Biyoloji ve Coğrafya

Genetik Mühendisliği Ne Kadar Etik Ne Kadar Değil?

Genetik modifikasyon veya genetik manipülasyon olarak da adlandırılan genetik mühendisliği; bir organizmanın genlerinin laboratuvar şartlarında, teknoloji kullanılarak değiştirilmesi ve manipüle edilmesidir. Genetik mühendisliğinde geliştirilmiş veya yeni organizmalar üretmek için tür sınırları içinde ve arasında genlerin transferi de dahil olmak üzere, hücrelerin yapısını değiştirmek amacıyla bir dizi teknoloji kullanılır.

Genetik Mühendisliği Ne Kadar Etik Ne Kadar Değil?

Buradan bakınca genetik mühendisliği oldukça havalı bir alan gibi görünüyor. Hiç şüphesiz de öyle. Sonuçta tüm canlıların o şekilde olmasını sağlayan bir genetik materyali, yani DNA’sı var. İnsanoğlu da kendi DNA’sının yapısını ve işleyişini kavramaya başladığından beri DNA’ya hükmedip hükmedemeyeceğimizi sorguladı. Ve bugün genetik bilimi sayesinde bunu belli oranda başarabiliyoruz.

Ancak genetik mühendisliğiyle ilgili ufak bir sorunumuz var: Etik. Bilimin birçok uygulamasında karşımıza çıkan etik, burada da devreye giriyor. Kimileri etiğin genetik mühendisliği gibi alanların önünü kestiğini savunurken, kimileri de etiğin bu tarz alanlarda bilimin “önünü kesmesi gerektiğini” savunuyor. Peki sizce etik, genetiğin peşini bırakmalı mı? Ya da genetik mühendisliğinin kendisi ne kadar etik, ne kadar değil?

Bunun İçin Öncelikle Genetik Mühendisliği Uygulamalarının Nasıl Çalıştığını Anlamaya Çalışalım

Bakterilere uygulanan bir genetik değişim, genetik mühendisliğinin nasıl çalıştığı konusunda güzel bir örnektir. Eğer bu tarz bir projeden sorumluysanız ekibinizin çoğaltmaya değecek bir şeyler bulması gerekiyor. Aslında çoğaltmaktan kastımız da bakterilere ürettirecek bir şeyler bulmaktır.

Mesela parlayan bir kurbağa üretmek istiyorsunuz. Bunun için kurbağalara parlamalarını sağlayacak genleri vermeniz gerekir. Bunu yapmak içinse parlama özelliğine sahip bir canlıdan ona bu özelliği veren geni (örneğin fotolüminesan proteini kodlayan bir gen) bulmalısınız. Daha sonra elde ettiğiniz bu geni kurbağa DNA’sında uygun bir yere yerleştirmelisiniz.

Ayrıca geni hedefe (kurbağaya) yerleştirmek için bir de vektöre ihtiyacınız vardır. Vektör, genin alıcı organizmaya aktarılmak üzere içine yerleştirilebileceği bir DNA parçasıdır. Vektörler genellikle bakteriden veya mayalardan gelir.

Genetik Mühendisliği Ne Kadar Etik Ne Kadar Değil?
Genetik mühendisliği uygulamalarına başka bir örnek daha: İnsülün üretimi. Bu uygulama sayesinde diyabet hastaları için insülin iğneleri üretebiliyoruz. Bunu yapmaksa son derece basittir. Bakterinin plazmit DNA’sına insülin üretiminden sorumlu geni ekliyoruz. Sonrasında bu yeni plazmit DNA’yı yeniden bakteriye veriyoruz. Bu sayede bakteri çoğaldıkça insülin üretimi yapmış oluyor. Biz de bu insülinleri izole edip ilaç haline getirip kullanıyoruz.

Teoride genetik mühendisliği uygulamaları genelde oldukça basittir. Ancak gerçekte durum biraz farklıdır. Bu uygulamaları prokaryot canlılarda gerçekleştirmek daha kolaydır. Çünkü prokaryotların hepsi tek hücrelidir ve nispeten az miktarda DNA’ya sahiptir. Ve tahmin edebileceğiniz gibi bir bakterinin DNA’sını manipüle etmek bir keçininkini etmekten çok daha kolaydır.

Tabi bakterilerle çalışmayı tercih etmemizin tek sebebi bu değil. Bakteri DNA’sıyla istediğimiz gibi oynayabilmemiz de bu durumun sebeplerindendir. Çünkü bir insanın ya da hayvanın genleriyle oynamakla bir bakterinin genleriyle oynamak aynı şey değildir. Hem söz konusu bakteriler olduğunda kim etikten bahseder ki, öyle değil mi?

Genlerle Oynamak Ne Kadar Masum Bir Uğraş?

Moleküler hücre biyolojisinin ortaya çıkışıyla İnsan Genom Projesi’nin başlamasına imkan verdi. 2000’lerin başından itibaren ise moleküler hücre biyolojisi alanında birçok gelişme meydana geldi. Bu sayede daha etkili tedavi yöntemleri ve ilaçlar geliştirildi. Ancak bu gelişimin bazı tuhaf ürünleri de olacaktı.

Örneğin artık klonlama gibi uygulamalar bilim kurgu olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmüştü. Hücre biyolojisi ve genetikteki ilerlemeler devam ettikçe de daha birçok çılgın fikrin gerçek olabileceğini görmeye başlamıştık. İşte etik de kendisini bu sayede göstermeye başlamıştı. Çünkü bu uygulamaların ne gibi etik sorunlara yol açacağı merak konusuydu.

İnsan Genom Projesi 
İnsan Genom Projesi (Human Genome Project), insan DNA’sını oluşturan baz çiftlerini belirlemek, insan genomunun tüm genlerini fiziksel ve işlevsel açıdan tanımlamak ve gen haritasını çıkarmak amacını güden uluslararası bir bilimsel araştırma projesidir. Farklı ülke ve kurumların iş birliğiyle yürütülen en büyük biyoloji projesidir. 1990 yılında başlayan bu proje, 14 Nisan 2003’te tamamlanmıştır. Görselde gördüğünüz kitaplıktaki kitaplarsa insan genomunun bir kitap serisi olarak sunulan ilk çıktısıdır. Bizi biz yapan her şey o sayfalarda yazılı haldedir.

Mesela karanlıkla parlayan bir kurbağa yaratma fikri eğlenceli gelebilir. Ama bu bile bazı etik sorunlar doğurur. Çünkü kurbağayı geceleri parlar hale getirirsek avcılar onu daha kolay avlayacaktır. Bunu yapmaya ve doğal dengeyi bozmaya sizce hakkımız var mı?

Bu yüzden de biyoetikçiler, sosyologlar, antropologlar ve diğer bilim insanları genetik mühendisliğinin gelişmesiyle beraber ortaya çıkan bu sorunlar üzerine kafa yoruyor. Mesela bir insan klonlamak mümkün mü? Ya da klonlamalı mıyız? Aslında bu soruya cevap vermek pek çok soruya nazaran daha kolay. Çünkü insan klonlamanın getireceği olumsuzluklar açıktır.

Peki gelişen tıp bilimi sayesinde anne karnındaki bir bebeğin ileride ne gibi ciddi hastalıklar yaşayacağını önceden bilmek ve ona göre müdahale etme fikrine ne dersiniz? Sizce bunu yapmalı mıyız? Bebeklerimizi daha güçlü, daha zeki, daha sağlıklı olacak şekilde “tasarlamanın” neresi kötüdür?

Bebeğinizi Tasarlamak İster misiniz?

Tasarlanmış bebek
Tasarlanmış bebekler, belki de genetik mühendisliğindeki en tartışmalı konudur. Çünkü bazı insanlar ebeveynlerin, çocuklarının gen özelliklerini seçmesi gerektiğini savunuyor. Diğerleriyse bu durumun ciddi etik sorunlara yol açacağını savunuyor.

Tasarlanmış bebek terimi, genleri belirli özellikleri üretmek için yapay olarak seçilmiş bir bebeği ifade eder. Bu işlem çeşitli şekillerde yapmak mümkündür. Fakat en popüler yöntem, preimplantasyon genetik tanı (PGT) yöntemidir. PGT, genetik hastalıkları tespit etmek için uygulanan tipik bir prosedürdür. Ancak belirli göz renklerine, saç renklerine veya başka fiziksel özelliklere sahip embriyoları seçmek için de kullanılmaktadır.

Bununla birlikte bu yöntemlerin çeşitli olumsuz etkilerinin olabileceğini de unutmamak gerek. Çünkü her bir gen tek bir özellikten sorumlu değildir. Yani mavi gözlü bir çocuğunuzun olması için mavi göz geninde bir değişiklik yaptığınızda çocuğunuzun başka bir özelliğiyle ilgili bir sorun ortaya çıkma olasılığı vardır.

Tasarlanmış bebeklerle ilgili ortada hiçbir teknik sorun olmasaydı da bazı insanlar yine de bunun yanlış olduğunu savunuyor. Çünkü bu durumu bir nevi insanlığın haddini aşması ve yaratıcı rolü oynaması gibi görüyorlar.

Aynı zamanda tasarlanmış bebekler meselesi, birçok felsefi ve ahlaki soruyu da beraberinde getiriyor.

Bir de elbette işin sosyo-ekonomik tarafı var. Zengin ebeveynler akranlarından daha sağlıklı ve zeki çocuklar dünyaya getirebilecektir. Bu da toplumda bir eşitsizliğin oluşmasına sebep olacaktır. Ve toplumdaki tek fark, tasarlanmış bebekler yüzünden olmayacaktır. Çünkü işin bir de transhümanizm boyutu var.

Transhümanizm ve Genetiğin Birleştiği Nokta

Genetik mühendisliğinin gelişimiyle beraber transhümanizm fikri gittikçe popülerleşmeye başladı. Elon Musk, Mark Zuckerberg gibi teknoloji devleri tarafından da trasnhümanizm ana akım haline getirilmeye başlandı. Peki transhümanizmle genetik arasında nasıl bir bağlantı var?

Transhümanizmin ne olduğundan ve daha birçok yönünden başka bir yazımızda bahsetmiştik. Yine de transhümanizmi kısaca tanımlamakta fayda var. Transhümanizm; insanın zihinsel ve fiziksel yeteneklerini geliştirmek için teknolojiyi kullanmayı amaçlayan felsefi ve sosyal bir harekettir. Bu fikrin savunucuları teknoloji yardımıyla hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi insanı sınırlayan birçok durumu yenebileceğimizi savunurlar.

Aslında transhümanist fikirler hiç de yeni değildir. Hatırlayın bilimin başlangıcında da daha uzun yaşamanın ve ölümsüzlüğün sırlarını arıyorduk. Bu durum elbette transhümanizmin sorunsuz olduğu anlamına gelmez. Evet, hastalıklara çare bulmak gibi şeyler güzel amaçlardır. Ancak bir üst insan yaratma çabasının sosyal eşitsizliği arttıran bir çeşit öjeniye sebebiyet verme ihtimali vardır.

Ayrıca çeşitli felsefi ve ahlaki sorunlarla da karşıya karşıya kalırız. Theseus’un gemisinde olduğu gibi, genetiği değiştirilmiş bir insan veya tasarlanmış bir bebek ne kadar insandır? Daha ne kadar değişirsek insan kalmaya devam edebiliriz?

Genetik Mühendisliği Uygulamalarının Hiç mi Güzel Yanı Yok?

Elbette var. Örneğin genetik mühendisliğinden fayda en çok fayda sağladığımız yerlerden biri, gıda sektörü. Bu uygulamalar sayesinde bitkilerin genleriyle oynayarak onları hastalıklara karşı daha dirençli hale getiriyoruz. Ya da bu uygulamaları yeni tedaviler ve ilaçlar geliştirmek için kullanıyoruz. Hatta genetik mühendisliği sayesinde kanser konusunda da yol kat etmiş durumdayız.

T-lymphocytes attack a migrating cancer cell.

Veya gen terapisi sayesinde hastalıklara çare bulmak da mümkündür. Gen terapisinde sahip olması gereken genlere sahip olmayan hastalara söz konusu genler verilerek tedavi edilebilirler. Hatta bilim insanları, nörodejeneratif bir bozukluk olan Parkinson hastalığı tedavisinde de gen terapisiyle tedavi üzerine çalışıyor.

Sonuç Olarak Genetik Mühendisliği Ne Kadar Etik?

İnsan yaşamının ve faaliyetinin birçok yerinde iyice kendini göstermeye başlayan genetik mühendisliğinin etik bağlamındaki etkilerinden yazımız boyunca bahsettik. Kimilerinin genetik mühendisliğini gelecek için güzel bir fırsat olarak, kimilerininse insanlığın haddini aşması gibi gördüğünden de bahsettik. Peki hangi taraf haklı?

Bu soruya net bir cevap vermek pek mümkün değil. Evet, genetik mühendisliği sayesinde birçok hastalığı alt edebiliriz. En önemlisi de kalıtsal hastalıkların üstesinden gelebiliriz. Diyelim ki bunu yaptık. Orak hücreli anemide olduğu gibi bir durum karşımıza çıkarsa ne olacak?

Orak hücre anemisine sebep olan “kötü” genler, bu hastalık geninin heterozigot durumunda genellikle sıtmaya karşı bir direnç sağlar. Yani genlerinde orak hücre anemisi olmasına sebep olacak bir gene sahip bebeğin bu genleri sizce kesilmeli midir? Eğer bu genleri kesersek birey orak hücreli anemi olmayacak belki ama sıtmaya karşı direncini de kaybedecek.

Bu yüzden genetik mühendisliği uygulamalarını kötülemek ya da övmek gereksizdir. Önemli olan elde ettiğimiz bilgilerle hiçbir canlıya ve ekosisteme zarar vermeden doğru olanı yapmaya çalışmaktır. Ve doğru olanı da bize söyleyecek olan bilim değildir. Bilim bize sadece evrensel gerçekleri söyler. Doğru olanı, iyi olanı yapmaksa insanın görevidir.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu