
İş yerinizdeki ya da okuldaki ilk gününüz. Sonunda uzun zamandır beklediğiniz şeye kavuştunuz. Ancak kendinizi huzursuz hissediyorsunuz. Ya aslında bu işi/okulu hak etmediyseniz? Ya size verilen sorumlulukların altından kalkamazsanız? Charles Bukowski, ‘Dünyanın sorunu, akıllı insanlar şüphelerle doluyken, aptalların özgüvenle dolu olması.’ der. Bu durum psikoloji de Imposter sendromu ( İng: impostor syndrome) diğer adı ile kimlik hırsızlığı sendromu olarak adlandırılır.
Bu sendrom özünde yeteneğiniz ya da nitelikleriniz nedeniyle değil, sadece şansınız veya zamanlamanız nedeniyle başarılı olduğunuz düşüncesidir. Bu durum kişinin kendisini yetersiz hissetmesine, aldığı övgülerden rahatsızlık duymasına, elde ettiği başarıyı hak etmediğini sanmasına neden olur. Kazandıkları başarıların farkına varamayan ve bu sendroma yakalananlar kendilerini ‘entelektüel hırsız’ gibi hissederler.

Sendromu 1978 yılında psikolog Pauline Rose Clance ve Suzanne Imes tanımladı. İlk tanımlamada sendromun daha çok kadınlarda gözlemlendiği düşünülse de sonrasındaki araştırmalar hem erkeklerin hem de kadınların aynı duyguları yaşadığını gösterdi.
Günümüzde Imposter sendromu “başarılarını içselleştiremeyen ve sahiplenemeyen” herkes için geçerli bir olgu olarak kabul ediliyor. “Çalışmalarımın abartılı şekilde takdir edilmesi beni rahatsız ediyor. Kendimi ister istemez üçkâğıtçı gibi hissediyorum.” diyen Albert Einstein bile buna bir örnek olarak düşünülebilir.
Kimler Imposter Sendromu Yaşıyor? Sebepleri Nelerdir?
Hepimiz bir noktada kendimizden şüphe etmişizdir. Bu, Imposter Sendromu yaşadığımız anlamına mı geliyor? Cevap elbette hayır.
Aslında bunun için tek bir cevap yok. Bazı uzmanlara göre bu durum kişilik özellikleriyle ilgili olabilir. Bazıları da aileye odaklanıyor. Çocukken notlarının anne babası için hiçbir zaman yeterince iyi olmadığını veya kardeşlerinin ondan her daim daha başarılı olduğunu düşünen çocuklar yetişkinlikte bu tür kalıcı etkilere maruz kalabiliyor. Bu içselleştirdiğimiz fikirler zaman içinde kendine devam ettiren bir döngü haline geliyor.

Bu sendromun oluşmasında çevresel koşullarda etkili olabiliyor. Kişi kendini bulunduğu çevreye ait hissetmeyebiliyor. Kendimize benzeyen ne kadar çok kişi etrafımızda olursa, o kadar güvenli hissediyoruz. Bunun tersi durumlarda da kendimiz hakkında bazı yargılar geliştirebiliyoruz. Bu konuyla ilgili bir kitabın yazarı olan Valerie Young, sahtekârlık duyguları yaşayan insanlarda bazı kalıplar belirlemiş.
Mükemmeliyetçiler: Kendileri için son derece yüksek beklentiler belirlerler ve hedeflerinin % 99’unu karşılasalar bile başarısızlık hissedeceklerdir. Herhangi bir küçük hata, kendi yetkinliklerini sorgulamalarına neden olacaktır.
Uzmanlar: Bir projeye başlamadan önce her bir bilgiyi bilmeye ihtiyaç duyarlar ve becerilerini geliştirmek için sürekli olarak yeni sertifikalar veya eğitimler ararlar. Bir işteki tüm kriterleri karşılamazlarsa işe başvurmazlar. Sınıfta bir soru sormaktan veya iş yerinde bir toplantıda konuşmaktan çekinebilirler çünkü aptal görünmekten korkarlar.
Doğal deha: Bir şeyi başarmak için mücadele etmek veya çok çalışmak zorunda kaldığında, bunun yeterince iyi olmağı anlamına geldiğini düşünür. Kolayca elde edilen becerilere alışkındır. Çaba göstermeleri gerektiğinde kendilerini sahtekar gibi hissedebilirler.
Tek başınalar: Görevleri kendi başlarına başarmak zorunda olduklarını hissederler. Yardım istemeleri gerekirse, bu başarısızlık anlamına gelir.
Süpermenler, Süper kadınlar: Kendilerini kanıtlamak için çevrelerinden daha fazla çalışmaya kendilerini zorlarlar. Hayatın her alanında başarılı olma ihtiyacı hissederler ve bir şeyi başarmadıklarında stresli hissedebilirler.
Imposter Sendromu İle Baş Edebilmek İçin

Imposter sendromu duygularının üstesinden gelmenin ilk adımlarından biri, düşünceleri kabul etmekle başlıyor. Ayrıca, hissettiklerinizi güvendiğiniz kişiler ile paylaşmak da yararlı olacaktır. Başkalarının da sizinle benzer sorunlar yaşadığına şahit olmanız duygularınızın daha olağan gelmesini sağlayacaktır.
Sorun gerçekten günlük hayatınızın akışını etkileyecek bir boyuta vardıysa elbette konu hakkında profesyonel yardım almayı da düşünebilirsiniz. Sonucunda çoğu insan dönem dönem kendisi hakkında şüpheye düşebilir. Bu normal bir durumdur. Önemli olan bu şüphenin eylemlerimizi kontrol etmesine izin vermemektir.
Özetle, kendinize inanın ve işinizi tüm kalbinizle yapın. Ancak, hatalar kaçınılmaz olarak gerçekleştiğinde, sorumluluk alın ve kendinize karşı nazik olun. Kontrol edebileceğiniz şeyleri sahiplenin ve kontrol edemediğiniz şeyleri bırakın! Okumaya devam etmek isterseniz: Gerçeklik Algısını Karıştıran 9 Garip Beyin Bozukluğu
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- How to banish impostor syndrome; Bağlantı: https://www.sciencemag.org/
- Clance, P. R., & Imes, S. A. (1978). The imposter phenomenon in high achieving women: Dynamics and therapeutic intervention. Psychotherapy: Theory, Research & Practice, 15(3), 241–247. https://doi.org/10.1037/h0086006
- Yes, Impostor Syndrome Is Real. Here’s How to Deal With It; Bağlantı: https://time.com/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel
Akıcı olarak hazırladığınız bu güzel makaleniz için teşekkür ederim. Emeklerinize sağlık.