Felsefe

Jean-Paul Sartre 1964’te Nobel Ödülünü Neden Kabul Etmemişti?

Bir çok bilim insanının, edebiyatçının hayalini Nobel ödülü almak süsler. Fransız filozof, yazar ve politik eylemci Jean-Paul Sartre’ye de (21 Haziran 1905-15 Nisan 1980) 1964’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü. Ancak bunu kabul etmeyen ilk kişi olarak tarihe geçti.

Jean-Paul Sartre

İsveç basınına yaptığı açıklamada gerekçelerini şu şekilde açıklıyordu: “Ödülü reddetme sebeplerim, Akademi’ye yazdığım mektupta da açıkladığım gibi, ne İsveç Akademisi ile ne de Nobel Ödülü’nün kendisi ile ilgili değil. Mektupta, iki tür sebep zikrettim: kişisel ve nesnel. Kişisel sebepler şunlar: reddim fevri bir hareket değil, zira resmi ödülleri hep reddetmişimdir.

1945’te, savaştan sonra, bana Şeref Nişanı takdim edildiğinde, devlete yakınlık duyduğum halde nişanı reddettim. Benzer şekilde, birkaç arkadaşım teklif ettiği halde, Collège de France’a girmek için de uğraşmamıştım. […] İmzamı Jean-Paul Sartre olarak atmam ile Nobel Ödülü sahibi Jean-Paul Sartre olarak atmam aynı şey değildir.”

Jean-Paul Sartre’nin Nobel Edebiyat ödülünü geri çevirmesi uzun süre basında tartışılacaktı.

Nobel ödülüne geri çevirecek kadar radikal kararlar alabilen Jean-Paul Sartre’yi anlamak için kısaca onu daha yakından tanımanız gerekir.

Jean-Paul Sartre Kimdir?

21 Haziran 1905’te Fransa, Paris’te doğan Jean-Paul Sartre, ezber bozan bir entelektüel, hem Fransa hem de diğer ülkelerdeki solcu davayı destekleyen bir varoluşçuluk savunucusuydu. Aralarında çok büyük yankı uyandıran Varlık ve Hiçlik’in de bulunduğu bir dizi kitap yazdı.

Deniz subayı Jean-Baptiste Sartre ile Anne-Marie Schweitzer’ın tek çocuğu olan Sartre, henüz çocukken babasını kaybetti. Sartre henüz genç bir adamken Henri Bergson’un “Zaman ve Özgür İrade” adlı makalesini okuduktan sonra felsefeye ilgi duyar oldu. Kant, Hegel, Kierkegaard, Husserl ve Heiddegger’in fikirleriyle kendini geliştirerek, Paris’teki École Normale Supérieure’de doktorasını tamamladı.

Çift, saatlerce kafelerde sohbet ederek, yazarak ve kahve içerek geçirdi. Görselde Jean-Paul Sartre 1964’te film yapımcısı Claude Lanzmann (solda) ve Simone de Beauvoir ile Paris’te yemek yerken. Fotoğraf: Bettmann/Corbis

1929’da, Sorbonne’da bir öğrenci, etkileyici bir filozof, yazar ve feminist olan Simone de Beauvoir’la tanıştı. Bu ikili, hayat boyu birer yoldaş oldular. İkisinin de bireysel hayatlarında sürekli mücadele ettiği bunaltıcı konformizm ve özgünlük arasındaki çatışma, Sartre’ın kariyerinin ilk dönemlerindeki en baskın konu oldu.

1939’da Sartre, bir meteoroloji uzmanı olarak görev alacağı Fransız ordusuna alındı. 1940’ta Alman birlikleri tarafından ele geçirildi ve dokuz ay boyunca bir savaş mahkûmu olarak kaldı. 1941’de sivil hayatına geri dönerek Paris yakınlarında bir öğretmenlik kadrosu alabildi.

Jean-Paul Sartre En Ünlü Eserini Savaş Döneminde Kaleme Alacaktı

Şehre dönmesiyle birlikte Sartre, yeraltı grubu Socialisme et Liberté’nin kuruculuğunu yapan yazar kadrosundaki yerini aldı. Grup kısa sürede dağıldı ve Sartre başka aktif direnişlerin içinde yer almak yerine yazmaya karar verdi. Kısa süre içinde, onu köşe taşlarından biri yapan varoluşçu çalışmalarını; Varlık ve Hiçlik’i, Sinekler’i ve Çıkış Yok’u yayımladı. Sartre savaş dönemi deneyimlerini çalışmalarına doğrudan yansıttı.

Simgesel başyapıtı ‘Varlık ve Hiçlik’ özelinde, özgürlük, kendi-olmak ve insanın dünya üzerindeki varlığı üzerine çok değerli ifadelerini yeniden anımsamak için kaleme alınmıştır.  

Sartre, kamusal bir entelektüel olmaya değer verdi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, politikayla ilgilenen bir aktivist olarak karşımıza çıktı. Cezayir’deki Fransız hükmüne karşı sözünü sakınmayan bir muhalifti. Marksizm’i benimsedi ve Küba’yı ziyaret ederek Fidel Castro ve Che Guevara’yla tanıştı. Vietnam Savaşı’na karşıydı ve 1967’de Amerika’nın savaş suçlarını ifşa etmeye yönelik bir mahkemede yer aldı.

Ayrıca yazmaya da devam ediyordu. 1955’teki başlıca yayınlarının ardından, 1960’ta Diyalektik Aklın Eleştirisi geldi. 1964 Ekim’inde Sartre, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülecekti. Ancak ödülü reddederek Nobel Ödülü’nü geri çeviren ilk kişi oldu. Radikal görüşlerini savunmaya devam etti ve 1968’deki Paris ayaklanmasını da kapsayan altmışların son dönemindeki karşı kültür kavramının bir diğer adı haline geldi.

Oyunlarında, romanlarında, makalelerinde ve felsefi çalışmalarında yarattığı toplumsal tartışmaların gücü o denli büyüktür ki tüm ulusta saygı ve hayranlık uyandırmıştır. Cenaze töreninde tabutunun arkasında elli bin kişinin olması, Sartre’a Fransa’da nasıl bir saygı duyulduğunun kanıtıdır.


Jean-Paul Sartre ilkeli yaşam biçimiyle, yalnızca küçük bir miktar mal mülkle yetindi. Hayatının sonuna kadar, insancıl politik gayelerin peşinde aktif olarak koştu. 15 Nisan 1980’de Paris’te hayata veda ettiğinde görme yetisini neredeyse tümden yitirmişti. Sonrasında Montparnasse Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Varoluşçuluk Nedir?

Varoluşçuluk, muhalif ve berbat bir evrenin içindeki bireyin deneyiminin biricikliğini ve yalnızlığını vurgulayan bir felsefedir. İnsan deneyimini açıklanamaz kabul eder; seçme özgürlüğünü ve kişinin eylemlerinin sonuçlarını üstlenme sorumluluğunu, bireyin benlik gelişimini vurgular.

Varoluşçuluğun bir başka önemli konusuysa, varoluşumuzun saçmalığıdır. Hayatın, biz ona seçimlerimizle anlam atfedene kadar hiçbir anlamı yoktur. Sonucunda çok geçmeden ölüm kapıya dayanır ve hayata verebileceğimiz tüm anlamlar ortadan kalkar. Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus, hayatın tamamen saçma, mantıksız ve rastgele olduğu ve tanımlanabilir bir yapıya sahip olmadığı inancını paylaşıyorlardı.

sartre-
Ölümün gerçekliği karşısında hayatı anlamlandırmakta zorlanan Sartre, Sözcükler isimli eserinde “yazarak var oluyorum” derdi.

Bu nitelikler, Sartre’ı hem Nobel Edebiyat Ödülü’nü hem de büyük nakit ödülünü tamamen ve gönüllü olarak reddeden tek yazar yapar. İsveç basınına yaptığı açıklama kibar açıklamalar ve zarif itirazlarla dolu olsa da, 1976’da Sartre’ın kendisi tarafından yayınlanan belgeselindeki açıklaması reddetme nedeni ile ilgili daha fazla bilgi vermektedir.

”Ödülü geri çevirmeyi, kabul etmekten daha az tehlikeli buluyorum. Kabul etmekle, “bağımsızlıktan taviz verme” diyebileceğim bir sonucu da benimsemiş olurdum. Bir de bu ödülü verenlerin konumundan dolayı, kabul edemem. (…) benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin intikam alma girişiminden başka bir şey değildir.” (…) Siyasete dahil olduğum için burjuva düzeni benim “geçmişteki hatalarımı” örtmek istedi. Bana Nobel Ödülü verdiler. Beni “affettiler” ve bunu hak ettiğimi söylediler. Korkunçtu!

Yazının devamında göz atmak isterseniz. Jean Paul Sartre “Cehennem Başkalarıdır” Derken Aslında Ne Demek İstemişti?


Kaynaklar ve İleri Okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu