Biyoloji ve Coğrafya

Barbara McClintock: Genetik Bilimini Şekillendiren Bilim İnsanı

Barbara McClintock, genetik alanında çığır açan çalışmalarıyla tarihe geçen bir bilim insanıdır. “Sıçrayan genler” ya da bilimsel adıyla transpozonlar konusundaki keşfi, genetik biliminin temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve genetik düzenleme ile genetik çeşitlilik hakkındaki anlayışımızı kökten değiştirmiştir.

Barbara McClintock

Alanında bir öncü olan McClintock, bulgularının bilim dünyasında kabul görmesi için uzun yıllar boyunca direnmek zorunda kaldı. Onun hikayesi, azim, deha ve yaşamın sırlarını çözmeye duyulan büyük bir tutkunun hikayesidir.

Kısaca Barbara McClintock Kimdir?

Barbara McClintock, 16 Haziran 1902’de Connecticut, Hartford’da dünyaya geldi. Çocukluk yıllarından itibaren bilim ve matematiğe karşı derin bir ilgi duyan McClintock, akademik hayatına bu tutkusunu yansıttı. Cornell Üniversitesi’nde botanik üzerine yoğunlaşmayı planlayarak başladığı akademik kariyerini, genetiğe olan ilgisi nedeniyle yeniden şekillendirdi.

Ancak dönemin cinsiyetçi yapısı, kadınların genetik bölümünde çalışmasını sınırlandırıyordu. Bu engelleri aşarak, mısır genetiği üzerine çalışan küçük bir gruba katılmayı başardı. 1920’lerin sonlarında Cornell Üniversitesi’nde öğretim üyesiyken, McClintock mısır hücrelerindeki kromozomları detaylı bir şekilde incelemeye başladı.

Mısır, bilimsel araştırmalarda yaygın bir çalışma konusuydu, çünkü ekonomik olarak önemliydi, kolayca yetiştirilebiliyordu ve gözle görülebilir genetik özelliklere sahipti. Gregor Mendel’in bezelyeler üzerinde yaptığı çalışmalar gibi, mısır bitkileri de genetik araştırmalar için ideal bir modeldi.

Barbara McClintock’ın Nobel Ödülü Öncesi Araştırmaları

McClintock, mısır kromozomlarını haritalandırarak, bunların yapısal özelliklerini tanımladı. Daha sonra, Harriet Creighton adında bir yüksek lisans öğrencisiyle birlikte, bu kromozom haritalarını mısır tanelerinin fiziksel özellikleriyle ilişkilendirdi.

Çalışmaları, kromozomların belirli bölgelerinin, mısır tanelerinin rengi ve şekli gibi genetik özelliklerle bağlantılı olduğunu gösterdi. Genlerin kromozomlar üzerinde belirli bir konumda olduğunu kanıtlayan ilk deneysel bulgular, McClintock’un yaptığı çalışmalardan geldi.

1931’den itibaren Missouri Üniversitesi ve Cornell Üniversitesi arasında çalışmalarını sürdüren McClintock, 1936 yılında Missouri Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak göreve başladı. Ancak, bağımsız çalışma tarzı nedeniyle, 1941’de üniversiteden ayrılma kararı alacaktı.

1942 yılında Cold Spring Harbor’daki Washington Carnegie Enstitüsü’ne katılarak kariyerinde yeni bir sayfa açtı. Burada, kendisine Nobel Ödülü’nü kazandıracak olan transpozisyon sürecine dair çalışmalara başladı. McClintock yaptığı çalışmalarda, genetik elementlerin bazen pozisyonlarını değiştirebileceğini keşfetti. Bu hareketlilik, bu elementlerin yakındaki genleri daha az ya da daha aktif hale getirmesine neden oluyordu.

Bu, genlerin sabit olduğu yönündeki geleneksel anlayışa tamamen ters bir buluştu. McClintock, bu hareketli genlere “transpozonlar” ya da “sıçrayan genler adını verdi. Ancak McClintock’un bu keşfi, onlarca yıl sonrasına kadar hak ettiği tanınırlığı kazanamadı.

Sıçrayan Genler: Transpozonlar Nedir?

Transpozonlar, genetik biliminin temelini yeniden şekillendirdi. Günümüzde transpozonların insan genomunun yaklaşık %50’sini ve mısır genomunun %90’ını oluşturduğu bilinmektedir. Çoğu transpozon sessizdir ve yer değiştirmez, ancak bazıları hareket eder ve zararlı mutasyonlara neden olur.

McClintock, bu genetik elementlerin sadece DNA’nın yapısını değil, genlerin nasıl çalıştığını da etkilediğini ortaya koydu. Bu çalışmalar, genetik mühendisliği, immünoloji ve kanser araştırmaları gibi birçok alanda derin etkiler yarattı.

1951 yılında Cold Spring Harbor sempozyumunda transpozonlar hakkındaki hipotezini sunduğunda, bu fikir bilim dünyasında büyük bir tartışma yarattı. Ancak zamanla McClintock’un bulguları diğer bilim insanları tarafından doğrulandı ve transpozonların genetik biliminin temel bir parçası olduğu kabul edildi.

McClintock’un kromozomlar ve transpozabl elementler üzerindeki çalışmaları dışında, DNA’daki değişimlere bağlı olmayan gen aktivitesindeki değişimlerin de miras alınabileceği fikrini öne sürdü. Bu fikir, günümüzde “epigenetik” olarak bilinen alanın temellerinden birini oluşturdu. Sonucunda McClintock bu konsepti resmî olarak incelenmesinden 40 yıl önce ortaya attı.

1970’li yıllarda moleküler biyolojideki ilerlemeler, onun çalışmalarını doğruladı. Transpoze edilebilen elementlerin yalnızca bitkilerde değil, bakteriler, hayvanlar ve insanlarda da bulunduğu keşfedilecekti. McClintock’un bulguları, gen düzenlenmesi ve evrim konusundaki anlayışımızı kökten değiştirdi.

Sonuç olarak

McClintock, 1983 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü aldı. Bu ödül, onun uzun yıllar boyunca yaptığı titiz gözlemleri ve deneysel çalışmalarının bir sonucuydu.

Barbara McClintock, 1983 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görüldü. Ayrıca bu ödülü tek başına kazanan ilk kadın bilim insanı unvanını aldı. Çalışmaları, genetik biliminin temel taşlarından biri olarak kabul edilirken, bilim dünyasına ilham vermeye devam etmektedir. 1992 yılında hayata veda eden McClintock, cesur ve kararlı bir bilim insanı olarak hatırlanır.

McClintock’un hikayesi, bilimin yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğunu gösteren ilham verici bir örnektir. Kendisiyle yapılan bir röportajda söylediği şu söz, bilimsel kariyerinin ruhunu en iyi şekilde özetler: “Yaptığım şeyden o kadar keyif aldım ki, durmayı hiç düşünmedim. Bu, son derece tatmin edici ve ilginç bir hayattı.”


Kaynakça:

  • The Barbara McClintock Papers. (Erişim Tarihi 07.01.2020) https://profiles.nlm.
  • Nanjundiah, Vidyanand. (1996). Barbara McClintock and the discovery of jumping genes. Resonance. 1. 56-62. 10.1007/BF02839098.
  • Barbara McClintock. (Erişim Tarihi 07.01.2020) https://www.newscientist.com/

Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Olgun Duran

Ömür boyu öğrencilik felsefesini benimsemiş amatör tiyatro oyuncusu ve TEGV gönüllüsü; kitaplarından, doğaya hayranlığından, yeni yerleri görmekten, gittiği yerlerin kültürünü keşfetmekten ve bunların uğruna çabalamaktan vazgeç(e)meyen kişi...  

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir