Günlük Hayatın Felsefesi

Dünya’ya Bakış Açınızı Değiştirecek 4 İlginç Felsefi Fikir!

Felsefe, dünyayı ve varoluşu anlamaya dair sınırsız bir merakın ürünüdür. İnsanlığın en temel sorularına yanıt arayan bu disiplin, zaman zaman zihni zorlayan, hatta bakış açımızı tamamen değiştiren fikirler ortaya koymuştur. Dünya’ya bakış açınızı değiştirecek, yenileyecek bu 4 felsefi fikir eminiz ki sizi düşündürecektir.

Dünya'ya Bakış Açınızı Değiştirecek 4 İlginç Felsefi Fikir

“Uzay ve Zaman Belki de Sadece Zihnimizde Vardır”

Günlük hayatta metafizik kavramını genelde “fizik üstü” anlamıyla kullanırız. Fakat metafiziğin ne anlama geldiğini anlatmak bu kadar kolay değildir. Yine de metafizik için kabaca şu tanımı yapabiliriz: Metafizik, gerçekliğin temel doğasını inceleyen bir felsefe dalıdır. Ve şu sorulara cevap aramaya çalışır:

  • Var olan nedir?
  • Benlik ne anlama gelmektedir?
  • Neden-sonuç mekanizması nasıl çalışır?
  • Uzay ve zaman nedir?
Dünya'ya Bakış Açınızı Değiştirecek 4 İlginç Felsefi Fikir!
Immanuel Kant (1724-1804)

Bu sorulardan sonuncusu, modern çağın en önemli filozoflarından biri olan Immanuel Kant (1724-1804) tarafından yoğun şekilde ele alınmıştır. Kant’ın uzay ve zaman kavramlarına dair düşünceleri, o dönemde felsefeye derin bir yön vermiş ve birçok kişiyi etkilemiştir.

Kant’a göre, sahip olduğumuz bilgilerin büyük bir kısmını duyularımız aracılığıyla ediniriz. Ancak duyularımız, dünyayı anlamamız için yeterli değildir. Onlara ek olarak, nedensellik, uzay ve zaman gibi kavramlara ihtiyaç duyarız. Çünkü bu kavramlar, duyularımızdan gelen bilgiyi organize etmemizi sağlar.

Ancak Kant, uzay ve zamanın zihnimizin dışında gerçek bir varlığı olmadığını öne sürer. Ona göre uzay ve zaman, yalnızca zihnimizde var olan, dış dünyayı algılamamıza yardımcı olan kavramlardır.

Dünya'ya Bakış Açınızı Değiştirecek 4 İlginç Felsefi Fikir!
Kant’ın bu fikri üzerine birkaç dakika düşündüğümüzde hayatta önemli sandığımız bazı şeylerin aslında o kadar da önemli olmadığını görebiliriz.

Kant’ın bu fikri üzerine düşünmek, algılarımızın sınırlarını keşfetmemizi sağlar. Örneğin, uzay olmadan bir şeyin var olduğunu hayal etmeye çalışalım. Kant, bunu yapamayacağımızı savunur. Boş bir uzayı ve uzaydaki nesneleri hayal edebiliriz, ancak uzaydan tamamen bağımsız bir varlık düşünmek zihnimizin sınırlarını aşar. Aynı durum zaman için de geçerlidir. Zamansız bir olay ya da nesne hayal etmek mümkün müdür?

Bu durum, uzay ve zamanın zihinsel araçlar olduğunu gösterir. Eğer Kant haklıysa etkileşimde bulunduğumuz dünyayı anlamamızı sağlayan uzay ve zaman kavramları, aslında hiç etkileşime geçemediğimiz dünyayla aramızda bir köprü demektir. Yani aslında dünya, bizlerden tamamen uzak ve bizimle etkileşime açık olmayan bir yapı olabilir!

“Gerçek Olan Madde Değil, Fikirlerdir”

Platon’un meşhur mağara alegorisini birçoğumuz biliriz. Bu alegorisinde Platon, aslında dünyada deneyimlediğimiz şeylerin ideaların birer kopyası olduğunu ileri sürer. Bu fikri de onu felsefede idealizm denilince akla gelen bir numaralı filozof yapar.

Platon’un mağara alegorisini anlatan bir görsel. Alegoriye göre gerçek sandığımız madde aslında ideaların birer gölgesidir. Asıl gerçek olan şey idealar dünyasındaki idealardır. Örneğin Platon’a göre çiftlikte gördüğünüz at, gerçek bir at değildir. İdealar dünyasındaki atın bir yansımasıdır sadece. Görselde de zincire bağlanmış olan insanlar sadece mağara duvarındaki gölgeleri görebiliyor ve onların gerçek olduğunu sanıyorlar. Halbuki gerçek olan mağaranın dışındadır. Ateşin önündeki üç kişinin tuttukları nesneler ideaları temsil etmektedir.

İdealizm denildiğinde akla gelen bir diğer önemli isim ise George Berkeley’dir. Berkeley, Platon’un idealar kavramını daha da radikal bir noktaya taşımış ve maddi tözün varlığını tamamen reddetmiştir. Ona göre her şey zihinde var olur.

Berkeley’in maddi olanı reddetmesi size çok tuhaf gelmiş olabilir. Ancak bundan daha fazlası olduğunu söylemek gerek. Bu noktada Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel, mutlak idealizmin temsilcisi olarak karşımıza çıkıyor.

Hegel, evrendeki her şeyin Tanrı’nın bir parçası olduğunu savunmuştur. Ona göre sanat, felsefe ve düşünce, evrenin kendi kendisini anlamaya çalışmasının bir yoludur. Eğer Hegel’in görüşü doğruysa, fiziksel dünyadan bağımsız bir gerçeklikten bahsedemeyiz. Bu, Platon’un mağara alegorisindeki gibi, gerçek dünyadan bir engelle ayrıldığımız anlamına gelir.

Eternalizm: Zaman Algısına Farklı Bir Bakış

Zaman, felsefe ve fiziğin kesişiminde tartışılan en büyüleyici kavramlardan biridir. Genellikle “şimdi”nin mevcut olduğu, geçmişin geride kaldığı ve geleceğin henüz gelmediği bir çerçevede düşünürüz. Ancak eternalizm (sonsuzculuk) olarak bilinen ilginç bir görüş, bu algıyı tamamen değiştirmektedir.

Dünya'ya Bakış Açınızı Değiştirecek 4 İlginç Felsefi Fikir!
Şimdicilik, yalnızca “şu an”ın gerçek olduğunu savunur. Bu görüşe göre geçmiş, artık var olmayan bir durumdur ve gelecek henüz var olmamaktadır. İmkancılık ise geçmiş ve şimdinin gerçek olduğunu, ancak geleceğin sadece bir olasılık olduğunu öne sürer. Bu modelde zaman, aşağıdan yukarıya dallanan bir ağaç gibi betimlenir.

Eternalizm, zamanı daha radikal bir şekilde ele alır. Bu görüşe göre, geçmiş, şimdi ve gelecek eşit derecede gerçektir. Zamanı, uzay ve zamanda farklı koordinatlara sahip dev bir blok olarak düşünür. Bu nedenle eternalizm, genellikle “blok evren modeli” olarak anılır. Bu modelde zamanın her kesiti, uzaydaki herhangi bir nokta gibi mevcut ve erişilebilir kabul edilir.

Zamanın geçmişten geleceğe doğru aktığı fikri bir yanılsamadır. Şimdi dediğimiz şey, geçmiş olacaktır ve gelecekte ise şimdiyi deneyimleyeceğiz. Bu, zamanın aslında bölünemeyen bir bütün olduğunu ve onun içindeki tüm noktaların eşit derecede var olduğunu gösterir.

Eternalizmin sunduğu en ilginç sonuçlardan biri, değişim kavramını sorgulamasıdır. Eğer geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda mevcutsa, değişim bir yanılsama olabilir. Şimdi dediğimiz şey, zaman içinde sadece bir koordinat noktasıdır ve bu nokta diğerlerinden farklı bir öneme sahip değildir.

“Belki de Hiçbir Şeyi Bilemeyiz”

Şüphe, insan düşüncesinin temel bir parçası olarak hem felsefede hem de bilimde sıkça karşımıza çıkar. Felsefi bağlamda, şüphe kavramı üzerine en çok düşünülmüş ve tartışılmış konulardan biridir. Bu tartışmalarda öne çıkan iki ana yaklaşım, René Descartes’ın metodik şüphesi ve Septisizm (şüphecilik) olarak bilinen felsefi akımdır.

Septisizmin yani şüpheciliğin kurucusu sayılan Pyrrho

Descartes, şüpheyi bir araç olarak gören en önemli filozoflardan biridir. Cogito, ergo sum (Düşünüyorum, öyleyse varım) anlayışıyla, gerçekliğe ulaşmak için tüm ön kabulleri sorgulamıştır. Descartes’ın şüphesi yapıcı bir şüphedir; onun amacı, kesinliği bulmaktır. Ancak bu yaklaşım, Septisizm’in savunduğu daha radikal bir şüphe anlayışından farklıdır.

Septikler, şüpheyi bir araç olarak değil, bir duruş olarak benimserler. Onlara göre, bildiğimizi düşündüğümüz şeyler aslında sadece inançlarımızın birer yansımasıdır. Bu duruş, Bertrand Russell’ın ortaya koyduğu bir argümanla açıklanır.

Russell’a göre, şu an yaşadığınız her şey bir oyun olabilir. Belki 5 dakika önce bu oyunun içine dahil oldunuz ve geçmişteki anılarınız, bilgileriniz ve tanıdıklarınız bu oyun için sahte olarak yaratıldı. Bu durumun doğru olmadığını kanıtlayabilir misiniz? Russell’a göre hayır. Bu absürt gibi görünen bir argüman olsa da, mantıksal olarak böyle bir ihtimalin varlığını reddetmek imkansızdır.

Russell’ın argümanının da ötesinde bilgi sahibi olma fikrine karşı olan görüşler de vardır. Buna örnek olarak Münchhaussen üçlemesini verebiliriz. Münchhaussen üçlemesi, tüm bilginin ya kanıtlanmamış iddialara ya da ilk etapta doğru oldukları kabul edilen döngüsel argümanlara dayandığını iddia eder. Detayları okumak için göz atabilirsiniz: Münchhausen Üçlemesi: Gerçeği Kanıtlamak İçin Üç Geçersiz Yöntem

Sonuç Olarak;

Felsefe ve bilim bu anlattığımız dört fikir gibi sayısız fikirle doludur. Elbette bu fikirler şu an için mutlak doğrularımız değil. Ancak gerçeği aradığımız yolda birer ışık görevi görüyorlar. Bu nedenle arada bir durup “neden, nasıl” diye sormak, şüphe etmek faydalı olacaktır. Yalnız bunun dozunu ayarlamayı da unutmamamız gerek.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu