
Okyanuslar, Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 71’ini kaplayan devasa bir tuzlu su kütleleri ve yaşam kaynağımız. Bu cümleyi bir de şu biçimde okuyun. Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 71’i sular altında. Üstelik bir sorun var. Her geçen gün Evren hakkında yeni keşifler yapıyoruz. Ancak okyanuslar hakkında Evren hakkında bildiklerimizden çok daha azını biliyoruz. Aslına bakarsanız okyanusların sadece %5 kadarını keşfedebilmiş durumdayız. Bu noktada akıllar elbette “Okyanuslar neden keşfedilemiyor?” sorusu geliyor.
Mars’a araç gönderen, karadelikleri gözlemleyen ve Ay’ın karanlık tarafını fotoğraflayan bizlerin okyanusların hala çok az bir kısmını keşfedebilmiş olması ise elbette düşündürücü. Sonucunda dünyamızda beş ana okyanus vardır: Atlantik Okyanusu, Pasifik Okyanusu, Hint Okyanusu, Arktik Okyanusu ve Antarktika’yı çevreleyen Güney Okyanusu. Okyanus dediğimizde, tüm bu okyanus havzalarını birlikte kastediyoruz. Tüm bu okyanuslar Dünya suyunun %97’sini içeriyor. ( Atlantik ve Pasifik Okyanusları Karışıyor mu?)
Ancak başta da dediğimiz gibi modern teknolojilere rağmen, okyanusların sadece yüzde 5’i keşfedildi. Bu nedenle, geri kalan yüzde 95 ‘e dokunulmamış, görülmemiş ve bugüne kadar keşfedilmemiş olarak bekliyor. Yani Dünya yüzeyinin çoğunu kaplayan bir su kütlesi aynı zamanda evrendeki en az anlaşılan yerlerden biri. ( Merak ederseniz: Dünyanın 8. Kıtası: Büyük Pasifik Çöp Alanı)
Okyanuslar Neden Keşfedilemiyor?

Bu keşif zorluğunun ilk nedenlerinden biri, okyanus doğasının dayattığı fiziksel koşullardır. Okyanusların yüzeyini keşfetmek kolaydır. Uydular, okyanusun yüzey sıcaklıklarını, sularını ve renklerini (bitki yaşamını gösterebilen) çizmemize yardımcı oldu. Ancak daha derine inmek için daha ileri teknolojiye ihtiyaç var.
Derinlere inildikçe görünürlük sıfıra ve sıcaklıklar sıfırın çok altına iner. Su yüzeyinin yaklaşık 200 metre altındaki derin okyanusa ulaştığınızda, tamamen karanlığa girersiniz. İkinci ve aslında daha önemli bir sorun ise fiziksel bir gerçekle ilgili.
Dünya atmosferinin üzerinde uzaya süzülürseniz, vücut basıncınız sıfıra düşer. Ama okyanusun derinliklerine inerseniz, bu basınç derine indikçe artar. Hal böyle olunca uzaya insan göndermek, okyanusun dibine insana göndermekten daha kolay hale gelir.

1969 yılından beri ay yüzeyine 12 insan gitti. Fakat okyanusun en derin bölümü olan Mariana Çukuru’na yalnızca 3 insan inebildi. Yapılan son ölçümlere göre bu çukurun en derin noktası yaklaşık 10.994 metredir. Bu noktaya indiğiniz zaman hissedeceğiniz basınç yüzeyde hissedeceğinizden yaklaşık 1000 kat daha fazla olacaktır. Bunu üzerinizde 50 adet uçağın olmasıyla eş değer biçimde düşünebilirsiniz.
Okyanuslar Hakkında Uzaydan Daha Az Şey Biliyoruz
Gördüğünüz gibi, derin deniz keşfi zordur. Ancak daha fazlasını öğrenmek için hala umut var. Ulusal Okyanus Atmosfer İdaresi (NOAA) gibi ajanslar, bilinmeyen ve az bilinen bölgeleri araştırmak ve belgelemek için seferleri destekleyerek okyanus keşfi çabalarına öncülük ediyor.
Elbette okyanusları keşfetmek için sadece dalmamız gerekmiyor. Okyanus yüzeyinin radarla taranması sayesinde, okyanus tabanının nerelerde tepeler ve çukurlar oluşturduğu hakkında bir fikir sahibi olabiliyoruz. Bu oldukça iyi bir adım olsa da, okyanus zemininin haritaları hala gezegenimizin haritaları kadar detaylı değil. Ayrıca radyo dalgalarının okyanusun derinlerine ulaşmasının zorluğu, okyanus tabanının haritasını çıkarmayı bir hayli zorlaştırıyor. ( Dünyanın En Derin Çukuru: Kola Süper Derin Sondajı Hakkında Ne Biliyoruz?)

Bu durumda yeni bir soru daha akıllara geliyor. İnsanlar neden uzayın keşfini okyanusların keşfinden daha büyük bir hedef olarak görüyorlar? Bu sorunun cevabı, keşfin rahatlığıyla ve cazibesi ile alakalı gibi. Sonuçta uzayda gerçekten bir şeyler görme avantajına sahipsiniz. Bunun yanında okyanuslar ise bizlere karanlık ve bulanıklık vadediyor.
Ayrıca okyanuslarda henüz kaç tane deniz canlısı olduğunu da tam olarak bilmiyoruz. Şu anda yaklaşık 226.000 okyanus canlısı bilinmektedir. Bununla birlikte, bilim insanları her geçen gün yeni canlı türleri buluyor ve birkaç yüz bin ila birkaç milyon türün daha henüz keşfedilmediği tahmin ediliyor.
Sonucunda da derin denizlerle ilgili bilgimiz ile etrafımızdaki gezegenler hakkındaki bilgimiz kıyaslandığında, derin denizlerle ilgili çok az şey bildiğimiz kolaylıkla görülebiliyor. Belki de aradığımız sırların bazıları denilerimizin dibinde yatıyor.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Why does so much of the ocean remain unexplored and unprotected?; https://oceana.org
- How Much of the Ocean Has Been Explored? Shockingly Little! Yayınlanma tarihi: 23 kasım 2022; Bağlantı: https://science.howstuffworks.com/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel