Felsefe

Zihin Felsefesi Nedir? Beden ve Zihin Arasında Bir Bağ Var mıdır?

Zihin nedir? Fiziksel olmayan ruhlara sahip miyiz? Düşünce, yalnızca fiziksel maddenin bir yönü, beyinde uyarılan sinirlerin bir yan ürünü müdür? Başka insanların, yalnızca gelişmiş robotlar olmadıklarından nasıl emin olabiliriz? Onların gerçekten bilinç sahibi varlıklar olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Tüm bu sorular, zihin felsefesine ilişkin sorulardır.

bilinç evren

Bu yazıda zihin felsefesini inceleyeceğiz. Ancak zihin felsefesinin kafa karıştırıcı sorularını inceleyebilmemiz için, felsefede yaptığımız ayrımlarla ilgili bilgilerinizi gözden geçirmeniz gerekecektir. Çünkü zihin felsefesindeki belirli konular, felsefenin diğer alanlarıyla büyük ölçüde etkileşimi gerektirir.

Zihin felsefesi, epistemoloji (bilgi felsefesi), dil felsefesi, estetik, etik ve metafizikle birlikte felsefenin ana dallarından biridir. Zihin felsefesinin en önemli sorusu “zihin nedir?” biçimindedir. Bu soru özünde ‘Zihin hakkında konuştuğumuzda neden bahsediyoruz?’ sorusunu da getirir. Başka bir deyişle, aslında zihin diye bir şeyin var olup olmadığını sorgular.

Zihin Felsefesinin Doğuşu

17. yüzyılda Batı felsefesinin modern döneminin başlangıcından itibaren, bilinç de dahil olmak üzere zihin ve zihinsel kavramlar sistematik bir şekilde ele alındı ​​ve dönemin en önde gelen filozoflarından bazıları tarafından net tanımlar sunuldu. René Descartes düşünceyi “içimizde faaliyet gösteren ve bilincinde olduğumuz her şey” olarak tanımladı. Onu benzer bir biçimde John Locke takip etti. Böylece zihin felsefesinin ilk adımları atılmış oldu.

Zaman içerisinde görünümümüz değişse dahi sadece bir adet bedenimiz olduğundan bizi biz yapan şeyin beden olduğunu zihin felsefesi kapsamında savunan görüşe beden teorisi denir. Materyalist bakış açısından farklı olduğu söylenemez. John Locke ise bu görüşe karşı çıkar. Ayakkabı tamircisi ve prens örneğini verir.

Bu düşünce deneyine göre, “Gece her ikisi de uyuduğunda zihinleri yer değiştirirse ne olur?” sorusuna cevap aranır. John Locke’a göre ayakkabı tamircisinin yatağında uyanan “insan” ayakkabı tamircisidir, fakat o “kişi” prenstir.

Yani buradaki insan ve kişi ayrımı, beden ve zihin ayrımıdır. Bizi biz yapan şey zihindir, anılarımız, hafızamız, geçmişimiz ve bilinçaltımızdır. Öte yandan “Hafızasını kaybeden bir kimse benliğini mi kaybetmiş olur?” veya “Çok küçük yaşlarımızı hatırlamadığımız için o yıllarda bir benliğimiz yok muydu?” gibi sorularla Locke’un görüşüne karşı çıkılmıştır.

Beden Teorisine Göre Zihin Beyinden Bağımsız Olamaz

Beynimizin bazı bölgeleri zarar gördüğünde, örneğin Alzheimer olan biri, onu kendi yapan şeyleri kaybetmiş olur mu? Yani acaba zihin beynin bir kısmı mı? Fakat beynimizi açarsak bilinç diye bir bölge gösterebilir miyiz? İşte tüm bu sorular zihin felsefesinin hala açıklanamayan sorularındandır.

20. yüzyılın başında bilincin bir süreç olduğu tezi ortaya atılmıştır. Yani bilinç bir “şey” değildir, bir yönelimdir, bir farkındalıktır. Fakat bir noktada 2500 yılı aşkın “insan bilinçli bir canlıdır” ön kabulü darbe almıştır. Güncel felsefecilerden biri olan ve zihin felsefesi üzerine çalışan Daniel Dennet, bizim aslında sandığımız kadar bilinçli canlılar olmadığımızı, farkında olmadan aslında çokça illüzyon yaratan beyinlere sahip olduğumuzu ileri sürer. Bu bakış açısıyla aslında bilinç diye bir şeyin olmadığını ve beynin nöronlardan ibaret bir çalışma mekanizması olduğunu söyleyebiliriz.

Tüm davranışlarımızın geri planındaki mekanizmayı fiziksel boyuta indirebilen görüşe fizikalizm denir. Bu görüşe göre bilinç varsayımı insanın kendisini diğer canlılardan ayırmakta başvurduğu bir yoldur. Bir nevi insanın egosunun bir unsurudur.

Modern dönem filozoflarından Derek Parfit bağlanabilirlik kavramını ortaya atarak benliği açıklamaya çalışır. Yani örneğin birbirine bağlı halkalardan oluşan bir zincir düşünelim. Zincire yeni halkalar ekledikçe başlangıçtan bazı halkaları çıkaralım. Öyle bir an gelecek ki zincirin başlangıçtaki halkalarının hepsi değişmiş olacak ama zincirin boyu hiç kısalmamış olacaktır. Benliğimiz ve zihnimiz de böyledir, sürekli değişir, yenilenir ama hep vardır. Hiç yok olmaz.

Peki, Bu Benliğe İmkan Veren Şey Nedir?

Benlik dediğimiz şey beyinle ilgili gibi gözükürken, beynin hangi bölümüne bağlı olduğunu, hatta bağlı olup olmadığını bilemiyoruz bile. Gelin “Ruh, zihin gibi kavramalar; beynin hala açıklanamayan kısımlarını tanımlamak için kullandığımız kavramlar mı acaba?” sorusuna cevap arayalım.

Eğer zihin ve benlik kavramını beyine indirgeyebiliyorsak o zaman tüm davranışlarımızın bilinçli bir açıklaması olduğunu var sayarak, beyni hasar görmüş kişilerin, yaptığı davranışlardan sorumlu tutulmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Sonuçta bilinç hasar görmüştür ve kişi yaptıklarının farkında değildir. Kişi artık kendi değildir, benliği gitmiştir diyebiliriz. Yani kişi bilinci olmadan yaptıklarından sorumlu tutulamaz.

Bilincin beyne indirgenemeyeceğini ve zihnin bedenden ayrı olduğunu ileri süren düşünce ise nitelik düalizmidir. Nitelik düalistlerine göre kişisel hayatımız, deneyimlerimiz, duygularımız, hislerimiz, hafızamız, bilgilerimiz fiziksel bir boyuta indirgenemez. Bununla beraber bedenin ölmüş olması zihni etkilemeyecektir. Bu da yüzyıllarca kabul görmüş ruh kavramının bir benzeridir.

Bu teoriye göre deneyimler özneldir ve kişinin zihnindeki bilgiden farklıdır. Örneğin hepimiz arabanın sözlük anlamını bilirken, hepimizin araba dendiğinde aklına gelen araba farklı bir arabadır. Veya ağaç dediğimizde hepimizin aklında farklı bir ağaç canlanır. Kimi limon, kimi çam, kimi erik ağacı canlandırabilir. Bu noktada, zihin dediğimiz şeyde hayat deneyimlerimizin, hafızamızın, hayallerimizin, arzularımızın, acılarımızın, inançlarımızın ve bilinç altımızın etkisi vardır.

İnsanı diğer hayvanlardan ayıran şey bu bilinç durumuysa, evrimsel sürece göre bunun beynin bir bölümüyle açıklanıyor olmasını beklememiz çok normal. Oysa muhtemelen beynin tamamı henüz çözülemediğinden zihin adı verdiğimiz şeye dair de somut bilgilerimiz yok. Öte yandan belki de zihin bedenden tamamen bağımsız olduğundan hiçbir zaman böyle somut bir bilgimiz olamayacak.

Yazının devamında okumaya devam etmek isterseniz: Eğitim Felsefesi Nedir? Eğitim ve Felsefe Neden Birbiri İle İlişkilidir?


Kaynaklar ve İleri Okumalar

Matematiksel

Maide İdil İspir

Ben İdil, Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenciyim. Bence insan olmaktaki en büyük şansımız düşünebilmek, konuşabilmek, okuyabilmek ve yazabilmek. Öyleyse bol şans! Ve keyifli okumalar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu