
Mutlu zamanlarımız çabucak geçerken, stres dolu bekleyişlerimiz bir türlü geçip bitmez. Örneğin, bir sınavın sonuçlarının açıklanmasına birkaç saat kaldıysa, o birkaç saat bir türlü bitmez. Ancak arkadaşımızla yaptığımız keyifli bir akşam sohbeti, hemencecik son bulur. Andan ana ve kişiden kişiye değişen bir zaman algısı mevcut gibi gözüküyor. Bunun nedeni de bir çok kişi tarafından merak ediliyor.
Aslında zaman algısı hakkında bilmemiz gereken ilk şey kavramın tam olarak bir algı olmamasıdır. Çünkü çevresel bir çok olay içeriğinde zaman bilgisini de taşır. Örneğin, güneşin gökyüzündeki konumu bizlere günün hangi diliminde olduğumuz konusunda kabaca bir bilgi verir. Fakat zaman algısı dediğimizde aslında herhangi bir sürecin dolaysız ve net farkındalığından bahsediyoruz. Bu da içsel bir saatin var oluşunu gerektiriyor. Biyolojik saatlerimiz aslında tam da bu görevi görüyor.

Zaman algımızı etkileyen bir başka şey ise mutluluk salgısı olarak bilinen dopamin hormonu. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, vücutta dopamin seviyesini arttıran maddeler zamanın daha hızlı geçtiği izlenimi uyandırıyor. Bunun yanı sıra, dopamin seviyesini azaltan maddeler de zaman algısını yavaşlatıyor.
Zaman Algımız: Zaman Neden Bazen Hızlı Bazen De Yavaş Geçiyor?
Fizyolojik değişimler ve biyolojik saatler zaman algımıza dair önemli ipuçları verse de, bilişsel süreçlerimizin de etkisi kuşkusuz büyük ve önemli. 1960’ların başlarında Fransız jeolog Michel Siffre saatini çıkarıp kendisini 60 gün boyunca karanlık bir mağaranın içine kapattığında zaman algısı tamamen değişmişti. Deneyin sonunda Siffre’ye bir saat dört ya da beş saat gibi geliyordu. (Okumak isterseniz: Michel Siffre: Zaman Algımızı Değiştiren Adam)
Bu konuda yapılan araştırmalarda ortaya konan bir düşünceye göre herhangi bir durum, zamana ne kadar önem verildiği açısından analiz edilebilir. Bu dikkat de, zamanın nasıl geçeceğini belirleyecektir. Zamana gösterilen bu dikkat iki etken tarafından belirlenmektedir. Bunlardan ilki beklediğimiz şeyin zamanında gerçekleşmesinin ne kadar kritik olduğu ile ilgilidir ( temporal relevance – TR). Diğeri de zamansal belirsizliktir ( temporal uncertainty – TU). Bunların artış ve azalışları da zaman algımızı değiştirecektir.
Bir toplantıya yetişmek için bir otobüs bekliyorsak TR yüksek olur. Otobüs servisinin zamanlaması güvenilir değilse, TU da yüksek olacaktır. Böylece, otobüs durağındaki bekleme süremiz muhtemelen size çok yavaş gelecektir. Bu durumda otobüs durağında bekleme süresini doğru şekilde gösteren bir dijital ekrana sahip olursak zaman daha hızlı geçecektir. Hem TR hem de TU’nun düşük olduğu bir durumdaysak, örneğin tatilde sahilde kitap okuyorsak ya da bir sevdiğimizle sohbet ediyorsak o zaman, zaman uçup gidecektir.

Mutlu Olduğumuz da Zamana Ne Oluyor?
Çok beklediğiniz yaz tatiline çıkabildiğinizi düşünelim. Muhtemel bu tatil için ayıracağınız bir hafta çok hızlı bir biçimde akıp gidecektir. Bu durumun ilginç özelliği, siz aslında dışsal bir uyaran alana kadar zamanın ‘uçtuğunun’ farkında olmayacağınızdır. Ancak öteki hafta yapılması gereken işler ile ilgili gelen bir mail sizi bu rüyadan uyandırabilir. Çünkü takvime bakıp o an da zamanın çok hızlı geçtiğinin farkına varırsınız.
Mutlu olduğunuz bir durumda, kişinin dikkati kolundaki saatte değildir. Tam tersi zamanlarda ise kişi nihayetinde durumun biteceğini tahmin ederek zamanı kontrol etme eğilimi gösterir. Bu nedenle duvardaki saat sanki hiç değişmiyormuş gibi gözükecektir. Zaman geçmek bilmiyor gibi geldiği zamanlarda iç saatinizin sesini dikkate almamak için zamanı düşünmemeye çalışın. Ayrıca zamanın daha hızlı akmasını istiyorsanız saate bakmayı bırakın…
Kaynaklar:
- Neuropsychology of Timing and Time Perception; https://www.sciencedirect.com/
- The Illusions of Time; Philosophical and Psychological Essays on Timing and Time Perception; Palgrave Macmillan; ISBN 978-3-030-22047-1
Matematiksel