Psikoloji

Sevgisizlikten Şikayet Ediyorsanız Erich Fromm’u Tanımanız Önerilir

Savaşlar Arası adı verilen dönemde (1918-1939), yükselen faşizmin kalbinde, çok sayıda akademisyen ve düşünür Almanya’da benzer bir amaç için birbirlerini buldular. Frankfurt Okulu, resmi olarak 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Enstitüsü adıyla Almanya’da kuruldu. Erich Fromm da bu grubun bir parçasıydı.

Tarihle ilgiliyseniz, iki savaş arası dönemin kayıtlı tarihteki en kötü dönemlerden biri olduğunu da bilirsiniz. Bunun sonucunda da Erich Fromm (1900-1980) hayatının 20 yılı boyunca bu nefretle mücadele etmek zorunda kalmıştı. Çünkü kendisi Almanya doğumlu bir Yahudi’ydi.

Yahudi kökenli Almanya doğumlu Erich Fromm 1. Dünya Savaşı esnasında şahit olduğu düşmanlığı anlama ihtiyacı ile hukuk felsefesi ve sosyoloji, sonra da psikanaliz eğitimi almıştır. 2. Dünya Savaşı esnasında da Fromm önce İsviçre’ye, daha sonra da New York’a taşınmıştır. Orada psikanaliz kliniği açmış ve Columbia Üniversitesi’nde ders vermiştir.

Sürekli bir nefretle karşı karşıya kalan ve siyasi bir muhalif olarak etiketlenen Fromm, tüm insanlığın karşı karşıya olduğu temel sorun olarak gördüğü şeyin -nefret, ayrımcılık ve bölücülük- tam tersini incelemeyi seçmişti. Çalışma dalı sevgi idi. Sonucunda da bulguları 1956’da yayınlanan Sevme Sanatı adlı eserinin temel dayanağının anahtarı olacaktı.

Erich Fromm, 1930’larda Almanya’dan kaçmak zorunda kaldı. Önce Cenevre’ye gitti ve sonunda New York’taki Columbia Üniversitesi’nde kendine bir yer buldu. Bu süre zarfında Fromm, insanlıkta neyin yanlış olduğunu merak etmeye başladı.

Erich Fromm Ve Sevme Sanatı

Erich Fromm, özgürlüğün insan doğasının temel bir parçası olduğu kavramını geliştirmesiyle ve Sigmund Freud’un teorilerine meydan okumasıyla tanınmaktadır. Bugün, Erich Fromm, 20. yüzyılın en önemli psikanalistlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Freud onun üzerinde erken bir etkiye sahipken, Fromm daha sonra Karen Horney ve Carl Jung’u içeren neo-Freudcular olarak bilinen bir grubun parçası oldu.

Fromm’un Frankfurt Okulu’ndaki meslektaşlarından öğrendiğine göre, insanlığın temel sorunu yalnızlıktı. Ancak Fromm, insanlığın karşı karşıya olduğu sorun üzerinde çalışırken beklenmedik bir şey daha fark etti. Herkes sevgi peşindeydi. İnsanlar bu fikre takıntılıydı.

Devamında Fromm bu konu üzerine kafa yormaya başlayacaktı. Nihayetinde de bir cevap bulacaktı. İnsanların sevgiyi bulmaları için öncesinde pratik yapması gerekliydi. Erich Fromm’un varoluşsal yalnızlığımızın çözümü için önerdiği şey de aslında sorunun kendisiydi.

Bir kişinin sevebilmesi için öncelikle yalnızlık ile barışık olması gerekmekteydi. Yalnızlıkla barışık olmak, kendinle barışık olmak demektir. Yalnızlıkla ve kendimizle olan bu barışıklık, herkesin aynı şeylerle boğuştuğunu görmemize yardımcı olur. Bu gerçeği fark etmek, gerçek aşka atılan ilk adımdır.

Fromm ve The Frankfurt Okulu tarafından kullanılan tanımların çoğu günümüz toplumumuzla paralellik göstermektedir. Giderek daha fazla birbirine bağlı olan bir dünyada kendimizi giderek daha yalnız hissediyoruz. Birbirimizin yaşamlarını doğası gereği metalaştırılmış şekillerde görüyoruz.

Bu zihniyet, insanlara uyguladığımız hiyerarşik bir değerler sistemi yaratır ve varoluşsal yalnızlıktan muzdarip daha büyük ve daha büyük insan gruplarıyla sonuçlanıyor. Sevme Sanatı, Erich Fromm tarafından 1956 yılında yazılmış, insan sevgisini büyük ölçüde kuramsal bir biçimde ele alan kitaptır. Sevgi hakkında daha detaylı öğrenme için bu kitabı okumanızı öneririz.

Erich Fromm Ve Kişilik Kuramı

Erich Fromm, iki temel ihtiyaca dayanan bir kişilik teorisi de önermişti. Bu temel ihtiyaçlar özgürlük ve ait olma idi. Sonrasında da yalnızlık duygusunun yarattığı kaygıyla başa çıkmak için insanların belirli kişilik stilleri veya stratejileri geliştirmelerini önermişti. Bu karakter tiplerinden dördünün verimsiz yönelimler, birinin ise üretken yönelimler olduğunu öne sürmüştü.

Fromm ayrıca insanların birden fazla türün özelliklerini sergileyebileceğine  ve kişiliklerin farklı yönelimlerin bir kombinasyonundan oluşabileceğine de inanmaktaydı. Kendisi çalışmalarının çoğunda, kendi kişisel gelişimimizi ilerletmemiz için bizi teşvik etti.

Dış etkenlere, maddi şeylere olan bağımlılığımızı veya başarı ve tanınma ihtiyacımızı bir kenara bırakıp sadece sevgi, saygı, yaratıcılık veya alçakgönüllülük gibi niteliklere yatırım yapmamız gerektiğini söyledi. Şimdi yararlı ve de yararsız beş kişilik tipini tanıyalım.

Alıcı Karakter Türü

Bu kişiler başkalarından sürekli destek alma ihtiyacı duyar. Pasif, muhtaç ve tamamen başkalarına bağımlı olma eğilimindedirler. Aileden, arkadaşlardan ve diğerlerinden sürekli destek isterler, ancak bu desteğe karşılık vermezler. 

Alıcı tipler ayrıca kendi yeteneklerine güvenmeme eğilimindedir ve kendi kararlarını vermekte zorlanırlar. Zorba ve kontrolcü ailelerde büyüyen bireyler genellikle bu kişilik yönelimine sahip olma eğilimindedir. 

Sömürücü Karakter Türü

Sömürücü tip, ihtiyaç duyduklarını elde etmek için başkalarını yalan söylemeye, aldatmaya ve manipüle etmeye isteklidir. Ait olma ihtiyaçlarını karşılamak için, özgüveni düşük olan veya gerçekten umursamadıkları birini sevmekle ilgili yalan söyleyen insanları arayabilirler. 

Bu tipler, ihtiyaç duyduklarını ya güç kullanarak ya da kandırarak alırlar ve kendi bencil ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insanları sömürürler.

İstifleyici Karakter Türü

İstifçi tip, hiçbir şeyden asla ayrılmayarak güvensizlikle başa çıkar. Genellikle çok miktarda mülk toplarlar ve çoğu zaman maddi varlıklarına insanlardan daha fazla önem veriyor gibi görünürler. ( Göz atmak isterseniz: Tsundoku Ve Anti-Kütüphane: Okumadığımız Kitaplar Bizi Okuduklarımızdan Daha iyi Eğitir)

Pazarlamacı Karakter Türü

Bu kişiler kurdukları ilişkilere değişimden kar etmek bakış açısı ile bakarlar. Bunun neticesinde biriyle para veya sosyal statü için evlenebilirler. Bu kişiler aynı zamanda endişeli karakterle olduğu da kabul edilmektedir. Ayrıca fırsatçı olma eğilimindedirler ve kendilerini neyin avantaj sağlayacağını düşünerek inançlarını ve değerlerini değiştirirler. 

Üretken Karakter Türü

Üretken tip, olumsuz duygularını alan ve enerjisini üretken çalışmaya yönlendiren kişidir. Diğer insanlarla sevgi dolu, besleyici ve anlamlı ilişkiler kurmaya odaklanırlar. Bu sadece romantik ilişkiler için değil, diğer ailevi ilişkiler, arkadaşlıklar ve sosyal ilişkiler için de geçerlidir. Genellikle iyi bir eş, ebeveyn, arkadaş, iş arkadaşı ve çalışan olarak tanımlanırlar.

Fromm’un tanımladığı beş karakter tipinden üretken tip, özgürlük ihtiyacı ile ait olma ihtiyacı arasındaki çatışmadan kaynaklanan kaygıyla başa çıkmak için tek sağlıklı yaklaşımdır.

İnsan karakteri ve kişiliği köklüdür ve değiştirilmesi zordur. Yine de Fromm, eğilimlerimizin ve tutumlarımızın farkında olursak bunun mümkün olduğunda ısrar etmektedir. Yeter ki isteyelim. Ayrıca göz atmak isterseniz: Özgür Olmak İstiyorsak Sartre’ın Kafe Garsonu Gibi Olmayalım




Kaynaklar ve İleri Okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu