
Çoğu insan “bulaşıcı” bir hastalığı mikroplar veya fiziksel yollarla yayılabilen bir şey olarak düşünür. Ancak, zihnin gücünü ve kendisini tehdit altında hissettiğinde bedenin kontrolünü ele geçirme yeteneğini asla küçümsememelisiniz. Tarihin tozlu sayfalarından bazı örnekler ile ilginç bir kaç kitle histerisi vakasını hatırlayalım.
1962 – Tanzanya Gülme Salgını

Takvimler 30 Ocak 1962 tarihini gösterdiğinde Tanzanya’nın Kashasha köyünde bulunan kız yatılı okulunda üç kız öğrenci arasında bir salgının ilk adımları patlak verdi. Sonrasında salgın tüm okula yayıldı. Bu salgın diğer birçok salgından farklı olarak doğrudan direk hastalığa sebep olmuyordu. Aksine insanların gülmesine yol açıyordu.
Sorun şu ki bu gülme kontrolsüz biçimde gerçekleşiyordu. Salgın nedeniyle okul bir süreliğine kapatıldı. Ancak yatılı öğrencilerin evlerine gönderilmesi salgına daha büyük bir yayılma alanı sundu. Salgın diğer köylerde de çoğunlukla gençler arasında yayılarak etkisini arttırdı. Aralıklarla ortaya çıkan ve yaklaşık 18 ay süren bu salgın toplamda 1000’den fazla kişiyi etkiledi, 14 okul kapatıldı.
Hastaların semptomları, birkaç saatten 16 güne kadar süren tekrarlayan gülme ve ağlama ataklarını içeriyordu. Bu krizlere huzursuzluk, amaçsız hareketler ve bazen de şiddet eşlik ediyordu. Aileler ve hükümet, neler olup bittiğine dair bir ipucu vermeleri için her türden uzmanı görevlendirdiler. Ancak uzmanlar organik nedenler bulamadılar. Olayla ilgili araştırmalar, kitlesel psikojenik veya sosyojenik bir hastalık vakası olarak tanımladı.
Konu ile ilgili araştırmalar uzun süre devam etti. Kimi uzman salgının evdeki “geleneksel muhafazakârlık” ile okuldaki bu inançlara meydan okuyan yeni fikirler arasındaki kültürel uyumsuzluğun ( Tanzanya o dönemde İngiliz sömürgesi idi) bir çatışması neticesinde ortaya çıkmış olacağını dile getirdi.
Kimisi de olaya farklı açıdan yaklaştı. Salgının sebebinin beyni etkileyen viral bir enfeksiyon olabileceğini öne sürdü. Ne yazık ki, o sırada salgınla ilgili kayıtlar iyi tutulmamıştı. Bu nedenle bilgiler güvenilir değil. Hiç kimse kalıcı olarak etkilenmedi ve nedeni tam olarak asla anlaşılamadı.
1991 – Rhode Island Zehirli Duman Paniği

1991’de, Rhode Island’daki bir lisedeki bazı öğrenci ve öğretmenler, havalandırma sisteminden zehirli dumanlar geldiğini düşündüler. Bu dumanı ilk fark eden 14 yaşındaki kız çocuğu ağlayarak yere düştü. Midesinin ağrıdığını ve gözlerinin acıdığını söyledi.
Diğer öğrenciler ve o odadaki öğretmen de daha sonra aynı semptomları yaşamaya başladı. Büyük bir korkuyla hepsi koridora koştular. Kısa süre sonra, koridoru net bir şekilde görebilen bitişik sınıflardaki öğrenciler ve öğretmenler de semptomlar yaşamaya başladı.
Sonunda 21 kişi (17 öğrenci ve 4 öğretmen) acil servise gitti. Hepsi baş dönmesi, baş ağrısı ve mide bulantısından şikayet ediyordu. Ancak devamında yapılan araştırmada okulda toksik gaz kanıtı bulunamadı. Çocukları ve öğretmenleri tedavi eden doktorlar, salgının Basra Körfezi Savaşı sırasında kimyasal savaş korkusunun yol açtığı bir kitle histeri vakası olduğu sonucuna vardı.
1692 – Salem Cadı Mahkemeleri

1692-93 yılları Amerika’nın kuzey doğusundaki Salem kasabasında ‘cadılık ve büyücülük’ gerekçesiyle başta kadınlar ve kız çocukları olmak üzere çok sayıda insanın mahkemelerde yargılandığı ve ölüme mahkum edildiği yıllar oldu. Bu olay tarihte ‘Salem Cadı Mahkemeleri’ olarak bilinmektedir.
9 yaşındaki Betty Parris ile 11 yaşındaki Abigail Williams ilk belirtileri gösterdi. Vücutları kontrolsüz bir şekilde kasılıyor, ağızları çarpılıyor, ilginç sesler çıkartıyorlardı. Daha sonra beş kızda daha benzer belirtiler görüldü ve devamında yöre halkı büyücülük ve cadılıkla suçlanmaya başlandı.
Mahkemelerde 200’den fazla kişi bu suçlamalara maruz kaldı ve çoğu kadın olmak üzere 20 kişi ölüme mahkum oldu. Bu rahatsızlıkların nedenine dair yaygın teorilerden biri, 1976’da Science dergisinde yer alan Linnda Caporael’in çavdar mantarı teorisiydi.
Bu parazitin bulaştığı çavdardan yiyenlerde, ‘çavdarmahmuzu hastalığı’ olarak da bilinen belirtiler, halüsinasyonlar, kas spazmları ve nöbetler görülüyordu. 2007’de yapılan araştırmalar bunun nörolojik bir rahatsızlık olduğunu ve NMDA reseptörlerine karşı tepki veren antikorlardan kaynaklandığını ortaya koydu. Nedeni henüz kesinleşmiş olmasa da herpes gibi bir virüsün bunu tetiklemiş olabileceği düşünülüyor.
1518 – Dans Salgını

Temmuz 1518’de Strazburg şehrinde (o zamanlar Kutsal Roma İmparatorluğunun bir parçasıydı) ani ve kontrol edilemez gibi görünen olay meydana geldi. 400 erkek ve kadın yorgunluktan bayılana kadar dans etti.
Önce 1518 Temmuz ayında Frau Troffea olarak bilinen bir kadın sokağa adımını atıp sessizce dans etmeyi başladı. Neredeyse bir hafta boyunca uyumadan, yemek yemeden solo dansına devam etti. Sonrasında ona başkaları da katılmaya başladı.
İlk başta 34 kişi kadardılar. Ancak Ağustos ayına gelindiğinde, dans salgını 400 kişiyi etkisi altına almıştı. Yerel doktorlar konuya bir açıklama getiremiyordu. En sonunda bunun kanın fazla ısınması ile ilgili doğal bir hastalık olduğuna karar verildi. Tedavisi de hastalıktan kurtulana kadar dans etmekti.
Bu olay tarihe 1518 dans vebası olarak adını yazdırdı. Dansçılar için hemen bir sahne inşa edildi, profesyonel dansçılar getirildi. Hatta dansa eşlik etmesi için bir müzik grubu bile vardı. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi.
Bu dansçılara başkaları da katılmaya başlamıştı. Ölümüne dans eden kişiler yorgunluktan bayılmaya başladı. Kayıtlara göre bu dans sonucunda bir çok kişi felç ve kalp krizi geçirdi. 1518 Dans vebası, dans edenlerin günahlarının af olması için bir dağın tepesindeki tapınağa topluca götürüldüğü Eylül ayına kadar devam etti. Sonra dansçılar yavaş yavaş durdular.

İnsanların Dans Etmesine Neden Olan Şey Neydi?
Bu dans vebası bir efsane gibi geliyor elbette. Ancak bu olay, 16. yüzyıl tarihi kayıtlarında iyi belgelenmiştir. Aynı zamanda türünün bilinen tek hadisesi de değildir. Benzer çılgınlıklar İsviçre, Almanya ve Hollanda’da daha önce yaşanmıştır. Örneğin, 1374’te Ren Nehri kıyısındaki binlerce köylünün, yol boyunca acı içinde çığlıklar atarak dans ettiği bilinir. Ancak bu salgınlar içinde en iyi belgelenen 1518’deki dans salgınıdır.
Bu durumun nedeni uzun süre araştırıldı. Tarihçi John Waller’e göre bu durum, dans eden bir salgınla insanları lanetleme gücüne sahip olduğuna inanılan Aziz Vitus ile ilgilidir. Ancak elbette bu batıl inancı günümüzde kabul etmiyoruz. En olası teorilerden biri ise bu kişilerin nemli çavdarda büyüyen ve halüsinasyonlar görülmesine neden olan toksik bir küfü yanlışlıkla yediklerini ileri sürüyor. Cevap tarihin derinliklerinde bir yerde gizli duruyor.
Kitlesel psikojenik hastalıklarla ilgili sorun, sahada gözlemlenemeyecek kadar ender olmaları ve ne zaman olacaklarını tahmin etmenin bir yolu olmamasıdır. Onlara neyin sebep olduğu ve onları neyin ortadan kaldırdığı tamamen bilinmezdir. Bu da insan psikolojisi ile ilgili anlayışımızın ne kadar eksik olduğunun altını çizmektedir.
Göz Atmak İsterseniz
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- The 1962 Laughter Epidemic of Tanganyika Was No Joke; Bağlantı: https://www.atlasobscura.com
- What was the dancing plague of 1518?; Bağlantı: https://www.history.com
- Feel Sick? Diagnosis Hysteria; Bağlantı: https://www.latimes.com/
- Salem Witch Trials; Bağlantı: https://www.history.com/
- What were the ‘dancing plagues’ of the Middle Ages?; Bağlantı: https://bigthink.com/the-present/dancing-plague-middle-ages/
Matematiksel