerini bir araya toplamasıyla ve zamanın hızla geçip gitmiş gibi hissedilmesiyle sonuçlanır.

Diğer bir hipotez, yaşlandıkça zamanın hızla geçmesi ile vücut kimyasının değişmesi arasında bir bağlantı kuruyor. Yaş ilerledikçe insan beyni motivasyon ve ödül gibi durumlarla ilişkilendirilen bir nörotransmitter olan dopamini daha az üretir. Yapılan deneyler dopamin azalmasıyla zaman algısı arasında da bir ilişki olduğunu kanıtlamıştır.

Yaşlı insanlar genellikle gençlerden daha yavaş hareket eder. Bunun nedeni hızlı hareket edemedikleri için değildir. Genellikle hareketlerinin daha yavaş olduğunun farkında değildirler. Vücut performansları (denge, reaksiyon zamanlamaları, görme, işitme) yavaşladığında, zamanın göreceli hareketi de yavaşlıyor gibi görünür.

Bir başka hipotez, küçük çocukların yetişkinlerden daha hızlı kalp atışlarına ve nefes alış verişlerine dikkat çeker. Bu nedenle beyinlerinin elektrofiziksel dalgalanma ve ritimlerin de daha hızlı gerçekleştiğini ileri sürer. Elbette bu durumun tam tersi de yaşlandıkça ortaya çıkar.

Beyindeki sinyal işleme fiziğine dayanan güncel ve daha kapsamlı bir yaklaşım ise yaşlandıkça zamanın hızlanmasını, görsel bilgiyi işleme hızımızın yavaşlamasıyla ilişkilendiriyor. Bu yaklaşıma göre, yaşlandıkça beyindeki nöron ağlarının boyutu ve karmaşıklığı artıyor. Dolayısıyla elektrik sinyallerinin daha uzun mesafeler kat etmesi gerekiyor. Bu da sinyal işlemenin daha fazla zaman almasıyla sonuçlanıyor.

Zamanın Akışını Nasıl Algılıyoruz?

Dahası, yaşlanan beyinde nöronlar arasında biriken ve elektrik sinyallerinin akışına direnç gösteren maddeler nedeniyle işlem hızı daha da yavaşlıyor. Görsel algı özelinde düşünüldüğünde, bu durum birim zamanda zihinde oluşturulabilen görüntü sayısının yaş ilerledikçe azaldığına işaret ediyor.

Her yeni zihinsel görüntünün algılanması arasında daha fazla gerçek zaman geçmesi gerektiği için de zaman daha hızlı akıyormuş gibi hissediliyor.

Zaman deneyimimiz her zaman geriye dönük bir süreçtir. Belleğe bağlıdır ve dolayısıyla görecelidir, ancak yalnızca Einstein’ın kastettiği şekilde değil. Bellek sadece bir görüntü dizisinden çok daha fazlasıdır. Onun başka duyusal boyutları da vardır. Ancak baskın duyumuz görmedir ve bu nedenle hafızamızın büyük bir kısmı görseldir. Çocuklar, yetişkinlere göre daha fazla zihinsel görüntü algılar. Bu nedenle olayları, yani zamanın geçişini hatırladıklarında daha fazla görsel veri hatırlarlar.

Sonuç olarak;

Gördüğünüz gibi teoriler çeşitli. Ancak bir yerde de biliyoruz ki yaşamın sonuna yakınlık, zamanın yaşla birlikte hızlandığını düşünmemizin nedenlerinden birisi. Sonunda hepimiz, vücudumuzdaki hücrelerin bize yılların hızlı geçtiğini ve gelecek yılın bu yıldan daha kısa görüneceğini söylediği bir yaşa geleceğiz.

Ancak eğer yaşlandıkça yeni görüntüler ve deneyimlerin eksikliği zaman algımızı hızlandırıyorsa, demek ki yaşamımızda yapacağımız küçük değişiklikler ile zaman algımız üzerinde oynayabilme şansımız vardır. O yüzden vücudumuz ve zihnimiz bizi tembelliğe zorladığında zaman akışını kendimize hatırlatabiliriz. Gençlikte bol bol deneyimlenen keşif duygusu ve heyecanı, rutinle kavgası olanlar için her anlamda sürdürülebilir kılmalıyız.

Her zaman öğrenmek istediğiniz bir dil mi vardı? Mesela yarın o dilde söylenen on kelimeyi not aldığınız bir defter tutun. O kelimelerle hikaye yazın. Hiçbir zaman geç değildir. Bilim insanları yaşlanma ve zaman arasındaki ilişkiyi inceleyedursun, siz de bu esnada beyninizi şaşırtın. Gün içinde onu uykudan uyandıracak küçük çaplı şoklar uygulayın. Nöronlarınızı rutine teslim etmeyin…

Yazının bitiminde ayrıca göz atmak isterseniz: Akış Nedir? Zihnin Aktığı Zamanlar Nasıl Elde Edilir?


Kaynaklar ve ileri okumalar:

  • Why the Days Seem Shorter as We Get Older; yayınlanma tarihi: 18 Mart 2019; Bağlantı: https://www.cambridge.org/
  • Why Time Goes By Faster As We Age; yayınlanma tarihi: 29 Kasım 2020; Bağlantı: https://www.psychologytoday.com/
  • No, It’s Not Just You: Why time “speeds up” as we get older; Yayınlanma tarihi: 27 Mart 2918; Bağlantı: https://sitn.hms.harvard.edu/
  • Bejan, Adrian. (2019). Why the Days Seem Shorter as We Get Older. European Review. 27. 1-8. 10.1017/S1062798718000741.

Matematiksel

Ceren Demir

Kendini, insanları, dünyayı tanıma ve anlama çabasında, belki de kaosta olan; filmin oyuncularından, dünya üzerindeki küçücük noktalardan biriyim.. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Ekonomi bölümünde yüksek lisansa devam ediyorum ve İstanbul Gelişim Üniversitesi'nde akademik görevimi sürdürüyorum. Spora, sanata (özellikle resim sanatı), müziğe, doğaya, doğa sporlarına, felsefeye, psikolojiye, kitaplara, filmlere düşkünüm.. Okumayı, yazmayı, öğrenmeye çabalamayı çok seviyorum. Amaçlı ve amaçsız yaşamanın çeşitli noktalardan artı ve eksileri olduğunu düşünsem dünyadaki her şeyin gelip geçici olduğuna inanıyorum. Yine de -her şeye rağmen- ben uzun süredir amacı olanlardanım.. Buradan enerji sağlayabiliyorum.. Çoğunlukla enerjik, dışa dönük olsam da yeri geldikçe oldukça içe kapanmaya ve yalnızlığa susayabiliyorum. İkisi de keyifli ve öğretici.. Matematiksel sitesinin öncelikle hayranı olan bir okuruyum sonra Matematiksel’e katkı sağlamaya çalışan enfes ekibin bir parçasıyım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu