Felsefe

Felsefe Yapay Zekanın Gelişmesine Nasıl Katkı Sağladı?

Başlığı ilk okuduğunuzda “Yapay zeka ve felsefe arasında nasıl bir ilişki olabilir ki felsefe, yapay zekanın gelişmesine katkı sağlasın?” diye düşünmüş olabilirsiniz. Çünkü gerçekten de ilk bakışta yapay zeka ve felsefe birbirlerinden çok ayrı konularmış gibi görünür.

Ancak felsefenin bilgi, akıl yürütme, insan zihninin yetileri, etik ve algı gibi konularla da yakından ilgilendiğini göz önüne aldığımızda, felsefe ve yapay zeka arasındaki ilişkiyi anlamak kolaylaşacaktır. Nitekim felsefe, asırlardır ilgilendiği bu konular sayesinde yapay zekanın gelişmesine katkı sağlamıştır.

Örneğin mantığın yapay zekanın gelişimine etkisi çok açıktır. Bu nedenle ilk olarak felsefenin mantık sayesinde yapay zekanın gelişmesine nasıl katkıda bulunduğundan bahsedebiliriz. Ve elbette mantık deyince aklımıza gelen ilk isimlerden birisi şüphesiz Aristoteles’dir. Çünkü Aristoteles, ilk resmi mantık sistemini ortaya koyan filozoftur.

Aristotles (MÖ 384 – MÖ 322)

Her ne kadar yapay zekanın ortaya çıkışı ve Aristoteles’in yaşadığı dönem arasında büyük zaman farkı olsa da, dolaylı yoldan Aristoteles yapay zekanın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Onun geliştirdiği mantık sistemi, doğru ve geçerli çıkarımlara rehberlik eden kıyaslamalar yapıyordu. Ve bu kıyaslar, insanların öncüllerden mekanik bir şekilde sonuç çıkarmasını sağlayacak temel mekanizmalara doğru atılan ilk adımdı.

Aristoteles’in geliştirdiği mantık sistemi yapay zekanın çalışma prensibi açısından temel oluşturuyordu. Ancak bu temelin mekanik bir şekilde de çalışması gerekir. İşte bunun ilk örnekleri hesap makineleri olmuştur.

Hesap Makineleri ve Zihin Beden İkiliği Yapay Zekayı Nasıl Etkiledi?

Leonardo da Vinci, mekanik hesap makinesi tasarlayan ilk mühendislerden biriydi. Blaise Pascal ise henüz 18 yaşındayken ilk çalışan hesap makinelerinden birini yapmıştı. Onun yaptığı hesap makinesi sadece toplama ve çıkarma yapabilen basit bir makineydi. Bu hesap makinesi günümüzde Pascal’ın makinesi ya da Pascaline olarak bilinmektedir.

Pascal tarafından 1652’de imzalanmış bir Pascaline.

Birkaç on yıl sonraysa Gottfried Wilhelm Leibniz, Pascal’ınkinden biraz daha gelişmiş bir mekanik hesap makinesi yaptı. Kademeli hesap makinesi olarak bilinen bu makine, sadece toplama ve çıkarma yapmıyordu. Aynı zamanda çarpma yapabiliyor ve bir sayının karekökünü alabiliyordu. İşte bu icatlar, makinelerin sadece hesap makinesini olmanın ötesine geçebileceği ve aslında insanlar gibi düşünebileceği spekülasyonlarına yol açtı.

Ayrıca Leibniz, tüm bilgiyi temsil edebilecek ve iletişimi kolaylaştıracak evrensel karakteristik, sembolik bir dil veya notasyon sistemi de yaratmak istiyordu. Onun bu hayali yaşadığı dönemde gerçekleşmemiş olsa da Walter Harry Pitts gibi matematikçileri derinden etkiledi. Böylece yapay zekanın temelini oluşturan biçimsel diller ve sembolik sistemler alanındaki çalışmalar devam etti.

Gottfried Wilhelm Leibniz (1646 – 1716) Alman matematikçi, filozof, hukukçu ve dönemin idarecilerine danışmanlık yapmış bir entelektüeldir. Leibniz de modern anlamda yapay zekanın gelişimine katkıda bulunmamış olsa da, fikirleri ve çalışmalarıyla bu gelişime zemin hazırlamıştır. Örneğin Leibniz’in bilimsel ve matematiksel akıl yürütmede bir devrim yaratan kalkülüsü geliştirmesi sağladığı katkılara bir örnektir.

Leibniz gibi filozoflar zihnin mantıksal kurallara göre çalıştığını ileri sürmüştü. Onlara göre bir dizi mantıksal kural verildiğinde, bu kuralların uygulanmasını taklit eden sistemler inşa edebiliriz. İşte René Descartes, zihnin zaten böyle bir sistem olduğunu öne süren bir görüş ortaya atmıştı.

Descarters’ın çalışmaları bugün hala tartıştığımız zihin-beden ayrımı problemini gündeme getirmiştir. Ayrıca onun bu fikri bilincin doğası hakkında da tartışmalara yol açmıştır. (Daha fazla bilgi için: Yapay Zeka Felsefesi Nedir? René Descartes’tan Alan Turing’e Yapay Zekaya Bakış Açımız Nasıl Değişti?)

İnsan Zihni Bilgiyi Nasıl Elde Ediyor ve İşliyor?

İnsan zihninin bilgiyi nasıl elde ettiğine yönelik felsefe tarihinde birçok görüş öne sürülmüştür. Örneğin modern ampirizm (deneycilik) Francis Bacon‘ın Novum Organum adlı eseriyle başlar. Bacon, bilgi edinmede deneyimin önemine dikkat çeker. Ancak Bacon’ın deneyimden kastı deney ve gözlem yapmaktır. Nitekim bu da bilim insanlarının belirli bir teori ya da ifadeyi doğrulamak için kullandığı yöntemdir.

Francis Bacon’ın Novum Organum’unun 1779 yılında basılmış bir kopyası. Önemli eseri Novum Organum’da Bacon, zihnin “dört idolünü” (yanlış kavramlar veya “boş fikirler”) tanımlamıştı. Gerçek bir bilimin “ciddi ve kararlı bir şekilde hepsini inkar ve reddetmeye karar vermesi, zihnimizi onlardan kurtararak temizlemesi” gerektiğini söylemişti.

Ampirizmin bir diğer önemli ismi ise John Locke’dur. Locke’a göre insan bilgiyi duyuları sayesinde edinmektedir. Çünkü ona göre insan zihni tabula rasa’dır, yani boş bir levhadır. Duyularımız sayesinde bilgi edinir ve o boş levhayı doldururuz. Böylece ampiristler, aklımızın nihai bilgi kaynağı olduğunu savunan rasyonalistlere karşı çıkmışlardır.

John Locke (1632 – 1704), İngiliz klasik liberalizm düşüncesinin öncüsü filozoftur. Felsefi pozisyon olarak John Locke da ampirist yani deneycidir. Hatta ampirizm dendiğinde birçoğumuzun aklına Locke gelir. Ancak ampirizm fikrini ilk ortaya atan Locke değil, Francis Bacon‘dır.

Modern ampirizm elbette Bacon ve Locke ile son bulmuş değildir. Ludwig Wittgenstein’ın erken dönem çalışmalarından yararlanan Rudolf Carnap liderliğindeki Viyana Çevresi, yeni bir ampirist felsefe oluşturmuştur. Mantıksal pozitivizm adını alan bu felsefe, tüm bilginin gözlem cümlelerine bağlı mantıksal teorilerle karakterize edilebileceğini savunur.

Bunların da duyusal girdilere, yani dünya hakkında topladığımız ham verilere karşılık geldiğini iddia eder. Bu nedenle mantıksal pozitivizmin bir dereceye kadar rasyonalizm ve ampirizm doktrinlerini birleştirdiğini söylemek mümkündür.

Rudolf Carnap (1891 – 1970) 1935’ten önce Avrupa’da, sonrasında Amerika’da etkin olan Alman filozof. Viyana Çevresinin önemli bir üyesi ve mantıksa pozitivizmin bir destekçisiydi. “Yirminci yüzyıl filozofları arasında bir dev” sayılmaktadır.

George Boole’un Yapay Zekanın Gelişimine Katkıları

Şimdi tekrar başa dönelim ve Aristoteles’in mantığının yapay zekanın gelişimine katkısının neden bu kadar önemli olduğuna tekrar bakalım. Aristoteles’in çalışmaları önemlidir çünkü 19. yüzyılın önemli matematikçi ve filozoflarından biri olan George Boole’a ilham olmuştur. Boole, Aristoteles’in kıyas mantığı sistemini matematiksel mantığı geliştirirken kullanmıştır. Ve George Boole’un yapay zekaya yaptığı en büyük katkı bu çalışmaları sonucu ortaya koyduğu Boole cebiri ve Boole mantığını geliştirmesidir.

George Boole, cebirsel denklemler ve ikili değişkenler kullanarak mantıksal ilişkileri ve işlemleri temsil eden Boole cebrini geliştirmiştir. Boole cebiri, modern bilgisayar sistemleri ve yapay zeka teknolojilerinin temelini oluşturan Boole mantık kapılarının temelin oluşturur. Bu cebirsel sistem VE, VEYA ve DEĞİL kapıları gibi basit mantık kapılarını kullanır.

George Boole (1815 – 1864), İngiliz matematikçi, eğitimci ve filozoftur. İki değerli Aristoteles mantığını matematiksel temellere oturtan ve kendi adını taşıyan Boole mantığı ve Boole cebiri ile tanınır.

Tüm bu öğrendiklerimizden yola çıkarak felsefenin yapay zekanın gelişimine nasıl katkı sağladığını kolaylıkla görebiliriz. Çünkü söz konusu zihin, zeka ve beyin gibi konular olduğunda bunların çalışma prensiplerine ilişkin çok şey düşünmemiz gerekir. Felsefe de bu noktada doğru sorular sorma bağlamında son derece önemlidir.

Ta Aristoteles’ten başlayan bugün bize son derece basit gelen mantık ilkeleri, bugün yapay zeka adını verdiğimiz bizi hem korkutan hem heyecanlandıran bir şeyin doğmasına katkı sağlamıştır. Aynı şekilde ilk hesap makineleri, insan zihni haricinde bir şeylerin de işlem yapabildiğini bize göstermiştir. Bu da makinelerin düşünüp düşünemediği gibi spekülasyonlara yol açmıştır. Bu spekülasyonlar da bizi insan zihninin yetilerini anlamaya, oradan da yapay zekayı yaratmaya götürmüştür.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu