
Yarın havanın nasıl olacağını nereden biliyorsunuz? Evrenin kaç yaşında olduğunu nereden biliyorsunuz? Mantıklı düşünüp düşünmediğinizi nasıl anlarsınız? Bu ve diğer sorular bilgi ve inancın doğasını anlamakla ilgilenen felsefe alanı olan epistemoloji yani bilgi felsefesinin işidir. Bilgi felsefesi bilginin niteliğini, mahiyetini, değerini, kapsamı ve sınırlarını ele alıp sorgulayan felsefe disiplinidir.
İlk çağlarda Thales gibi filozoflar metafizik ile ilgileniyorlardı. Evrenin salt maddesinin bulunması temel bir amaç olmuştu. Ama bu konularda herkesin vardığı farklı fikirler, fikirler arasındaki çelişkiler filozofların insana, dolayısıyla akıl ve bilgiye yönelmesine yol açtı. Sonucunda bu da insanın bilgilerinin doğruluğunun sorgulanmasına neden oldu. Böylece bilgi felsefesi doğmuş oldu.

Epistemoloji kelimesi, Yunanca bilgi anlamına gelen episteme ile akıl veya argüman anlamına gelen logos kelimelerinden türetilmiştir. Bu nedenle etimolojik olarak epistemoloji bilginin ne olduğu, nasıl elde edildiği ve sınırlamalarının neler olduğu gibi sorular ile bilginin incelenmesidir.
Birkaç farklı epistemoloji türü veya daha doğrusu epistemolojik araştırmaya birkaç farklı yaklaşım vardır. Bu yaklaşımlar için pek çok özel isim olsa da, epistemoloji genel olarak iki ana düşünce okuluna ayrılır. Bunlar ampirizm ve rasyonalizmdir.
Epistemoloji eğitimi almış çoğu filozof, nihayetinde bu düşünce okullarından birini diğerine tercih etmiştir. Ampirizm, zihnin başlangıçta boş olduğunu, bildiğimiz her şeyin duyuların zihin dışı dünyadaki şeylerle karşılaşmasından ve onları algılamasından öğrenildiğini söyler. Buna karşılık, rasyonalizm, kesin bilginin ancak zihnin işleyişinde, önermelerden türetilebilen mantıksal bağıntılarda bulunabileceğini savunur.
Platon ve Epistemoloji
Platon, daha sonra epistemoloji olarak bilinen şeyi tartışan ilk filozoflardan biriydi. Onun için bilgi dünyanın gerçekte ne olduğunu ve insanların onunla nasıl ilişki kurduğunu anlamaya çalışmanın bir yoluydu. Platon’un bilgi teorisini tartışan en ünlü metinleri, Phaedo ve Devlet’idir.
Platon, fiziksel dünyanın yalnızca Formlar Alemi olarak adlandırdığı başka bir alemin temsili olduğunu söyler. İnsanların gerçek dünya hakkında duyuları aracılığıyla bilgi edinme yetenekleri konusunda şüphecidir. Platon için Formlar, fikirlerin ve nesnelerin nihai, değişmeyen ve mükemmel versiyonlarıdır. Platon’un ünlü Mağara Alegorisi, bu ikiliğin nasıl çalıştığı ve insan bilgisine nasıl katkıda bulunduğu hakkında ayrıntılara girer.

Bu fikri anlatmak için Platon bir mağarayı betimler. Bu hayali mağarada, yüzleri duvara dönük, zincirlerle bağlı insanlar vardır. Önlerinde, gerçek şeyler olduğuna inandıkları titreşen gölgeleri görebilirler. Gördükleri gerçek değil, arkalarında yanan bir ateşin önünde duran nesnelerin meydana getirdiği gölgelerdir.
Bu insanlar tüm yaşamlarını, duvara yansıyan gölgelerin gerçek dünya olduğunu düşünerek geçirirler. Sonrasında içlerinden biri zincirlerini kırar ve ateşe doğru döner. Gözleri ilkin bulanıktır, ama sonra nerede olduğunu görmeye başlar. Mağaradan çıkar ve nihayet güneşe bakar. Mağaraya geri döndüğünde, dışarıdaki dünya hakkında söylediklerine kimse inanmaz. Bu mağara hikayesi, Platon’un Formlar Teorisi olarak bilinegelen şeyle bağlantılıdır.
Yaşamınız boyunca gördüğünüz bütün daireleri düşünün. Bunlardan herhangi biri mükemmel bir daire miydi? Hayır. Kusursuz bir dairenin çevresindeki her nokta merkezdeki noktadan tamı tamına aynı uzaklıktadır. Gerçek daireler bu koşula asla tam olarak uymaz. Platon kusursuz daire düşüncesinin bir daire Formu olduğunu söylerdi. Dairenin ne olduğunu anlamak istersek, daire Formuna odaklanmamız gerekmekteydi.
Aristoteles ve Epistemoloji

Platon’un öğrencisi Aristoteles özellikle mantık ve retoriğe vurgu yaparak Platon’un çalışmalarını temel aldı ancak Platon ve Aristoteles’in evrensel niteliklerin doğası konusunda görüşleri farklıydı. Aristoteles teorilerini kanıtlamak için duyularımıza güvenir.
Ona göre hepimiz “boş birer tablet” gibi zihinlerle doğuyoruz ve sahip olduğumuz her fikre sadece duyularımız aracılığıyla ulaşırız. Doğuştan gelen fikirlerimiz yoktur. Bu durumda doğru ve yanlışla ilgili görüşlerimiz de olamaz. Felsefesinde ve epistemolojisinde Platon’a göre daha ılımlı bir idealizm ve rasyonalizm söz konusudur.
Aristoteles’in Organon adlı yapıtında ortaya koyduğu mantık öğretisi, varlık üzerine doğru düşünmenin kurallarını ele alır. Bu bağlamda bazı temel kategoriler ve çıkarım ve akıl yürütme süreçleri incelenir. Çeşitli mantık biçimlerini kodlar ve net sonuçlara ulaşmak için retoriğin nasıl kullanılabileceğini açıklar. Bu yöntem, epistemolojiyi mantıksal olarak tutarlı metodoloji yoluyla keşfetmek isteyen çok sayıda filozof için temel oluşturmuştur.
Bu noktadan sonra da filozofları farklı iki kampa ayıran görüş ayrılığı ortaya çıkar. A priori yani doğuştan gelen bilgiye inanan (Rene Descartes, Immanuel Kant ve Gottfried Leibnit gibi) rasyonalistler ve tüm bilginin deneyimden geldiğini ileri süren (John Locke, George Berkeley ve David Hume gibi) ampiristler.
Descartes ve Epistemoloji
René Descartes, epistemolojiye rasyonalist bir bakış açısı getirir. Platon ve Aristoteles’in aksine, Descartes, işe gerçekliğin her yönünden şüphe ederek başlayan radikal bir şüpheciydi. Descartes’in bilgi anlayışında kuşkunun önemli bir yeri vardır. Kuşku açık seçik ve kesin bilgiye ulaşmak için bir yöntemdir.
Descartes en ufak bir kuşku taşıyan her şeyi yanlış olarak kabul etmemizi ve bilgi değeri açısından olumsuzlamamızı önerir. Descartes için bilgi herhangi başka bir şeyle karıştırılmayacak kadar açık ve seçik olmalıdır. Ayrıca herhangi bir yanılgı ve kuşkuya yol açmayacak bir kesinlik taşımalıdır.
Descartes metafizik (varoluş ve gerçekliği araştıran bilim dalı) ve epistemoloji üzerine en kapsamlı ve başarılı eseri olan İlk Felsefe Üzerine Düşünceler’ de en septik görüşlerde bile bilgi olması olasılığını gösterir ve buradan da bilimler için sağlam bir temel oluşturur.
Kant ve Epistemoloji
Immanuel Kant, felsefe tarihinde epistemolojinin en sıra dışı ve zorlu görüşlerinden birine sahipti. Bazı açılardan, onun görüşü Platon’un erken dönem epistemolojisine benzer. Kant zihnimizin dış dünyaya göre değil, dış dünyanın zihnimize göre biçimlendiğini söyler. Bu yaklaşımı bilgi felsefesinde bir devrime yol açar.
Ona göre, uzay, zaman, renk ve varoluşun diğer yönleri aslında bireylerin gerçekliği daha anlaşılır kılmak için üst üste bindirdiği projeksiyonlardır. Kant’ın epistemolojisinde gerçeklik, dışsal ve değişmez bir gerçek olmaktan çok, onu algılayan insanlar tarafından yaratılır ve onların içinde var olur.

Kant’ın felsefesi üç önemli kitabının başlığından anlaşıldığı üzere (Salt Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi, Yargıgücünün Eleştirisi) bir eleştiri felsefesidir. Salt Aklın Eleştirisi’nde eleştirilen ve bu eleştiri çerçevesinde sınırları çizilip tanımlanan şey, bilginin kendisidir.
Kant kitabında, dünya deneyimimizin iki unsura dayandığını söyler. Birincisi “duyarlılık” adını verdiği, zaman ve uzay içinde belirli şeyleri doğrudan edinebilme yeteneğimizdir. Bu doğrudan edinimleri “sezgiler” olarak tanımlar.
İkincisi ise Kant’ın “anlayış” dediği kavramlara sahip olma ve onları kullanma yeteneğimizdir. Kant ile birlikte bilgi felsefesi felsefe tartışmaların odağına yerleşmiştir. İnsan bilgisi ve deneyiminin niteliği ve sınırlarına dair sorgulamalar, Kant sonrası düşünürlerin de ilgi odağı haline gelmiştir.
Epistemoloji, karmaşık bir çalışma alanıdır ve birçok filozof, epistemolojik argümanların en kabul gören kısımlarının bile unsurlarını sorgulamıştır. Epistemolojide günümüzde de filozoflar tarafından tartışılmaya devam eden birkaç önemli konu bulunmaktadır. Ayrıca göz atmak isterseniz: Eğitim Felsefesi Nedir? Eğitim ve Felsefe Neden Birbiri İle İlişkilidir?
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Epistemology Examples & Types; https://study.com
- Bilgi Felsefesi; https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr
- Dorling Kindersley, The Philosophy Book; Felsefe Kitabı, Alfa Yayınevi
Matematiksel