Felsefe

Zaman Felsefesi Nedir? Zamanın da Felsefesi Olur mu?

Her daim içinde olduğumuz, aktığını “hissettiğimiz” bir şey var: Zaman. Ve zamanı anlamak gerçekten çok zor. Öyle ki zamanın varlığından şüphe duyanlar bile var. Bu nedenle zaman, aslında harika bir felsefe konusu. Ama hiç varlığından kuşku duyulan şeyin felsefesi olur mu?

Zaman Felsefesi Nedir? Zamanın da Felsefesi Olur mu?
Zaman, her daim insanın kafasını kurcalayan kavramlardan birisi olmuştur. (Salvador Dali’nin “Belleğin Azmi” isimli tablosu, 1931. Kaynak: Museum of Modern Art)

Zamanı nasıl tanımlarsınız? Bir akış hali, geçmiş-şimdi-gelecek döngüsü veya saatin ilerlemesi olarak mı? Aslında saydığımız bu üç tanım örneğinde ortak olan bir şey var. O da değişim kavramı. Herakleitos‘tan da hatırlayacağımız üzere “Her şey akar.”, yani değişir. Geçmiş, şimdi ve geleceğin birbirine dönüşmesi ve saatin ilerlemesi de bir değişimdir. O halde değişim olmadan zamanı tanımlayamayacağımızı söyleyebiliriz.

Tam tersi biçimde zaman olmadan da değişimi kavrayamayız. Şimdi bir anlığına tüm evrende zamanın durduğunu hayal edin. Ne olurdu? Her şey donardı. Hiçbir şey değişmezdi. O halde zamanın evrenin salt gerçekliğine ilişkin bir kavram olduğunu da söyleyebiliriz gibi duruyor.

Yine de yazımızın girişinde de belirttiğimiz üzere, ne fizik ne de felsefe camiasında zamana dair bir fikir birliği yok. Bu nedenle de hala zaman üzerine düşünüyor ve felsefe yapıyoruz. Gelin bu yazımızda zaman felsefesinin derinlerine bir yolculuğa çıkalım.

Zaman Felsefesinin Ortaya Çıkışı

Zamanın doğası üzerine düşünen ilk filozoflardan birisi Platon’dur. Timeos (ya da Timaios) isimli eserinde Platon zamanı “sonsuzluğun hareketli bir benzerliği” olarak tanımlar. Platon’a göre zaman, hiçbir iyinin bulunmadığı sadece ona sahip olma arzusunun olduğu kusurlu dinamik dünyanın bir özelliğidir. Yani ona göre zaman, bir çeşit eksiklik ve aşağılık anını ortaya çıkarır. Tam aksine sonsuzluksa Tanrıların statik ve mükemmel dünyasının bir özelliğidir.

Zaman Felsefesi Nedir? Zamanın da Felsefesi Olur mu?
Timaois, genelde ismi var olup cismi olmayan bir karakter tarafından uzun monologlar formatında verilen Platon’un diyaloglarından biridir. Tahminen MÖ 360 yıllarında yazılmıştır. Çalışma, fiziksel dünyanın ve insanların doğasının spekülasyonunu ortaya koyar ve Critias’ın diyaloğunu takip eder.

Platon’un halefi olan Aristoteles ise onun bu zaman kavrayışını geliştirmiştir. Aristoteles, Fizik adlı eserinde zamanı hareket ölçüsü olarak tanımlıyordu. Bu sayede doğa bilimlerinin zaman anlayışının temelini atmış oldu. Bu noktada da Aristoteles zamanın varlığının kanıtı sorusunu gündeme getirmiş olur. Ve kendince hepimizin de kolaylıkla benimseyebileceği şu diyalektik yaklaşımı ortaya atar. Geçmiş zaman artık yoktur, gelecek zaman daha gelmemiştir ve şimdiki zamansa varlık ve yokluğun birliğinin anıdır.

Bu diyalektik yaklaşım Aristoteles’i hareket ve zaman arasındaki bağlantıyı incelemeye itti. Ona göre zaman ve hareket özdeş olmasalar da birbirinden ayrılamaz şeylerdi. Bu bağlamda da Aristoteles zamanı “geçmiş ve gelecekle ilgili hareketlerin sayısı” veya “hareket ve dinlenme ölçüsü” olarak tanımlar.

Zaman Felsefesi Nedir? Zamanın da Felsefesi Olur mu?
Fizik, Aristoteles tarafından yazılan Batı bilim ve felsefesinin temel metinlerinden biridir. Bu metinde varlık, var olan, değişim, devinim, zaman, hareket, ilk hareket ettirici gibi belli başlı hususlardan söz etmektedir. Metin, bölümlere ayrılmış sekiz kitaptan oluşmaktadır.

Daha sonra ise Orta Çağ’ın başında St. Augustine, öznel zaman kavramını geliştirdi. Augustine’e göre zaman, değişen algıların zihinsel bir fenomeniydi. Bu bağlamda Augustine de zamanı geçmiş, şimdi ve gelecek olmak üzere üçe ayırıyordu.

Fizik ve Zaman Arasındaki İlişki

Her ne kadar yazımızda zamanın felsefesiyle ilgilensek de fiziksel birkaç şeye değinmeden olmazdı. Çünkü bilimde yaşanan gelişmelerin zaman felsefesindeki görüşler üzerindeki etkisi yadsınamaz. Hele ki geçtiğimiz yüzyılda fizikte yaşanan gelişmeler devrim niteliğindeydi.

20. yüzyılın başına kadar fiziğin hakimi Isaac Newton’dı. Dolayısıyla zaman hakkındaki genel görüşlerimiz de onun izini taşıyordu. Örneğin o zamanlar yaşadığınız yerde saat akşam 6 ise Andromeda’da saatin akşam 6 olduğu düşünülüyordu. Kulağa son derece saçma ve komik gelmiş olabilir, haklısınız. Fakat o zaman yaşayan insanlar zamanı evrenin her yerinde aynı kabul ediyorlardı. Çünkü Newton’a göre zaman, evrenin her yerinde aynı hızda akıyordu ve hiçbir fiziksel duruma bağlı değildi.

ikizler paradoksu
İkiz paradoksunda ikizlerden birisi Dünya’da kalır, diğeriyse ışık hızına çok yakın bir hızda hareket eden bir uzay gemisiyle bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında kardeşler birbirinin aynısı olan saatlerini kontrol ederler. Uzay gemisiyle giden kardeş Dünya’ya döndüğünde ilginç bir durumla karşılaşır. Dünya’da bıraktığı kardeşi kendisinden daha çok yaşlanmıştır. Her ne kadar bu durumu paradoks olarak adlandırsak da aslında değildir. İkizler paradoksu, Einstein’ın özel göreliliği geliştirirken kullandığı bir düşünce deneyidir.

İşte bu nedenle Albert Einstein’ın 1905’te yayınladığı ilk makalesi bilim camiasını şok etmişti. Einstein’ın özel göreliliğine göre zaman tek başına var olmaz. Zaman, uzayla bir bütün oluşturur. Yani tek başına zaman değil, uzay-zaman diye bir şey vardır. Yanı sıra özel göreliliğe göre zaman, diğer fiziksel nicelikler gibi görecelidir. Bu nedenle zamanın akışının hızı referans noktasına bağlıdır. Bu duruma en güzel örnek meşhur ikizler paradoksudur.

Fakat elbette özel görelilik, zamana karşı kavrayışımızı değiştiren tek teori değildi. Bir de genel görelilik vardı. Newton’ın evrensel kütleçekim yasası, kütleçekim kuvvetinin sonsuz yayılma hızına sahip olduğunu varsayıyordu. Ancak ışık hızı sınırlı olduğu için bu imkansızdır. İşte bu durum da Einstein’ı daha sonra genel göreliliğe dönüşecek olan kendi kütleçekim teorisini bulmaya iten şeydi.

Einstein’ın genel göreliliğinin zamanla olan ilişkisi şudur. Bu teoriye göre zaman, sadece uzayla değil aynı zamanda maddeyle de etkileşmektedir. Çünkü genel göreliliğe göre büyük kütleli cisimler uzay-zaman dokusunu büktüğü için oradaki zamanı yavaşlatabilir. Hatta eğer bu gök cismi yeterli kütleye sahipse yarattığı kütleçekiminden ötürü uzay-zaman dokusu absürt bir biçimde bükülebilir. İşte bu şekilde oluşan şeye kara delik diyoruz.

Immanuel Kant’ın Zaman Teorisi

Zaman felsefesi denildiğinde akla gelen isimlerden birisi de Immanuel Kant’tır. Kant, zamanın kendi başına var olan bir şey olmadığına inanıyordu. Ona göre zaman, zihnimizin bir özelliğiydi. Böyle düşünmesinin sebebiyse beynimizin etrafındaki dünyayı tam doğru bir şekilde yansıtamayışıdır. Bunun yerine beynimiz, ne gördüğümüzü anlamak için gördüklerini farklı şekillerde kategorize eder. Ve bu kategorilerden biri de zamandır.

Immanuel Kant'ın Zaman Teorisi
Immanuel Kant (1724 – 1804), Prusya kökenli Alman filozoftur. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş, Aydınlanma Çağı ve felsefe tarihini kendisinden sonraki dönemde belirgin olarak etkilemiştir.

Peki zamanın bir kategori olması ne demektir? Kısaca açıklamak gerekirse bu, şu anlama gelir. Beynimizin bir yerinde bir zaman kaydetme mekanizması olduğunu düşünelim. İşte bu mekanizma olayları belli bir zaman çizgisinde akıyormuş gibi hissetmemizi sağlar. Eğer bu mekanizma olmasaydı olayları anlamlandıramayabilirdik. Çünkü her şey aynı anda oluyor gibi algılardık.

Fakat Kant’ın zaman felsefesine olan katkısı sadece zamanın insan zihninin bir özelliği olduğunu göstermesi değildir. Kant, etrafımızdaki dünyayı pasif olarak gözlemlediğimizi savunuyordu. Yalnızca düşüncelerimiz ve eylemlerimiz aracılığıyla yaşamla aktif olarak meşgul olabiliyoruz. Mesela siz ve arkadaşınız aynı şarkıyı dinleseniz de şarkıyı aynı şekilde duymazsınız. Çünkü hem siz hem de arkadaşınız, benzersiz bakış açılarına sahipsiniz. Kant’ın zaman anlayışı da bu duruma benzer. Kant’a göre herkes zihinlerinin bilgiyi nasıl işlediğine göre zamanı farklı kavrar.

Kant’ın zaman anlayışı için kısaca şunları söyleyebiliriz. Az önce de bahsettiğimiz gibi Newton, zamana evrensel bir doğa yasası gibi yaklaşmıştır. Çünkü Kant’a zamanı daha çok kendi eylemlerimiz ve düşüncelerimiz tarafından şekillendirilen bir bir şey olarak görüyordu.

Zaman Felsefesinde Geçmiş, Şimdi ve Gelecek Hakkındaki Bazı Görüşler

Buraya kadar zaman felsefesinin doğuşundan, fiziğin zaman algımıza olan etkisinden ve özel olarak Kant’ın zamanın gerçekliğine ilişkin fikrinden bahsederek konu hakkında belli bir altyapı oturtmuş olduk. Bu sayede de zaman konusunda birçok farklı fikrin bulunduğunu gördük. Fakat bundan daha fazlası var.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 – 1831), kendisinden sonraki birçok önemli ismi etkilemiş Alman filozoftur. Felsefede ilk kez tarihin önemli olduğunu savunan filozoftur.

İşe önce geçmiş kavramının felsefede nasıl ele alındığıyla başlayalım. Mesela Hegel gibi bazı filozoflar için geçmiş, zaten olup bitmiştir. Artık onu değiştirmek mümkün değildir. Birçok insan Hegel gibi düşünse de elbette bundan farklı görüşler de vardır. Örneğin Nietzsche gibi bazı filozoflar da geçmişin o kadar da değiştirilemez olduğunu düşünmüyorlardı. Şu anki bakış açımızın ve mevcut durumumuzun geçmişi nasıl hatırladığımızı etkilediğini savunuyorlardı. Açıkçası bu fikir de oldukça mantıklı. Sonuçta geçmişi nasıl hatırlıyorsak geçmiş bizim için büyük ölçüde odur.

Şimdi kavramı ise oldukça zor bir kavramdır. Çünkü “şu an” denen şeyi yakalamak çok ama çok zordur. Hatta bazı modern filozoflar, zamanın gerçekte var olmadığına inanıyorlar. Bunun yerine her şeyin bir anda gerçekleştiğine inanıyorlar. Ancak bazı filozoflarsa şimdinin gerçek olduğuna ve geleceği şekillendirdiğine inanıyorlar.

1878 yılında Stanford Üniversitesi’nin kurucularından Leonard Stanford’un arkadaşıyla girdiği bir iddia sonucu tarihin ilk hareketli fotoğrafı çekilmiştir. Bu fotoğraf için videonun öncüsü diyebiliriz. Çünkü çok kısa sürelerde art arda gösterilen fotoğraflar sanki hareketli bir şey izliyormuş hissi yaratır. İşte zamanın gerçek olmadığını savunan filozofların durumunu da bu örnekle anlatmak mümkündür. Nasıl ki bir videoda art arda gelen bir sürü sabit fotoğraf varsa, bu filozoflara göre de her şey aynı anda bu şekilde var olmaktadır. Dolayısıyla zaman gerçek değildir.

Geçmiş ve şimdi kavramlarında olduğu gibi gelecek kavramında da farklı görüşler mevcuttur. Mesela Heidegger gibi bazı filozoflar, geleceğin şu anki seçimlerimizle ulaşabileceğimiz bir şey olduğunu düşünürler. Yani Heidegger gibi filozoflara göre geleceği şekillendirmek belli ölçüde bizim elimizdedir. Fakat bazı diğer filozoflar ise geleceğin önceden belli olduğu daha kaderci bir görüşü benimsiyorlar.

Sonuç Olarak;

Her ne kadar yazımız boyunca zaman hakkında pek bir fikir birliğinin olmadığını söylesek de çoğu filozof bazı konularda hem fikirdir. Örneğin filozofların çoğu zamanın evrensel bir güç olmadığı konusunda hemfikirdir. Yani zamanı elektriği, mesafeyi, hızı ölçtüğümüz gibi ölçemeyiz. Ve zaman, bağımsız olarak var olan bir şey değildir. Bunun yerine daha çok çevremizdeki olayları anlamlandırmak için kullandığımız araçlardan biridir. (Tabi bu son cümle felsefenin getirdiği bir yorum. Fizik ilerleyen yıllarda bu konuda bambaşka bir şey söyleyebilir.)

Kısacası zaman kavramı hala bilinmeyenlerle dolu tuhaf bir kavram. Neyse ki onun doğasını anlamak için kullanabileceğimiz bir bilimimiz var!

Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu