Fizik

Simülasyon Hipotezi: Matrix’te Olabileceğimizi Düşündüren 8 Neden

Matrix ortaya çıktığında, bir video oyununda yaşama fikri tam anlamıyla bilim kurgu dünyasına ait bir fikirdi. Günümüzde ise simülasyon hipotezi bilgisayar bilimcileri, filozoflar, fizikçiler ve diğerleri tarafından ciddi şekilde tartışılmakta.

Simülasyon hipotezi olarak adlandırdığımız şeyin popülerleşmiş hali olan ve devasa bir çevrimiçi video oyununda yaşadığımız konusunu ele alan Matrix filmi, bundan yaklaşık 20 sene önce uzun süre gündemi ve zihinlerimizi meşgul etmişti. Film; Fransız düşünür ve sosyolog Jean Baudrillard’ın Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabından esinlenerek beyaz perdeye aktarılmıştı. Matrix ilk ortaya çıktığında, bir video oyununda yaşama fikri tam anlamıyla bilim kurgu dünyasına ait bir fikirdi. 

Ancak günümüzde ise simülasyon hipotezi bilgisayar bilimciler, filozoflar, fizikçiler ve diğerleri tarafından ciddi şekilde tartışılıyor. Fizikçiler, evrenin neden yaşamın gelişmesi için uygun koşullarla başladığını açıklamaya çalışıyorlar. Fiziksel yasalar ve sabitler neden yıldızların, gezegenlerin ve nihayetinde yaşamın gelişmesine izin veren çok özel değerleri alıyor? Buna verilmekte olan bir çok cevap var. Simülasyon hipotezi ise bu cevaplardan muhtemelen en ilgi çekici olanı.

Aslına bakarsanız bu fikir çok da yeni sayılmaz. 1989’da efsanevi fizikçi John Archibald Wheeler, evrenin temelde matematiksel olduğunu ve bilgiden doğuyormuş gibi görülebileceğini öne sürmüştü. Sonrasında da 2003 yılında İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden filozof Nick Bostrom simülasyon hipotezini formüle etti. Bostrom evrenin çok ileri düzey teknolojiye sahip bir uygarlık tarafından kodlanmış bir simülasyondan ibaret olduğunu öne sürecekti.

İlerleyen süreçte, ABD’deki Massachusetts Institute of Technology’den fizikçi Seth Lloyd, tüm evrenin dev bir kuantum bilgisayarı olabileceğini öne sürerek simülasyon hipotezini bir sonraki aşamaya taşıyacaktı. Sonucunda da 2016’da iş adamı Elon Musk, “Muhtemelen bir simülasyondayız” sonucuna varacaktı.

Simülasyonda Yaşıyor Olabileceğimizi Düşündüren Durumlar

Aslına bakarsanız, fiziksel gerçekliğimizin, gözlemciden bağımsız olarak var olan nesnel bir dünyadan ziyade simüle edilmiş bir sanal gerçeklik olabileceğini düşündüren bazı kanıtlar var. Bazılarına bir göz atalım:

simülasyon, matrix
Evrendeki her şeye hükmeden fizik kanunları da, bir simülasyonun programı çalıştırırken izleyeceği bilgisayar kod satırlarına benzer. Sonucunda matematiksel denklemler, sayılar ve geometrik modeller her yerde mevcuttur . Diğer bir deyişle dünya tamamen matematiksel görünmektedir.

1- Bilgisayar Virüsü İçeren DNA

2017’de, Washington Üniversitesi’nden bir araştırma grubu, kötü amaçlı bilgisayar kodunu fiziksel DNA zincirlerine yerleştirebileceklerini kanıtladı. Amaçları, gen dizilmesinde çalışan bilgisayarların saldırılara açık olduğunu göstermekti. Ancak, biyolojik gerçeklik olarak algıladığımız şeyin aslında başından beri bilgisayar kodu olduğunu da yanlışlıkla ortaya çıkarmış olabilirler. ( Unutmayın senaryolar üzerinden gidiyoruz)

2. Simülasyon Yapmada İyiyiz

2014 yılında Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi, 8.000 bilgisayarı birbirine bağladı. Sonucunda evrenimizin 350 milyon ışık yılllık simülasyonunu yaptı. The Sims video oyununun ilk on yılında 125 milyon kopya satması, bizim de simülasyonlarla oynamak istediğimizi gösteriyor.

İkna edici bir VR oyunu oynayan herkes, gerçek dünyayı unutmanın ve gördüğünüz dünyanın gerçek olduğuna “inanmanın” mümkün olduğunu anlayacaktır. Sonucunda, insanlığın gelecekteki bir versiyonu daha gerçekçi simülasyonlar yaratma becerisine sahip olursa, onu kullanmayı seçmeleri sürpriz olmaz.

3- Matrisimizin “Tuğlalarının” Ne Olduğunu Zaten Biliyoruz

Herhangi bir sanal gerçeklik dünyası, bilgi işlemeye dayalı olacaktır. Bu, her şeyin nihai olarak sayısallaştırıldığı veya daha fazla alt bölümlere ayrılamayan minimum bir boyuta kadar pikselleştirildiği anlamına gelir. Sonucunda atomun ve parçacıkların mikro ölçekli dünyasındaki Planck uzunluğu bir bakıma piksellere benziyor. Çünkü ondan daha küçük bir birim mevcut değil. Simülasyona inananlara göre, evrenin piksel boyutlu yapı taşını bulduk. Dünyamız simüle edilirse, Planck-uzunluğu bir bitlik bilgiye veya bir piksele eşit olacaktır.

4- Elektronların Garip Davranışı

Fiziğin ünlü çift yarık deneyinde, elektronlar, bakır bir plakadaki yarıklar aracılığıyla ışığa duyarlı bir ekrana ateşlenir. Bu genellikle dalga benzeri davranışı gösteren bir girişim modeli üretir. Ancak aynı deney gözlem altında yapıldığında, elektronlar dalgalar gibi değil, parçacıklar gibi davranır. Bunun sonucunda hiçbir girişim modeli yoktur. Simülasyon hipotezi inananları bu duruma şöyle cevap veriyor. 

Video oyunlarının birkaç on yılda bu kadar ilerlemesinin nedeni, optimizasyon teknikleridir. Günümüz bilgisayarlarının bile tek bir 3B dünyanın tüm piksellerini gerçek zamanlı olarak görüntülemesi imkansızdır. Bunun yerine bilgi, oluşturulan dünyanın dışında 3B modeller olarak depolanmaktadır. Daha sonra yalnızca belirli bir açıdan belirli bir karakterin görebildiği şey oluşturulur. Kısacası, sadece gözlemlenen ortaya çıkar. Simülasyon hipotezinin pek çok taraftarı, kuantum belirsizliğinin aynı temel fikre sahip bir optimizasyon tekniği olduğunu düşünür. Sonucunda sadece gözlemlenen şeyi ortaya koyar.

5- Evrenimizin Neden “Sınırları” Var?

MIT kozmologu Max Tegmark, evrenimizin katı fizik yasalarına işaret ediyor. Örneğin ışık hızı. Dünyamız sanal bir gerçeklikse, verilerin işlenmesine dayalı bir sistem olmak zorunda. Bilgisayar bilimlerinde bu tür bir durumun oluşabilmesi için sonlu kümeler içinde bir seçim gerçekleşmesi gerekir. Öyleyse bu sonlu kümeler dünyasının bilgisayarlarda olduğu gibi bir tarama hızına da sahip olması lazım. Simülasyon teorisine inananlar için ışık hızı simülasyonumuzun ağı içinde bilgi aktarımı için hız sınırını temsil eder.

6- Karanlık Madde ve Karanlık Enerji

Yukarıdaki tuhaflıklar yetmezmiş gibi, ne olduklarını bilemediğimiz iki büyük gizemle karşı karşıyayız. Bunlardan biri, karanlık madde. Diğeriyse evrenin hızlanarak genleşmesinden sorumlu olan karanlık enerji. Karanlık maddenin ne olduğunu bilmiyoruz.

Ama böyle bir madde olmasaydı galaksilerdeki gök cisimlerinin bir arada kalamayacağını, çünkü kütleçekim kuvvetinin tek başına bir galaksi oluşturacak kadar güçlü bir kuvvet olmadığını biliyoruz. Yani, galaksi içeriğini bir arada tutan şey bu göremediğimiz maddenin ta kendisi. Benzer şekilde karanlık enerjinin de neden var olduğunu bilmiyoruz. Ama bir çeşit negatif kütleçekimi gibi davranarak evreni gerip genleştirdiğini biliyoruz. Sonuçta bu ikisi de tam da olması gerektiği gibi davranıyor.

7- Kuantum Dolanıklık

Evrenin birbirinden çok uzak iki noktasında iki parçacığın birbirleriyle uzay-zamanın sınırlarına bağlı kalmadan anlık veri paylaşabildiğini düşünün. Bu gerçekten oluyor. Birbirlerine aktardıkları şey, bizim enformasyon standartlarımıza göre anlamlı veriler sayılmayabilir. Ancak bunlardan birini izlemeye başladığımız anda, izlenen parçacık yukarıya doğru dönüyorsa, diğeri ona zıt yönde dönmeye başlıyor. Bu iletişim, ışıktan bile hızlı! Günümüz kuantum bilgisayarları da tam olarak bu tuhaf durumu kullanarak çalışıyor.

8- Doğanın Değişmez Sabitleri Var

Fizikçi John Barrow, bir simülasyonun, programcının devam etmesi için düzeltmesi gereken küçük hesaplama hataları oluşturacağını savunmuştu. Doğanın sabitlerinin değişmesi gibi aniden ortaya çıkan çelişkili deneysel sonuçlar bu tip hatalara neden olacaktır. Ancak henüz böyle bir hataya rastlamadık. Pek rastlayacak gibi de gözükmüyoruz.

Simülasyon Hipotezini İspat Etmek Mümkün mü?

Buraya kadar okuduklarınız size inandırıcı geldiyse “Evrenin gerçekten bir simülasyon olduğunu varsayarsak, bunu kanıtlamak için ne tür deneyler yapabiliriz?” sorusu aklınıza gelmiştir. Simüle edilmiş bir evren, çok sayıda bilgi biti içermelidir. Bu bilgi bitleri kodun kendisini temsil eder. Dolayısıyla, bu bilgi bitlerinin saptanması simülasyon hipotezini kanıtlayacaktır. 

Yakın zamanda önerilen kütle-enerji-bilgisi (M/E/I) denklik ilkesi kütlenin enerji veya bilgi olarak ifade edilebileceğini öne sürer. Bu, bilgi bitlerinin küçük bir kütleye sahip olması gerektiği anlamına gelir. Bu bize arayacak bir şey veriyor. İşte tam da bu sıralarda bilim insanları bu konuda çalışmalar yapıyor.

Gerçekliğimizin doğası, en büyük gizemlerden biridir. Simülasyon hipotezini ne kadar ciddiye alırsak, bir gün onu kanıtlama veya çürütme şansımız o kadar artar. Ancak yine de aşağıdaki cümle bize başka bir sorunu anımsatır.

“Bir simülasyonda olmadığımıza dair kanıt elde edemezsiniz. Çünkü elde ettiğimiz herhangi bir kanıt simüle edilebilir.”

David Chalmers


Kaynaklar ve ileri okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir Yorum

  1. biilme inanan ve kendini bilime adayan insanlar için müthiş keyifli bir site.emeği geçenleri kutluyorum ve çok teşekkür ediyorum..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu