Felsefe

Evrensel Deha Leibniz’in Büyük Sorusu: Neden Hiçbir Şey Yok Değil de Bir Şeyler Var?

Leibniz’den genellikle “son evrensel deha” diye bahsedilir. Hiç şüphesiz Leibniz bu övgüyü sonuna kadar hak eder. Çünkü kendisi filozof, matematikçi, teolog, siyasetçi, hukukçu, diplomat, filolog ve kütüphanecidir. Fizik ve teknolojiye de oldukça büyük katkıları olan Leibniz’in biyoloji, psikoloji, tıp, jeoloji, dil bilim ve bilgisayar bilimlerinin gelişmesine katkısı olmuştur.

Evrensel Deha Leibniz'in Büyük Sorusu

Gottfried Wilhelm Leibniz, 1646’da günümüz Almanya’sının doğusundaki Leipzig kentinde doğdu. Yaşamı boyunca Nicholas Malebranche, Huygens, Spinoza ve Pascal ile iletişimde oldu. Leibniz metafizik, epistemoloji, mantık, din felsefesi alanında önemli çalışmalara imza atmıştır.

Leibniz’in metafiziği ele alışı biraz farklıydı. Örneğin Descartes metafiziği bilimin hizmetinde, Spinoza ise etiğin hizmetinde görüyordu. Leibniz ise metafiziği kendi başına bir alan olarak ele alıyordu. Ona göre metafizik; duyuyu saçmalıktan, bilinebilir olanı bilinemezden ayırt edebilen Tanrı’yı taklit etmeye çalışmaktı.

Leibniz felsefesi
Gottfried Wilhelm Leibniz (1646 – 1716)

Fakat Leibniz’in aklına bir soru takılıyordu. Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var? Soru biraz afallatmış olabilir, çok normal. Sonuçta hangimiz günlük hayatta durup “Acaba ben niye yok değilim de varım?” diye düşünüyoruz ki?

Leibniz’in Bu Büyük Soruya Cevabı Neydi?

Siz yok değilsiniz çünkü anne ve babanız sizi dünyaya getirmeyi tercih etmiş. Anneniz ve babanız yok değiller, çünkü onların da anne babası onları dünyaya getirmeyi tercih etmiş. Bu akıl yürütmeyi devam ettirdiğimizde bir noktada durma ihtiyacı hissederiz. Bu böyle sonsuza kadar gidemez değil mi?

Vardığımız nihai nokta, evren neden yok değil de var dediğimiz yer olur. Leibniz’e göre bu soru hayli zordur. Çünkü hiçbir şeyin var olmamış olması tamamen mümkün görünmektedir. Sizin, benim, gezegenimizin, yıldızların, galaksilerin ve tüm evrenin olmaması mümkündür. O halde neden tüm bunlar var?

evren
Orion bulutsusu

Leibniz’in cevabı hem onun yaşadığı dönemi hem de felsefesini yansıtır. Ona göre bir şeylerin var olmasının sebebi Tanrı’dır. Ona göre Tanrı, kendisini hiçbir şey yerine bir şeyler olmasının basit nedeni haline getiren bir evren yaratmıştı.

Leibniz’in bu cevabının basit ve deyimi yerindeyse kaçamak bir cevap olduğunu düşünüyorsanız yanıldığınızı söyleyebilirim. Zira evrensel dehanın bu fikirlerinin ardında ciddi bir mantık argümanı bulunuyor. Merak edenler Leibniz’in Teodise, olumsallık, yeter neden ilkesi kavramlarına ilişkin araştırma yapabilir. Yazımızın ana konusu bu olmadığı için detaya girmeyeceğiz.

Gottfried W. Leibniz’den Sonra da Bu Soruyu Düşünmeye Devam Ettik

Leibniz’in bu cevabının ardından mesele kapanmamıştı elbette. Örneğin Leibniz ile aynı dönemde yaşamış olan Spinoza’nın farklı bir cevabı vardı. Ona göre hiçbir şeyin var olmaması imkansızdı, mutlaka bir şeyler var olmalıydı. Spinoza, Ethica adlı baş yapıtının 1. kitap 7. önermesinde buna değinir: Varolmak tözün doğasına özgüdür.

Spinoza töz derken, kendinde olan ve kendisi aracılığıyla kavranabilen şeyi anladığını söyler. Spinoza’nın panteizminde doğa (evren), Tanrı ve töz aynı şeydir. Dolayısıyla var olmak, evrenin kendisine içkin bir özelliktir. Var olmayan bir evren, var olmayan bir töz düşünülemez. Bu nedenle Spinoza için hiçbir şeyin var olmaması mümkün değildir. ( Ek okumalar için: Spinoza’nın Tanrısı Nasıldı Ve Einstein Neden Ona İnandı?)

spinoza
Baruch Spinoza (1632 – 1677), Yahudi kökenli Hollandalı filozoftur. Görüşleri nedeniyle aforoz edildikten sonra bir Hristiyan ismi olan Benedict ismini almıştır. Ünlü eseri Ethica’nın amacı insanı sonsuz mutluluğa götürecek nihai yolu göstermektir.

Leibniz ve Spinoza’nın cevaplarının üzerinden 300 yıl gibi bir süre geçti. Fakat hala bu soru üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Elbette geçen zamanla beraber evrene, varlığa bakış açımız değişti. Bu da Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var? sorusuna daha bilimsel olarak yaklaşmamıza sebep oldu.

Sicim Teorisi ve Nihai Kuram Arayışı Bize Ne Söylüyor?

Bugün evrenin oluşumuyla ilgili elimizdeki en doğru ve geçerli teori Büyük Patlama teorisidir. Ancak Büyük Patlama ismi biraz yanıltıcıdır. Çünkü patlayan bir şey, örneğin bir bomba, belli bir yerde ve zamanın belli bir anında patlar. O halde Büyük Patlama nerede gerçekleşti?

Aslında bu soru yanlıştır, Büyük Patlama her yerde gerçekleşmiştir. Çünkü Büyük Patlama sıkışmış uzayın patlamasıdır ve o anda her yer, sıkışmış uzay demekti. Hiçlikten bir anda bu evren oluşmamıştır. Yani başlangıçta sıkışmış uzayın haricinde ya da dışında hiçbir şey yoktu.

İşte sicim kuramı, evrenin “olabilecek en küçük büyüklük” denilen bir büyüklüğe sahip olduğunu söyler. Bunun Büyük Patlama anındaki evreni kavrayışımız açısından derin sonuçları vardır. Çünkü Standart Model, Büyük Patlama anında evrenin boyutlarının büzülerek sıfıra indiğini söyler.

sicim teorisi
Atom altı parçacıklardan baryonlar, kuarklardan oluşur. Sicim teorisine göre en küçük atom altı parçacık kuarklar değil, kuarkları oluşturan sicimlerdir. Sicim teorisi, Genel Görelilik ile kuantum mekaniğini birleştirir. Standart Model’in kütleçekimi hariç diğer 3 kuvveti birleştirebildiğinden bahsetmiştik. Sicim teorisiyse 4 kuvveti bir araya getirme potansiyeline sahiptir. Bu da onu nihai kuram arayışında bir numaralı teori durumuna getirir.

Sicim kuramına göre başlangıçta tüm uzay boyutları olabilecek en küçük büyüklükte yani aşağı yukarı Planck uzunluğundadır ve sıkıca kıvrılmıştır. O anda sıcaklık ve enerji yüksektir ancak sonsuz değildir. Çünkü Sicim kuramı, sonsuzca sıkıştırılmış sıfır boyutlu başlangıç noktası varsayımının getirdiği sorunlardan kaçınmaya çalışır.

Sicim kuramı 10 ya da 11 boyut olduğunu ileri sürer. Evrenin başlangıcında tüm bu boyutlar eşit düzeyde ve simetriktir. Hepsi çok boyutlu Planck büyüklüğünde bir topak halindedir. Daha sonra Planck zamanında bugün bildiğimiz 3 uzay boyutu öne çıkıp genişlemeye başlamıştır. Diğerleri ise başta sahip oldukları durumu korumuştur.

Sicim kuramı halen üzerinde çalışılan bir alan. Bazı bilim insanları bu kuramın nihai kuram olabileceği görüşünde. Çünkü çok fazla soruyu cevaplama potansiyeline sahip. Ve bu sorulardan biri de Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var? sorusu.

Belki de Bu Sorunun Bir Cevabı Yoktur!

Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var? sorusuna verilen bilimsel cevaplardan tatmin olmadıysanız bu normal. Çünkü bilim, şeylerin nasıl o şekilde olduğuna dair iyi bir açıklama getirse de, neden öyle olduğuna bir açıklama pek getiremez. Kısacası neden kütleçekimi, kuantum mekaniği ya da sicimler var olsun ki?

1948 yılında bir radyo programına konuk olan Bertrand Russell’a Leibniz’in bu meşhur sorusu soruldu. Russell’ın yanıtı çok basitti: Sadece evrenin var olduğunu söyleyebilirim, hepsi bu. Russell bu cevabı verirken henüz bilmiyoruz demeye çalışmıyordu. Kast ettiği şey, bu sorunun bir cevabı olmadığıydı.

çoklu evren

Evrenimizin daha büyük Çoklu Evrenler’in bir parçası olduğunu öne sürenler de Russell’ın bu görüşünü destekliyor. Çoklu Evrenler’in ve dolasıyla bizim evrenimizin de bir açıklamasının olmadığını düşünüyorlar. Bu, insanı pek tatmin etmeyen bir cevap gerçekten. Ancak bu yazımızda değindiğimiz diğer cevaplarda olduğu gibi, tatmin edici olmaması yanlış olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle henüz cevabını bulamadığımız (belki de bulamayacağımız) bu soruyu arada bir düşünmek güzel olacaktır.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu