
Matrix üçlemesinin dördüncüsünü izleme zamanı yaklaşıyor. Bildiğiniz gibi simülasyon hipotezi olarak adlandırdığımız şeyin popülerleşmiş hali olan ve devasa bir çevrimiçi video oyununda yaşadığımız konusunu ele alan Matrix üçlemesi, bundan yaklaşık 20 sene önce uzun süre gündemi ve zihinlerimizi meşgul etmişti. Film Fransız düşünür ve sosyolog Jean Baudrillard’ın Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabından esinlenerek beyaz perdeye aktarılmıştı. Matrix ilk ortaya çıktığında, bir video oyununda yaşama fikri tam anlamıyla bilim kurgu dünyasına ait bir fikirdi.
Ancak günümüzde ise simülasyon hipotezi bilgisayar bilimciler, filozoflar, fizikçiler ve diğerleri tarafından ciddi şekilde tartışılmakta. Bu argümanın ciddiye alınmasının nedeni iki sebepten kaynaklanıyor. İlki, Oxford profesörü Nick Bostrom’un “Simülasyonda mı Yaşıyorsunuz?” Başlıklı 2003 tarihli makalesini yayınlaması ile ilgili. Bostrom makalesinde temelinde evrenin çok ileri düzey teknolojiye sahip bir uygarlık tarafından kodlanmış bir simülasyondan ibaret olabileceğini öne sürmüştü.
İkincisi ise video oyunları ile ilgili. Grafik teknolojisinde inanılmaz bir hızla ilerliyoruz. Video oyunu geliştirme hızı bu biçimde devam ederse, birkaç on yıl içinde gerçeklikten ayırt edilemeyen hiper gerçekçi oyunlara sahip oluruz. Bu nedenle günümüzün VR dünyasından The Matrix gibi bir şeye giden yolu görmek, filmin piyasaya sürüldüğü 1999’dakinden çok daha kolay.
Simülasyonda Yaşıyor Olabileceğimizi Düşündüren Durumlar
Üzerinde yaşadığımız bu gezegen bize, sorgulanamayacak ölçüde temel bir gerçek gibi görünür. Öyleyse şimdilik onu gerçeğin karşılığı olarak kabul edelim ve bunun üzerinden düşünmeye devam edelim.

1- Hala Dünya Dışı Canlı Bir Yaşama Erişemedik
Dış uzaya sondalar göndermek için milyarlarca dolar harcadık. Bunun sonucunda muhtemelen şimdiye kadar uzaylıların kanıtlarını bulmalıydık, değil mi? Belki de içinde bulunduğumuz bilgisayarın tek seferde bir gezegen medeniyetini simüle etmek için yeterli RAM’i vardır.
2- Elektronların Garip Davranışı
Fiziğin ünlü çift yarık deneyinde, elektronlar, bakır bir plakadaki yarıklar aracılığıyla ışığa duyarlı bir ekrana ateşlenir. Bu genellikle dalga benzeri davranışı gösteren bir girişim modeli üretir. Ancak aynı deney gözlem altında yapıldığında, elektronlar dalgalar gibi değil, parçacıklar gibi davranır. Bunun sonucunda hiçbir girişim modeli yoktur. Simülasyon hipotezi inananları bu duruma şöyle cevap veriyor.
Video oyunlarının birkaç on yılda bu kadar ilerlemesinin nedeni, optimizasyon teknikleridir. Günümüz bilgisayarlarının bile tek bir 3B dünyanın tüm piksellerini gerçek zamanlı olarak görüntülemesi imkansızdır. Bunun yerine bilgi, oluşturulan dünyanın dışında 3B modeller olarak depolanır. Daha sonra yalnızca belirli bir açıdan belirli bir karakterin görebildiği şey oluşturulur. Kısacası, sadece gözlemlenen ortaya çıkar. Simülasyon hipotezinin pek çok taraftarı, kuantum belirsizliğinin aynı temel fikre sahip bir optimizasyon tekniği olduğunu düşünür: sadece gözlemlenen şeyi ortaya koyar.
3- Bilgisayar Virüsü İçeren DNA
2017’de, Washington Üniversitesi’nden bir araştırma grubu, kötü amaçlı bilgisayar kodunu fiziksel DNA zincirlerine yerleştirebileceklerini kanıtladı. Amaçları, gen dizilmesinde çalışan bilgisayarların saldırılara açık olduğunu göstermekti. Ancak, biyolojik gerçeklik olarak algıladığımız şeyin aslında başından beri bilgisayar kodu olduğunu da yanlışlıkla ortaya çıkarmış olabilirler. ( Unutmayın senaryolar üzerinden gidiyoruz)
4. Simülasyon Yapmada İyiyiz
2014 yılında Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi, 8.000 bilgisayarı birbirine bağladı. Sonucunda evrenimizin 350 milyon ışık yılllık simülasyonunu yaptı. The Sims video oyununun ilk on yılında 125 milyon kopya satması, bizim de simülasyonlarla oynamak istediğimizi gösteriyor. İkna edici bir VR oyunu oynayan herkes, gerçek dünyayı unutmanın ve gördüğünüz dünyanın gerçek olduğuna “inanmanın” mümkün olduğunu anlayacaktır. İnsanlığın gelecekteki bir versiyonu daha gerçekçi simülasyonlar yaratma becerisine sahip olursa, onu kullanmayı seçmeleri sürpriz olmaz.
5- Matrisimizin “Tuğlalarının” Ne Olduğunu Zaten Biliyoruz
Dijital imajlar piksellerden oluşuyor. Bizim dünyamızda da pikselleri andıran bir şeyler mevcut. Atomun ve parçacıkların mikro ölçekli dünyasındaki Planck ölçeği bir bakıma piksellere benziyor. Çünkü ondan daha küçük bir birim mevcut değil. Simülasyona inananlara göre, evrenin piksel boyutlu yapı taşını bulmuş olabiliriz. Planck-uzunluğu, yerçekimi ve uzay-zaman kavramlarımızın artık geçerli olmadığı nokta. Dünyamız simüle edilirse, Planck-uzunluğu bir bitlik bilgiye veya bir piksele eşit olacaktır.
6- Evrenimizin Neden “Sınırları” Var?
MIT kozmologu Max Tegmark, bir video oyununda yaşadığımızın olası kanıtı olarak evrenimizin katı fizik yasalarına işaret ediyor. Örneğin ışık hızı. Dünyamız sanal bir gerçeklikse, verilerin işlenmesine dayalı bir sistem olmak zorunda. Bilgisayar bilimlerinde bu tür bir durumun oluşabilmesi için sonlu kümeler içinde bir seçim gerçekleşmesi gerekir. Öyleyse bu sonlu kümeler dünyasının bilgisayarlarda olduğu gibi bir tarama hızına da sahip olması lazım. Simülasyon teorisine inananlar için ışık hızı simülasyonumuzun ağı içinde bilgi aktarımı için hız sınırını temsil eder.
7- Karanlık Madde ve Karanlık Enerji
Yukarıdaki tuhaflıklar yetmezmiş gibi, ne olduklarını bilemediğimiz iki büyük gizemle karşı karşıyayız. Bunlardan biri, karanlık madde. Diğeriyse evrenin hızlanarak genleşmesinden sorumlu olan karanlık enerji. Karanlık maddenin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama böyle bir madde olmasaydı galaksilerdeki gök cisimlerinin bir arada kalamayacağını, çünkü kütleçekim kuvvetinin tek başına bir galaksi oluşturabilecek kadar güçlü bir kuvvet olmadığını biliyoruz. Yani, galaksi içeriğini bir arada tutan şey bu göremediğimiz maddenin ta kendisi. Benzer şekilde karanlık enerjinin de neden var olduğunu bilmiyoruz. Ama bir çeşit negatif kütleçekimi gibi davranarak evreni gerip genleştirdiğini biliyoruz.
8- Kuantum Dolanıklık
Evrenin birbirinden çok uzak iki noktasında iki parçacığın birbirleriyle uzay-zamanın sınırlarına bağlı kalmadan anlık veri paylaşabildiğini düşünün. Bu gerçekten oluyor. Birbirlerine aktardıkları şey, bizim enformasyon standartlarımıza göre anlamlı veriler sayılmayabilir. Ancak bunlardan birini izlemeye başladığımız anda, izlenen parçacık yukarıya doğru dönüyorsa, diğeri ona zıt yönde dönmeye başlıyor. Bu iletişim, ışıktan bile hızlı! Günümüz kuantum bilgisayarları da tam olarak bu tuhaf durumu kullanarak çalışıyor. Açıklanamayan daha pek çok olay belki de simülasyondaki aksaklıklardır. Ama böyle düşünüyorsanız size kötü bir haberimiz var.
“Bir simülasyonda olmadığımıza dair kanıt elde edemezsiniz. Çünkü elde ettiğimiz herhangi bir kanıt simüle edilebilir.”
David Chalmers
Kaynaklar:
- 15 Irrefutable Reasons Why We Might Be Living in a Simulation; Bağlantı https://www.vulture.com/
- https://scientificinquirer.com
- Are we living in a simulated universe? Here’s what scientists say.; Bağlantı: https://www.nbcnews.com
Matematiksel
biilme inanan ve kendini bilime adayan insanlar için müthiş keyifli bir site.emeği geçenleri kutluyorum ve çok teşekkür ediyorum..