Biyoloji ve Coğrafya

Gaia Hipotezi: Dünya Canlı Bir Organizma Olabilir mi?

Üzerinde yaşadığımız gezegeni hep çok merak ettik. Onun bilinmeyen kıtalarını bulduk, okyanuslarının en derinlerine kadar indik. Günümüzde bize çok absürt gelse de bir zamanlar gezegenimizin bir öküzün boynuzlarında durduğunu bile düşündük. Peki üzerinde yaşadığımız bu gezegenin kendisinin canlı olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?

Ya da bu soruyu şöyle soralım: Kendi bedeninizi hayal edin. Yalnız değilsiniz, bedeninizde yüz milyonlarca bakteri yaşıyor ve siz onlarla beraber canlı bir organizmasınız. Peki, aynı şey Dünya için de geçerli olamaz mı? Ya Dünya kocaman bir organizmaysa ve biz de onun üzerindeki ufacık bakterilersek?

1970’lerde NASA adına Mars’taki yaşamı saptama üzerine çalışmalar yapan James Lovelock (1919-2022), Dünya’nın yaşayan bir organizma gibi davrandığını ileri süren bir hipotez geliştirdi. Bu hipotezine Yunan mitolojisinde yeryüzünü simgeleyen tanrıça Gaia’nın ismini verdi. Gaia hipotezi başlangıçta oksijen içeren bileşiklerin bir arada bulunuşunu ve atmosferdeki metan konsantrasyonunun sabitliğini açıklamak üzere geliştirilmişti.

Gaia Hipotezi Nedir?

Biyosferin ve yerkürenin fiziki bileşenleri sayılan atmosferin, kriyosferin (buzullar), hidrosferin (su küre) ve litosferin (taş küre) karmaşık bir karşılıklı iletişim sistemi içerisinde bir araya gelerek bir bütünlük oluşturduğunu ileri süren ekolojik bir kuram ya da hipotezdir.

Bu hipotezde, yeryüzündeki iklimsel ve biyojeokimyasal koşulların ve süreçlerin bu karşılıklı etkileşim sistemi çerçevesinde aynı yönde gelişme ve değişme eğilimi içerisinde oldukları ileri sürülmektedir. James Lovelock ise Gaia’yı şu şekilde tanımlamaktadır:

Dünya’nın biyosferini, atmosferini, okyanularını ve topraklarını içine alan karmaşık bir varlık; bu gezegende yaşam için en uygun fiziksel ve kimyasal ortamı oluşturmaya yönelmiş bir geri besleme ya da sibernetik bir sistem oluşturan bütünlük.

Bu ifadeler her ne kadar bize Dünya’nın tek bir organizma gibi olduğunu düşündürtse de aslında anlaşılması gereken, Dünya’nın tıpkı tek bir organizma gibi göründüğü ya da davrandığıdır. Çünkü Gaia hipotezi, Dünya’daki yaşamın sibernetik kontrol sağladığını, homostatik geri besleme sisteminin biota tarafından kendiliğinden ve bilinçli olmayan bir şekilde işletildiğini söyler.

Gaia Hipotezi Nedir?
Yunan mitolojisinde yeryüzünü simgeleyen tanrıça Gaia

Gaia hipotezinin dayandığı savlar:

  • Dünya’nın küresel anlamdaki yüzey sıcaklığı Güneş tarafından sağlanan enerji %25-30 artmasına rağmen neredeyse sabit kalmıştır.
  • Atmosferin bileşimi değişken olması gerekirken sabit kalmıştır.
  • Okyanusların tuzluluk oranı sabittir.

Eğer bitkilerle atmosfer, hayvanlarla insanlar arasındaki ilişkiler gibi ilişkilere bakarsak simbiyotik işleyişin birbirini mükemmel bir şekilde tamamladığını görürüz. Örneğin fitoplanktonlar, iklimin ılımanlaşması ve bulutların şekillenmesinde önemli bir rol üstlenen kükürt temelli bir bileşik olan dimetil sülfürün (DMS) sentezlenmesinden sorumludurlar.

Dimetil sülfür, “Kokkolifor” adı verilen fitoplankton grubu tarafından atmosfere verilir. Sonrasında da denizin hemen üstündeki havada oksijenle reaksiyona girerek katı taneciklere (sülfat) dönüşür. Su buharı, sülfat içinde yoğunlaşarak bulutları meydana getirir. Bu bulutlar da güneşten gelen radyasyonu geri yansıtarak gezegenimizin aşırı ısınmasını engeller.

Eleştiriler ve Daisyworld Simülasyonu

Gaia hipotezine Ford Doolittle, Stephan Jay Gould ve Richard Dawkins gibi çeşitli bilim insanlarından eleştiriler yağdı. Hipotez, teleolojik olmakla yani belirlenmiş bir amaca yönelik olmakla eleştiriliyordu. Bu ve bunun gibi birçok eleştiriye cevap vermek isteyen Lovelock 1983’te “Daisyworld simülasyonu”nu geliştirdi.

Gaia Hipotezi Nedir?
Daisyworld simülasyonu

Daisyworld, yüzeyi siyah ya da beyaz papatyalarla kaplı hayali bir gezegendir. Bu gezegen de tıpkı Dünya gibi Güneş’in etrafında dönmektedir. Papatyalar büyümek için Güneş enerjisinden faydalanırlar. Siyah papatyalar Güneş ışığını daha çok absorbe ettiklerinden gezegenin ısınmasına sebep olurlar. Aksine beyaz papatyalarsa Güneş ışığını daha az absorbe ettikleri ve ışınların çoğunu yansıttıkları için Dünya’nın soğumasına sebep olurlar.

Simülasyon başlangıçta dengesizdir. Ancak zaman geçtikçe papatyaların yaşamlarına devam edebilmesini sağlamak amacıyla Daisyworld’deki beyaz/siyah papatya oranı hızla belli bir optimum değere ulaşır. Güneş’in sağladığı enerji değiştikçe bu oran değişse de, beyaz/siyah papatya oranı papatyaların büyümesi için gereken optimum değere stabilize olur. Lovelock 1983’te geliştirdiği bu simülasyon ile geri bildirim mekanizmalarının varlığını kanıtlamak ve küresel biyokütlenin kontrolünün bilinç olmadan da gerçekleşebileceğini göstermek istemiştir.

Daha sonraları bu simülasyona tavşanlar, tilkiler ve başka türler de eklenmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde tür çeşitliliği arttıkça atmosfer sıcaklığının daha iyi düzenlendiği görülmüştür. Ancak sizin de fark etmiş olabileceğiniz gibi Daisyworld simülasyonu Dünya’ya çok az benzemektedir.

Hipotezin Bilim Camiasındaki Yeri ve Sonuç

Gaia hipotezi günümüzde bilim camiasında pek geçerliliği olan bir teori değildir. Elbette bu durum hipotezin yanlış olduğu anlamına gelmez. Ancak Gaia hipotezinin geliştirilmesi ve üzerinde araştırma yapılması gereken birçok yönü bulunmaktadır. Yine de Gaia hipotezi gezegenimizdeki dinamik süreçlere bakmamızın iyi bir yolu olabilir. Görünüşte farklı fiziksel ve biyolojik süreçlerin gerçekte nasıl birbirine bağlı olduğuna dair bir iç görü sağlayabilir.

Dünya’nın canlı bir organizma olup olmadığı sorusuna geri dönersek, aslında bu canlılığı nasıl tanımladığımızla ilgili. İlerde süper bir medeniyet olup diğer gezegenleri kolonimiz haline getirmezsek Dünya kendisini kopyalayamayacak yani üreyemeyecektir.

Bu nedenle canlılığı tanımlarken eğer üreyebilmesini de göz önünde bulunduruyorsak Dünya’yı canlı bir organizma olarak nitelendiremeyiz. Nitekim birçok bilim insanı gezegenimizin canlılık için gereken şartların hepsine uyum sağlamamasından ötürü gezegenimizi bir sistem olarak değerlendirmektedir. Yazının devamında okumanız için: Simülasyon Hipotezi: Matrix’te Olabileceğimizi Düşündüren 8 Neden


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Erdemli insanların yetişmesinde en önemli unsurun eğitim olduğunu düşündüğüm için lisans eğitimime matematik eğitimi üzerinden devam ediyorum. Kitap okumayı yazarların zihinlerine, düşünce dünyalarına girmek olarak gördüğümden kitap okumak benim için boş zaman aktivitesinden çok daha farklı bir konumdadır. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu