Tarih

Bilimde Neden Hala Latince Terimler Kullanılıyor?

Bildiğiniz gibi günümüzde İngilizceye hakimseniz bir bilim insanı ile konuşabilirsiniz, araştırmaları inceleyebilirsiniz, pek çok farklı kitabı okuyabilirsiniz. Çünkü günümüzde fizik, kimya, biyoloji, jeoloji ve aklınıza gelen diğer tüm bilim dallarında kullanılmakta olan ortak dil İngilizcedir. Bunun nedenini “İngilizce Nasıl Uluslararası Bilim Dili Oldu? ” başlıklı yazımızda incelemiştik. Ancak bu yazıda biz biraz daha geçmişe gidelim. Aslında bilim dili Olarak İngilizceyi kullanmamız yakın süreçte gerçekleşen bir seçimdir. 15. yüzyıldan 17. yüzyılın sonlarına kadar bilim dili Latince idi.

Günümüzde Latince yaygın olarak karşımıza biyoloji ve tıp alanında çıkar. Bunun kökeni de Carl Linnaeus‘un çalışmalarına dayanır. Linnaeus’un diğer tüm dilleri aşan ve bilimsel topluluğun sohbet edebileceği ve her birinin diğerinin ne hakkında konuştuğunu anlayabileceği ortak bir dil yaratmak istemişti. Linnaeus, çeşitli alternatifleri denedikten sonra önerdiği sınıflandırma (taksonomi) terimleri ile türleri tanımlamak için sadece iki Latince kelimeden ibaret ikili isimlendirme (binomial nomenclature) sistemini ortaya koydu. Bilim insanları da, bu geleneği devamı olarak bugüne kadar türleri Latince olarak adlandırmaya devam ettiler.

Neden Bilim İçin Latince Tercih Edildi?

“Doğa bilimlerinde, gerçeğin ilkeleri gözlemle doğrulanmalıdır.”
Carl Linnaeus (1707-1778); http://www.artuk.org

Bunun nedeni Latince ölü bir dildi. Hiçbir kimse veya millet onu resmi dil olarak kullanmıyordu. Bu nedenle; zaman geçtikçe biçim veya yazım olarak değişmeyecekti. Bu yüzden tüm ülkelerdeki bilim insanları eşit derecede bu dile sahip çıktı. 18. yüzyıldan itibaren diğer dillerde de yayınlar yapılmaya başlandı. Ancak geleneksel tutum sergileyen kimi bilim insanları Latinceyi bilim dili olarak kullanamaya devam etti. Latince kullanılan ikili tanımlar dünyanın her yerinde aynıdır ve tek türü ifade eder. Bu nedenle karıştırılması mümkün değildir ve nettir.

Tıp biliminin botanik ile oldukça iç içe olduğu o yıllarda, doktorlar hastalarını tedavi edebilmek için uzun ve değişkenlik gösterebilen Latince bitki tanımlamalarını kullanıyordu. Linnaeus bu karmaşayı çözen Systema Naturae eserini ilk olarak 1735 yılında yayımladı. Görsel Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Systema_Naturae

Taksinominin ya da akıl yoluyla sınıflandırma sistematiğinin başlaması Aydınlanma çağına, daha kesin olarak Carl von Linnaeus’un (1707-1778) çalışmalarına dayanır. Bu ünlü İsveçli hekim ve doğa bilimci canlıların çeşitliliğine hükmeden tanrısal düzeni aramaya girişti. Çok sayı­da bitki ve hayvan türünün her birine; biri cinsi, diğeri de türü belirtmek için iki Latince ad veren çift adlandırmalı sınıflandırmayı ona borçluyuz. Cinsleri önce aileler, sonra daha geniş topluluklar halinde yeniden sınıflan­dıran bu sistem, geçerliliğini hala korumaktadır.

Balinaların bir zamanlar balık olduğu düşünülüyordu ve Linnaeus’un Systema Naturae adlı eserinin ilk baskısında bu şekilde sınıflandırılıyorlardı. Ancak daha sonra aslında memeli oldukları anlaşıldı.

   Taksonomi ve İkili Adlandırma Sistemine Neden İhtiyaç Duyduk?

18. yüzyıldan önce, hayvanlar ve bitkiler için tutarlı bir adlandırma sistemi yoktu. Botanikçiler ve zoologlar genellikle aynı organizmayı tartıştıklarını bilmiyorlardı. Pek çok biyolog tanımladıkları türe, istendiğinde değiştirilebilecek uzun, kullanışsız Latince isimler verdi. Örneğin bir gül çeşidi farklı botanikçiler tarafından farklı biçimlerde adlandırılmaktaydı. Bu da bu gülü başka bir kişiye tarif ederken sorunlar yaşanmasına neden oluyordu. Pratik bir adlandırma sistemine duyulan ihtiyaç, Asya, Afrika ve Amerika’dan Avrupa’ya geri getirilen çok sayıda bitki ve hayvanla daha da arttı.

Sorunun üstesinden gelmek için İsveçli botanikçi Carl Linnaeus, bugün hala kullanımda olan devrimci bir sistem icat etti. Bu nedenle kendisi günümüzde organizmaları isimlendirme ve sınıflandırma bilimi olan “taksonominin babası” olarak kabul edilmektedir. Kendisi bu sistemi geliştirirken Latinceyi kullandı. Latince, bitki ve hayvanların kısa bilimsel tanımlamalarını yapmak için sıkça kullanılagelmişti, ama bir sınıflandırma sisteminde ilk defa kullanılmaktaydı.

Linnaeus, hiyerarşik bitki sınıflandırması fikrini kaleme aldığı Systema Naturae isimli kitabını sürekli olarak genişletti. Linnaeus’un kendi sınıflandırma sistemi için kullandığı özellikler arasında dişi ve erkek organ sayısı, bitki­nin çiçekli olup olmaması ve her iki eşey organının da aynı bitki üzerinde bulunup bulunmaması gibi sınıflandırmalar vardı. Pek çok doğa bilimci Lin­naeus’un sınıflandırma yöntemlerini ve taksonomi çalışması açık­lamalarını on dokuzuncu yüzyılın ilerleyen yıllarına dek kullandı. Ama bu sınıflandırma her zaman doğal ilişkilere dayanmadığın­dan orijinal sistemin değiştirilmiş halleri tercih edildi. Linnaeus sınıflandırmasını hayvanlar alemine de genişletti ama benzer bir başarı elde edemedi.

Çiçek açan bitkilerin sistematiğine temel katkıların bazıları da Fransız, Michel Adanson (1727-1806) ve Bemard de Jussieu’den (1699-1777) gelmiştir. İkisi de Ay­dınlanma çağını kendi açılarından zenginleştirmişlerdir.

Kısaca Carl Linnaeus

Carl Nilsson Linnaeus (Latince takma adı: Carolus Linnaeus) 23 Mayıs 1707’de İsveç’in Smaland kentinde doğdu. Christina Brodersonia ve Nils Ingemarsson Linnaeus’un ilk çocuğuydu. Bir papaz olan hobi olarak boş zamanlarında bahçıvanlık yapardı. Pa­paz evinde çok güzel bir bahçe oluşturmuştu. Oğlunu da botaniğin gizemleriyle babası tanıştırdı.

Linnaeus 1727’de tıp okumak üzere Lund Üniversitesi’ne girdi. Lund’da geçirdiği bir yıl boyunca Linnaeus çevre bölgelere çok sayıda detaylı botanik gezisi gerçekleştirdi.1728’in sonbaharında Linnaeus, tıp fakültesi Lund’dakinden çok daha iyi olmasa da daha önemli bir üniversite olan Uppsala Üniversitesi’ne geçti. 1730 dolaylarında Linnaeus, ilk olarak Fransız botanikçi Se­bastian Vaillant tarafından öne sürülen, bitki eşeyliliğine dayanan kendi botanik taksonomisinin temel özelliklerini oluşturmaya baş­ladı.

Linnaeus zamanla önde gelen genç bir bota­nikçi olarak tanınmaya başladı. Ancak uzun süre kendisine uygun bir akademik görev bulamadı. Bununla birlikte sıtmanın nedenleri üzerine yapmış olduğu teziyle tıbbi yeterlilik kazanmıştı. Aynı yıl şehrin varlıklı doktorlarından birinin kızı olan Elisabeth Moraea ile evlendi. Bir yıl içinde, 1739’da İsveç Donanması’nın başhekimi olarak atandı. Sonrasında da frenginin tedavisinde uzmanlaştı.

1742’de otuz beş yaşındayken Uppsala Üniversitesi’nde tıp ve botanik profesörü oldu. Yaşamının sonuna dek de bu gö­revde kaldı. Linnaeus çağdaşlarına o zaman için bilinen bitki ve hayvanları tanımlama yolları sundu. Böylece yazıştığı kişilerin ve öğrencileri­nin daha fazla örnek toplaması ve keşif yapmasını tetiklemiş oldu. 1747’de İsveç’te saray doktorluğuna geti­rildi ve on beş yıl sonra da soyluluk unvanıyla onurlandırıldı. 10 Ocak 1778’de yaşamını kaybetti.


İleri okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu