Bazı insanlar, avuç içindeki çizgilerin falcılık yoluyla geleceği öngörebileceğine inanır. Bilimsel açıdan bakıldığında ise, bu çizgiler—yani avuç içi bükülme çizgileri—el derisinin esnemesini ve sıkılmasını kolaylaştırır. Ayrıca bazı tıbbi durumların tanınmasında da ipucu olabilirler.

Avuç içlerindeki çizgiler gebeliğin 12. haftasında, yani bebek ana rahmindeyken oluşur. Hepimiz bu nedenle ellerimizde çizgilerle doğarız. Bu çizgilerin orada olmasının iyi bir sebebi vardır.
Avuç içi bükülme çizgilerinin temel işlevi, el derisinin sıkışmasını ve gerilmesini kolaylaştırmaktır. Elin bükülmesi, gerilmesi ya da yumruk yapılması gibi hareketlerde, yalnızca bu çizgiler boyunca deri katlanır veya toplanır. Bu çizgiler, elin yapısal esnekliğini sağlayan doğal birer hareket yoludur.
Bilim insanları, ilk bakışta rastgele gibi görünen bu çizgileri incelemiş ve çeşitli sınıflandırma sistemleri oluşturmuştur. Avucunuza tekrar dikkatli bir şekilde bakarsanız, üç derin ve belirgin çizgi göreceksiniz. En üstteki yatay çizgi, distal avuç içi çizgisi olarak adlandırılır.

Onun hemen altında yer alan diğer yatay çizgi ise proksimal avuç içi çizgisidir. Son olarak, proksimal çizgiden başlayıp bileğe doğru kavis yapan yay şeklindeki çizgi, thenar ya da radyal longitudinal çizgi olarak bilinir. Bu üçü, avuç içinin birincil çizgileridir.
Eğer avuç içinde bu çizgiler olmasaydı, ellerimizin derisi gevşek ve sarkık olurdu. Sanki elimiz büyük ve bol bir eldivenin içindeymiş gibi görünürdü. Bu durum, daha fazla deri dokusuna ihtiyaç duymamıza yol açar, birçok hareketi zorlaştırır ve estetik açıdan hoş olmayan bir görüntü ortaya çıkarırdı.
Avuç İçi Çizgileri Bize Karakterimiz ya da Geleceğimiz Hakkında Fikir Verir mi?
Binlerce yıl boyunca insanlar, avuç içlerine kazınmış çizgilerden geleceğin okunabileceğine inandı. Hindistan kökenli kadim bir uygulama olan el falı, elin dikkatli bir şekilde incelenmesiyle yalnızca kişinin karakterini değil, ne zaman öleceği gibi bilgileri de ortaya çıkarabileceğini savunuyordu.
Diğer pek çok kozmolojik inançta olduğu gibi, insanın aklına şu soru geliyor. Acaba el falında bir gerçeklik payı var mı?

El, doğal seçilim yoluyla evrimin karmaşıklığını somut biçimde gösteren bir yapıdır. Aynı zamanda, üzerindeki ince oyuklar ve çıkıntılar—yani kemerler, spiral desenler ve çizgiler—her insanın benzersizliğinin de bir işaretidir.
Tam da bu özellik, Darwin’in kuzeni Francis Galton’u (1822–1911) parmak izi sistemini geliştirmeye yöneltti. Parmak izi çok kısa sürede adli bilimlerde temel bir kimlik tespit aracı haline geldi.
Ancak parmak izinin tanımlama yöntemi olarak potansiyelini ilk fark eden kişi Galton değildi. Bu alandaki öncülük, Doğu Hindistan Şirketi’nde görevli olan William James Herschel’e aittir. Herschel, sahtekârlıkları önlemek amacıyla avuç içi ve parmak izi kaydı kullanıyordu.
Yine de, parmak izlerini sınıflandırarak bireylerin sistematik olarak tanınmasını mümkün kılan kişi Francis Galton oldu. Farklı desenleri ayırt eden bu çalışma, parmak izinin bilimsel ve adli kullanımı açısından dönüm noktasıydı. Ancak bilimin el ile olan ilişkisi bununla sınırlı kalmadı.
18. ve 19. yüzyılın sonlarında Paris hastanelerinde gelişen klinik tıp, hastalıkları fiziksel belirtiler yoluyla teşhis etmenin yeni yollarını sürekli arıyordu. Ellerin dikkatli incelenmesi, henüz belirti vermemiş sağlık sorunlarının varlığını açığa çıkarabilirdi.
Bu yaklaşımdan hareketle, 20. yüzyılın başlarında dermatoglifik adı verilen bir alan ortaya çıktı. Bu alan, eldeki farklı özelliklerin belirli hastalıklarla ilişkilendirilmesini amaçlıyordu. Ancak bu klinik alt dal, sınırlı bir başarı elde etti.
Dermatoglifiklerin teşhis potansiyeli de bugün genetik biliminin ulaştığı seviyenin gerisinde kaldı. Genetik, hastalıkların nedenlerini ve risklerini çok daha kesin ve kapsamlı biçimde ortaya koyarak bu alandaki eski yaklaşımları büyük ölçüde geride bıraktı.
Gizemli olanın çekiciliği her zaman güçlü kaldı.
Antik dünyalarda doğup gelişen bu eski bilgi biçimleri, modern bilimin ilerlemesine rağmen ortadan kaybolmadı. Astroloji gibi diğer kehanet yöntemleriyle birlikte el falı da şaşırtıcı derecede popülerliğini korudu.
Bugün hâlâ kenar çadırlarında ya da sahil kasabalarındaki dükkânlarda mistikler varlığını sürdürüyor. Bilimin açıklayamadığı daha büyük bir gerçeklik olduğuna inanan pek çok insan, bu kişilerin sunduğu “hizmetlere” ilgi göstermeye devam ediyor. Shakespeare’in ünlü sözündeki gibi, “gökyüzünde ve yeryüzünde, bilimin hayal ettiğinden daha fazlası vardır” diyen bir düşünceye yaslanıyorlar.
Tıpkı astroloji ya da homeopati gibi el falı da günümüzde bilimsel indirgemeciliğe yönelik bir eleştiri işlevi görüyor. Keşfedilebilir maddenin ötesinde, ölçülemeyen ve açıklanamayan bir metafizik dünyanın var olabileceğini dile getirmenin bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Why Do Humans Have Palm Lines? Yayınlanma tarihi: Bağlantı: 21 Mayıs 2013; Bağlantı https://www.livescience.com/
- Why do we have lines on the palms of our hands?. Yayınlanma tarihi: 22 Ocak 2022; Bağlantı: https://www.scienceabc.com/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel