1957’de Wendell Johnson ve öğrencisi Mary Tudor tarafından gerçekleştirilen ve tarihe “Canavar Çalışması” (Monster Study) olarak geçen deney, konuşma bozuklukları üzerine yapılan en tartışmalı bilimsel çalışmalardan biri olarak kabul edilir.
Çalışmanın amacı, kekemeliğin genetik bir sorun mu yoksa öğrenilmiş bir davranış mı olduğunu anlamaktı. Ancak deneyin uygulama yöntemleri ve etik olmayan yaklaşımları, bilim dünyası ve toplum tarafından sert eleştirilere neden oldu.
Bu çalışmanın varlığı, 2001 yılında bir gazetecinin dikkatini çekmesiyle gün yüzüne çıktı. Aynı yıl, Iowa Üniversitesi bu deney için resmi bir özür yayınladı. Ancak bu açıklama, hâlâ hayatta olan bazı katılımcılar için acı verici bir keşif niteliğindeydi. Deneyin sonuçları ve uygulama yöntemleri, bilim dünyasında etik ihlallerin sınırlarını yeniden tartışmaya açtı. Araştırmacıların sorumluluklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
Monster Study Yani Canavar Çalışması Nedir?
Wendell Johnson, konuşma terapisi ve dil patolojisi alanında çalışan bir bilim insanıydı. Kekemelik üzerine geliştirdiği “diagnosogenic theory” (teşhis kaynaklı teori), kekemeliğin biyolojik bir sorun olmadığını ve çevresel faktörlerin kekemelik üzerinde belirleyici bir rol oynadığını öne sürüyordu.
Johnson’a göre, çocuğun konuşmasına yönelik yapılan eleştiriler ve “kekeme” olarak etiketlenmesi, bu problemi tetikleyen ana unsurlardı. Bu teoriyi test etmek ve desteklemek amacıyla, Johnson 1938’de öğrencisi Mary Tudor’u bir deney yapması için görevlendirdi.
Canavar Çalışması, Ocak-Mayıs 1939 tarihleri arasında Iowa’nın Davenport kentindeki bir yetimhanede gerçekleşti. Araştırmanın temel amacı, konuşma üzerindeki sözlü etiketlemenin etkilerini incelemekti. Çalışmaya 5 ila 15 yaşları arasındaki 22 yetim çocuk dahil oldu ve bu çocuklar iki gruba ayrıldı.
İlk grup, “normal konuşmacılar” olarak etiketlenmiş ve olumlu bir konuşma terapisine tabi tutuldu. Bu gruptaki çocuklara, düzgün konuşmalarından dolayı sürekli övgüler yapılarak konuşmalarını geliştirmeleri teşvik edildi.
İkinci grup ise, konuşmalarında hiçbir sorun olmadığı halde kekeme olduklarına inandırıldı. Bu gruptaki çocuklara konuşmalarındaki ufak hatalar dahi sürekli vurgulanarak olumsuz bir yaklaşım sergilendi.
Monster Study Deneyinin Sonuçları Çarpıcıydı
Deneyin sonuçları, başlangıçta normal akıcı konuşmacılar olan ve kekeme olduklarına inandırılan ikinci grubun, konuşma tarzlarında belirgin değişiklikler yaşadığını ortaya koydu. Bu çocuklar, yanlış bir şekilde kekeme oldukları fikrine maruz bırakıldıkları için konuşma sırasında belirgin bir şekilde özgüven kaybı yaşamaya başladılar. Bu durum, konuşmalarında çeşitli kekemelik benzeri davranışların ortaya çıkmasına yol açtı.
Örneğin, bu çocuklar genellikle konuşmalarını fısıldayarak sürdürme eğilimi geliştirdiler. Bu, seslerini duyurmak istememekten veya hata yapma korkusundan kaynaklanıyordu. Bunun yanı sıra, konuşmaya başlamadan önce tereddüt etme gibi davranışlar sergilediler. Bu davranış değişiklikleri sosyal becerilerini ve iletişimlerini olumsuz etkiledi ve bazı etkiler hayat boyu devam etti.
Monster Study, kekemelik üzerine Johnson’ın teorisine doğrudan kanıt sağladı. Olumlu konuşma terapilerinin önemini ortaya koydu. Bu terapiler, sonraki yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Ancak, çalışmanın etik ihlalleri ve katılımcılar üzerindeki olumsuz etkileri, bu bulguların gölgesinde kaldı. Deneyin neden olduğu travmalar, katılımcıların yaşamları boyunca devam etti. Iowa Eyaleti, yıllar sonra deneye dahil edilen bazı katılımcılara tazminat ödese de, bu travmaların etkilerini telafi etmek mümkün olmadı.
Bu deney, etik araştırmanın dört temel ilkesi olan özerklik, zarar vermeme, fayda sağlama ve adaleti ihlal etti. Yetimlerin kullanılması, savunmasız bir grubun istismar edilmesi anlamına geliyordu. Araştırma yöntemlerinin riskleri, sağladığı faydalardan çok daha ağır bastı.
Deneyin etik olmayan yönleri oldukça çarpıcıdır. Johnson ve Tudor, deneklerin araştırma hakkında bilgilendirilmesi gerektiği halde, onları bilgilendirmemeyi tercih etti. Yetimhanede ebeveyn onayının alınması da mümkün olmadığından, denekler deneyin gerçek amacını bilmeden katıldılar.
Daha da kötüsü, çalışmanın sonunda 9 katılımcının kişisel bilgileri, adları, yaşları ve IQ puanları da dahil olmak üzere, yayınlandı. Bu bilgilerin kamuya açıklanması, deneklerin mahremiyet haklarını ciddi şekilde ihlal etti.
Sonuç Olarak
Monster Study, bilim dünyasına önemli bir ders verdi. Bilimsel araştırmaların sonuçları ne kadar değerli olursa olsun, etik ihlallerin gölgesinde kalamaz. Bugün, bilim insanları bu tür etik ihlalleri önlemek için daha sıkı düzenlemelere tabidir. Ancak Monster Study, insan denekler üzerinde yapılan araştırmaların risklerini ve sorumluluklarını hatırlatmaya devam ediyor.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- The Monster Study (Experiment + Results); Yayınlanma tarihi: 4 Kasım 2021; bağlantı: https://www.youtube.com/watch?v=os5ThrJfXVE
- The “Monster Experiment” In The 1930s Involved Gaslighting And Tormenting Orphans. Yayınlanma tarihi: 15 Nisan 2021. Bağlantı: The “Monster Experiment” In The 1930s Involved Gaslighting And Tormenting Orphans/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel