Tıp ve Sağlık

Ignaz Semmelweis Ve El Yıkamanın Tartışmalı Tarihi

1840’lı yıllarda, o zamanlar dünyanın en büyüğü olan Viyana Genel Hastanesi’nin doğum kliniğinde tuhaf ve kafa karıştırıcı bir olay yaşanıyordu. Doğum kliniği iki koğuşa bölünmüştü: Birinci Koğuşa kabul edilen hamile bir kadınsanız, kaldığınız süre boyunca ölme ihtimaliniz yüzde 29’du. Ancak İkinci Koğuşa kabul edildiyseniz, yalnızca yüzde 3 ölme riskiniz vardır. Peki ama burada neler oluyordu? Bu sorunun cevabını Ignaz Semmelweis verecekti.

Ignaz Semmelweis Ve El Yıkamanın Tartışmalı Tarihi
Ignaz Semmelweis operasyondan önce ellerini klorlu kireçli suda yıkıyor.

18. ve 19. yüzyıllarda loğusa ateşi, doğum sırasında veya sonrasında bulaşan bir enfeksiyondu ve doğumhanelerin bulunduğu hastanelerde yaygın bir ölüm nedeniydi. Hastalık, kadınları doğumdan sonraki ilk üç gün içinde etkileme eğilimindeydi. Hızlı bir şekilde ilerleyerek karın ağrısına, ateşe, halsizliğe ve çoğu zaman ölüme yol açıyordu.

Günümüzde bunun streptokok bakterisinin neden olduğu bir enfeksiyon olduğunu biliyoruz. Ancak elbette zamanın doktorlarının bunu anlama şansı yoktu. Çağdaş doktorlar için hastalık bir gizemdi. Her şeyden önce, mikroplarla ilgili hastalık teorisi oluşturulmamıştı. Dolayısıyla insanların bakterilerin enfeksiyon nedeni olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. Bu durum, salgın halindeki loğusa ateşinin farklı hastalara nasıl yayıldığını anlamayı zorlaştırıyordu. 

19. yüzyılda Viyana’da bir kadın doğum servisinde çalışan Ignaz Semmelweis, kirli eller ile ölümcül enfeksiyonlar arasındaki bağlantıyı kurması ile bilinmektedir. Okuyacaklarınız, fikirleriyle sayısız kadını ve yeni doğmuş bebeği kurtaran bir adamın hikayesidir.

Dr. Ignaz Semmelweis Ve El Yıkamanın Keşfi

Ignaz Semmelweis Ve El Yıkamanın Tartışmalı Tarihi
Ignaz Semmelweis (1818-1865), Macar bir doktor ve doğum uzmanıdır ve tıp tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Semmelweis, tıbbi sterilizasyonun önemini vurgulayan ve hastane enfeksiyonlarını azaltmaya yönelik önlemler geliştiren bir figür olarak bilinir.

Ignaz Semmelweis‘in çalıştığı Viyana Hastanesi’nin iki adet doğum kliniği vardı. Semmelweis 1846’da birinci doğum kliniğinde kıdemli danışman pozisyonuna gelmişti. Bu esnada ikinci klinikte doğum sırasında bebek ve anne ölüm oranının çok az olduğunu fark etti. Semmelweis, iki klinik arasında bir fark bulmak için yıllarca uğraş verdi.. Sonunda aradığı cevaba ulaştı.

Bu dönemlerde, sık rastlanan ölümlerin nedenini anlamak için hastane bir politika değişimine gitmişti. Ölümlerin ardından otopsi yapma zorunluluğu gelmişti. Tamamen aynı imkanlara sahip iki doğum kliniği arasındaki tek fark, ikinci klinikte hiçbir otopsi yapılmıyor olmasıydı. Bunun nedeni birinci bölümde erkek doktor ve tıp öğrencilerinin, ikinci bölümde ise kadın ebelerin doğuma eşlik etmesiydi.

Ignaz Semmelweis Ve El Yıkamanın Tartışmalı Tarihi

Bu fark, Semmelweis’ın kafasını kurcalamaya başlamıştı. Semmelweis, arkadaşı ve meslektaşı patolog Jakob Kolletschka’nın ölümünden sonra lohusa humması gizemini çözdü. Kolletschka bu sebepten ölen bir kadına otopsi yaparken bir neşter yarası almıştı Devamında da benzer belirtiler göstererek ölmüştü.

Semmelweis’ın dikkatini çeken ilk şey doktorların ameliyathaneleri yıkamadan bırakması ve doğrudan muayenehanelere gitmeleri oldu. Öğrenciler ve doktorlar düzenli olarak otopsiler ve doğumlar arasında gidip geliyorlar, nadiren ellerini yıkıyorlardı. Hatırlatalım. Cerrahi eldivenler, 19. yüzyılın sonlarına kadar hastanelerde veya ameliyathanelerde yaygın olarak kullanılmadı. ( Cerrahi eldivenlerin hikayesi de ilginçtir: William Stewart Halsted: Aşk Adına Tıpta Yenilik Yapan Doktor)

Klorür çözeltisinin nesneleri kokularından arındırdığını fark eden Semmelweis, departmanında el yıkamayı zorunlu kıldı. Mayıs 1847’den itibaren, Birinci Bölüme giren herkes ellerini bir kase klorür solüsyonunda yıkamak zorunda kaldı. Lohusalık ateşi ve ölüm insidansı daha sonra yıl sonuna kadar hızla düştü. İki aylık bir sürede ölümler sıfıra inmişti.

Doktorları El Yıkamaya İkna Etmek Kolay Olmadı

Semmelweis, tıp öğrencilerinin genellikle aynı kıyafetler ve kirli aletlerle otopsi yapmaktan hemen vazgeçtikleri için, bulaşıcı maddeleri bir şekilde hamile kadınlara elleriyle aktardıkları sonucuna varmıştı. Mayıs 1847’de Semmelweis, tüm personelin hastalarına müdahale etmeden önce ellerini klorlu suyla yıkaması gereken bir politikayı kurumsallaştırdı. Her iki koğuşta da ölüm oranları düştü. 

Semmelweis için aslında sorunlar da bu keşiften sonra başlayacaktı. Normalde bu haberin tüm hastaneler ve doktorlar arasında hızla yayılmasını bekliyordu. Ancak süreç hiç de beklediği gibi gelişmedi. Ne yazık ki Semmelweis’in fikirleri, artık günümüzde hatalı olduğunu bildiğimiz miasmadan, yani havalandırma sistemi aracılığıyla koğuşlara giren kötü havadan kaynaklandığına inanan meslektaşları tarafından sorgulanacaktı.

1861’de Ignaz Semmelweis The Etiology, Concept, and Prophylaxis of Childbed Fever (Lohusalık Hummasının Nedenleri, Anlaşılması ve Korunma Yolları) adlı kitabını yazdı. Ancak bu kitabı da eleştiri aldı. Semmelweis hayal kırıklığı nedeniyle Viyana’daki görevinden istifa etti. Sonrasında Budapeşte’ye taşındı ve burada St Rochus Hastanesi’nde kadın doğum bölümünün başına geçti. Semmelweis kliniği terk ettiğinde, ölüm oranları eski haline geri döndü.

Ignaz Semmelweis, hastane enfeksiyonlarına karşı mücadelesi ve el hijyeninin önemini vurgulaması nedeniyle tıp tarihinde önemli bir figür olarak hatırlanmaktadır.

 Semmelweis görevine geldikten sonra yeni meslektaşlarına el yıkamanın ve aletlerin erdemlerini öğretti. Ölüm oranları yine düşse de meslektaşlarından aldığı tepki değişmeyecekti. Sonucunda tüm bu durumdan zihin sağlığı da etkilenmeye başladı. İyice yalnızlaştı, içine kapandı, dünyayla iletişimini kesti. Hastanede bir müdahale sırasında sağ elinin orta parmağı mikrop kapmış ve kangren olmuştu. Zamanla parmakta başlayan sepsis tüm vücuduna, ardından beynine sıçradı. Nihayetinde 1865’de, henüz 47 yaşındayken ölmesine sebep oldu.

Semmelweis Refleksi Nedir? Neden Yeni Bilgileri Ret Etme Eğilimi Gösteririz?

Kendi ölse de günümüzde Ignaz Semmelweis adı anneleri kurtaran doktor olarak bilinmektedir. Öte Semmelweis’in hikayesi, bazı bilimsel fikirlerin ve keşiflerin yerleşik gelenekler nedeniyle görmezden gelinebileceğinin hatırlatıcısıdır.Günümüzde, tecrübe ve bilgi sahibi olmaksızın yeni bilgileri neden reddettiğimizin cevabı Semmelweis Refleksi biçiminde verilmektedir.

Semmelweis Refleksi, yerleşik normlar veya paradigmalarla çelişiyorsa, insanların yeni bilgileri reddetmesinin olası olduğunu bize hatırlatır. Beynimiz istikrar ister. Dolayısıyla bu istikrara meydan okuyan yeni bilgilerin doğru olmamasını tercih eder. Gerçek şu ki, tek başına fikirler, hatta çığır açan fikirler bile bazen yeterli değildir. Yeniliklerin topluma yayılması için etkili bir şekilde iletilmesi de gerekir. Ne yazık ki yaşadığı süre zarfında Ignaz Semmelweis bunu başaramayacaktı. Yazının devamında göz atmak isterseniz: Rosenhan Deneyi Psikiyatri Tarihini Nasıl Değiştirdi?


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Ceren Demir

Kendini, insanları, dünyayı tanıma ve anlama çabasında, belki de kaosta olan; filmin oyuncularından, dünya üzerindeki küçücük noktalardan biriyim.. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Ekonomi bölümünde yüksek lisansa devam ediyorum ve İstanbul Gelişim Üniversitesi'nde akademik görevimi sürdürüyorum. Spora, sanata (özellikle resim sanatı), müziğe, doğaya, doğa sporlarına, felsefeye, psikolojiye, kitaplara, filmlere düşkünüm.. Okumayı, yazmayı, öğrenmeye çabalamayı çok seviyorum. Amaçlı ve amaçsız yaşamanın çeşitli noktalardan artı ve eksileri olduğunu düşünsem dünyadaki her şeyin gelip geçici olduğuna inanıyorum. Yine de -her şeye rağmen- ben uzun süredir amacı olanlardanım.. Buradan enerji sağlayabiliyorum.. Çoğunlukla enerjik, dışa dönük olsam da yeri geldikçe oldukça içe kapanmaya ve yalnızlığa susayabiliyorum. İkisi de keyifli ve öğretici.. Matematiksel sitesinin öncelikle hayranı olan bir okuruyum sonra Matematiksel’e katkı sağlamaya çalışan enfes ekibin bir parçasıyım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu