Tıp ve Sağlık

Anatoli Bugorski: Kafasını Parçacık Hızlandırıcısına Koyan İlk Ve Tek Kişi

Bir parçacık hızlandırıcı, içine kafanızı sokabileceğiniz en tehlikeli yerlerden biridir. Yine de, 13 Temmuz 1978’de, 36 yaşındaki Rus bilim insanı Anatoli Bugorski, bu korkutucu senaryoyu istemeden gerçekleştirdi.

Anatoli Bugorski
Anatoli Bugorski’nin hikayesi, yalnızca yüksek enerjili radyasyonun insan vücudu üzerindeki etkilerini anlamamızda değil, aynı zamanda insan dayanıklılığının sınırlarını keşfetmemizde de büyük bir öneme sahiptir.

Parçacık Hızlandırıcılar Nedir ve Neden Tehlikelidir?

Genel anlamda parçacık hızlandırıcılar, elektron, proton gibi parçacıkları ışık hızına yakın bir hıza kadar hızlandıran cihazlardır. Bu süreçte parçacıklar çok yüksek enerji değerlerine ulaşır ve ardından başka bir parçacıkla ya da hedef bir nokta ile çarpıştırılır. Bu çarpışmalar, parçacık fiziği hakkında çok değerli bilgiler sağlar.

Bu cihazların yarattığı yüksek enerji seviyeleri bir insan için ölümcüldür. Bu yüzden hızlandırıcılar titizlikle izole edilir ve bu tür kazalar neredeyse imkânsız hale getirilir. Ancak Anatoli Bugorski birinci elden deneyimleyene kadar tüm bunlar belirsizdi.

Şimdiye kadar inşa edilen en büyük parçacık hızlandırıcı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) proton demetleri üretir, ışık hızına yakın hızlandırır ve bunları birbirine çarpıştırıp ortaya çıkan parçacıkları inceler. LHC bir dizi deney yapar ama Higgs bozonunun keşfi, herhalde en ünlü başarısıdır.

Anatoli Bugorski Kimdir?

Anatoli Bugorski, 13 Temmuz 1978’de, Sovyetler Birliği’nin en büyük parçacık hızlandırıcısı olan U-70 Senkrotronu üzerinde çalışıyordu. Bugorski, ekipmanda bir sorun olduğunu fark etmişti. Neyin yanlış olduğunu görmek için, hızlandırıcı tüpüne başını soktu.

Ancak bilmediği bir gerçek vardı: Hızlandırıcı hala çalışıyordu. Normalde bu tür durumlarda çalışanları tehlikeye karşı uyaran ışıklar, önceki bir deney sırasında kapatılmış ve bir daha açılmamıştı.

Protvino’daki Yüksek Enerji Fiziği Enstitüsü’ndeki U-70 proton senkrotronunun bir bölümü. 

Tam da bu sırada Bugorski’nin kafası, ana proton ışınının geçtiği yolun önündeydi. Sonucunda da proton ışını, ışık hızına yakın bir süratle kafatasının sol arka tarafından girdi ve burnunun sol tarafına yakın bir yerden çıktı.

Proton ışınının kafatasından geçtiğini fark eden Bugorski, bu ölümcül kazayı kimseye söylemedi. Olaydan sonra işine sakince devam etti ve yaşadıklarını bir günlüğe yazdı. Ardından, endişeli bir bekleyişle semptomların ortaya çıkmasını beklemeye başladı.

Daha sonraları, “bin güneşten daha parlak” bir ışık gördüğünü söyleyecekti. Bu ışık, proton ışınının beynindeki nöronlarla etkileşime geçmesinin bir sonucuydu. Ancak şaşırtıcı bir şekilde, olay sırasında hiçbir acı hissetmediğini de belirtti. Kısa süre sonra, vücudunun bu aşırı radyasyona nasıl tepki vereceği konusu, bilim dünyası için benzersiz bir örnek haline gelecekti.

Kazadan Sonra Anatoli Bugorski’ye Ne Oldu?

Bilimsel araştırmalara göre, bir insanı öldürmek için yaklaşık 500 ila 600 rad radyasyon dozu yeterlidir. Bu miktar, hücrelerde geri dönüşü olmayan hasara yol açar ve genellikle birkaç hafta içinde ölümle sonuçlanır. Ancak, Anatoli Bugorski’nin maruz kaldığı iyonlaştırıcı radyasyon miktarı, bu ölümcül seviyelerin binlerce kat üzerindeydi.

Kaynaklar, Bugorski’nin ne kadar radyasyon emdiği konusunda kesin bir fikir birliğine varamasa da, bazı tahminler bu değerin 200.000 ila 300.000 rad arasında olduğunu belirtmektedir. Bu, insanlık tarihinde hiçbir bireyin deneyimlemediği kadar yüksek bir radyasyon seviyesidir.

Işın, Bugorski’nin beyninde bir delik açarak dokuları ve sinirleri yok etti ve yüzünün bir tarafını felç bıraktı. Ancak, hayati organlarına ciddi bir zarar vermedi. Bu da onun hayatta kalmasını mümkün kıldı.

Böylesine yüksek enerjili bir radyasyon ışını, dokulara ve hücrelere büyük hasar verir. DNA moleküllerini parçalar, hücre yapısını bozar ve vücudun doğal onarım mekanizmalarını etkisiz hale getirir. Normalde bu dozda radyasyona maruz kalmak, birkaç dakika içinde ölümle sonuçlanır. Ancak Bugorski, bu ölümcül sınırları aşarak hayatta kalmayı başardı.

Kaza gecesi, Bugorski’nin yüzü hızla şişmeye başladı ve kısa süre içinde tanınmayacak hale geldi. Bu durum, Bugorski’nin sonunda hastaneye gitmek zorunda kalmasına neden oldu. Anatoli Bugorski’nin durumu, bilim dünyası için benzersiz bir fırsattı.

Daha önce hiç kimse bu kadar yüksek enerjili radyasyona maruz kalmamıştı. Bilim insanları ve doktorlar, bu miktarda radyasyonun insan vücudu üzerindeki etkilerini gözlemlemek için Bugorski’yi sürekli gözetim altında tuttular.

Kazadan sonra Bugorski’nin başının arkasında ve yüzündeki ciddi yaralar zamanla iyileşti. Ancak kalıcı hasarlar da bıraktı. Yüzünün sol tarafı tamamen felç oldu. Sol kulağı duyma yetisini kaybetti. Zamanla sık sık nöbetler geçirmeye başladı. Ancak şaşırtıcı bir şekilde, Bugorski’nin zihinsel keskinliği bu süreçten etkilenmedi. Zekası, kazadan önceki kadar net ve güçlüydü.

Anatoli Bugorski Neden Önemli Bir Hasar Almadan Kazadan Kurtulmuştu?

Anatoli Bugorski’nin hayatta kalmasının en büyük nedeni, proton ışınının beyninin hayati bölgelerinden, örneğin hipokampus ya da frontal lob gibi kısımlardan geçmemiş olmasıydı. Çernobil veya Hiroşima gibi felaketlerde kurbanlar, tüm vücutlarını etkileyen geniş bir gama ışını bombardımanına maruz kalırken, Bugorski proton ışınını çok küçük ve odaklanmış bir alanda aldı. Bu darbe, minimum saçılmayla başının arkasından girmiş ve burnunun sol tarafından çıkmıştı.

Anatoli Bugorski’nin kazadan bir süre sonra, iyileşmiş hali

Kaza sonrası, Bugorski yaklaşık 18 ay içinde işine geri döndü ve bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Doktorasını tamamladı ve kazanın yaşandığı U-70 proton senkrotronunda fizik deneyleri koordinatörü olarak görev aldı. Ancak, Sovyetler Birliği’nin nükleer konulardaki sıkı gizlilik politikası nedeniyle, bu kazanın detaylarını on yıl boyunca kimseyle paylaşamadı.

Bugorski’nin hikayesi, ancak Çernobil felaketinden sonra gün ışığına çıktı ve uluslararası kamuoyunda dikkat çekti. Bugorski, bugün hala Rusya’nın Protvino şehrinde yaşıyor. Ancak, ekonomik zorluklar içinde olduğu belirtiliyor. Bilimsel çalışmalarına olan bağlılığı ve yaşadığı trajediye rağmen gösterdiği azim, onu bilim tarihinin en dikkat çekici figürlerinden biri haline getirdi.

Yazının bitiminde ayrıca göz atmak isterseniz: Fizikçiler Bir Parçacık Hızlandırıcıya Neden Gelincik Koydular?


Kaynaklar ve ileri okumalar


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

2 Yorum

  1. Yazılarınız çok renkli, bilgi dolu ve değerli. Benim gibi birçok insan ilgiyle takip ediyor, bunu sakın unutmayınız. Fırsat buldukça farklı konulardaki yazılar bana ilim, irfan katmaktadır. Başarılar..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir