Sağlıklı Yaşayalım

Hipokrat Epilepsiyi Neden Kutsal Hastalık Olarak Tanımlamıştı?

Klasik Yunan tıbbına dair bilgimizin önemli bir kısmı, doğrudan onun kaleminden çıkmamış olsa bile Hipokrat’ın adıyla anılan yazı koleksiyonuna dayanır. Bu külliyatın en eski metinlerinden biri “Kutsal Hastalık” adlı kitaptır. Burada sözü edilen “kutsal hastalık” ise, bugün epilepsi ya da halk arasında bilinen adıyla sara hastalığıdır.

Hipokrat Epilepsiyi Neden Kutsal Hastalık Olarak Tanımlamıştı?
Hipokrat’ın yaşamına ilişkin gerçekleri, onun hakkında anlatılan daha sonraki hikayelerden ayırmak zordur. Platon’un referansları onun M.Ö. 430 civarında yaşadığını bizlere gösteriyor. Ayrıca Hipokrat tıpta bilimsel yaklaşımı benimsemesi nedeni ile “tıbbın babası” olarak da kabul görmektedir.

Yüzyıllar boyunca insanlar epilepsi ve diğer ruhsal hastalıkları kötü ruhların etkisine bağladı. Bu inanışlar nedeniyle hastalar dayak, zincirleme ve aç bırakma gibi şiddet dolu “tedavi” yöntemlerine maruz kaldı.

Epilepsi, Antik Yunan’da “kutsal hastalık” olarak anılırken, Hipokrat M.Ö. 400 civarında bu algıya karşı çıktı. Hipokrat, epilepsiyi ilahi bir ceza değil, tıbbi müdahale gerektiren fiziksel bir hastalık olarak tanımladı. Döneminin yaygın inançlarına ters düşen bu yaklaşım, epilepsiye bakış açısını kökten değiştirdi.

Ona göre zihinsel rahatsızlıklar, vücuttaki dört temel sıvının (hümörlerin) dengesizliğinden ortaya çıkıyordu. Bu nedenle, tedavi bu iç dengeyi yeniden sağlamaya odaklanmalıydı. Yüzyıllar boyunca ruhsal ve fiziksel açıklamalar yan yana varlığını sürdürdü. Bu karmaşa, hem geleneksel hem de bilim dışı yöntemlerin aynı anda uygulanmasına neden oldu.

17. yüzyılın sonlarına kadar epilepsi, hâlâ büyü ya da cin çarpması gibi doğaüstü sebeplerle açıklanmaya devam etti. Zamanla insanlar epilepsiyi fiziksel bir rahatsızlık olarak kabul etmeye başladı. Farklı dönemlerde farklı hekimler epilepsiye kendi yorumlarını getirdi. Galen, sorunun beyin karıncıklarını tıkayan balgamdan kaynaklandığını düşündü.

Paracelsus, nöbetlerin beyindeki “hayati ruhların taşması” sonucu oluştuğunu ileri sürdü. Thomas Willis ise beynin “ortak duyular merkezinde” biriken hayvani ruhların patladığını ileri sürdü.

Hipokrat Epilepsiyi Neden Kutsal Hastalık Olarak Tanımlamıştı?

Ancak hastalığın nedeni hâlâ netleşmemişti ve tedavi seçenekleri sınırlıydı. O dönemlerde uygulanan karışımlar insan kafatası tozu, ökse otu, şakayık kökü ve ayın küçüldüğü evrede toplanan tohumlardan oluşuyordu.

Epilepsi Nedir? Kutsal Bir Hastalık Olmadığını Nasıl Anladık?

Hipokrat epilepsiye bilimsel bir temel kazandırsa da, hastalığın tam olarak anlaşılması ve etkili tedavi seçeneklerinin ortaya çıkması 20. yüzyılı buldu.

Bu süreçte fizyolog Marshall Hall (1790–1857), epilepsiye dair ilk fizyolojik açıklamalardan birini geliştirdi. 1838’de yaptığı araştırmalarda, refleks arkının belirli bir noktasında aşırı uyarılmanın oluştuğunu fark etti. Hall’a göre, epilepsi sinir sisteminin duyusal alanlarında ya da omurilikteki merkezi bağlantı noktalarında meydana gelen işlev bozukluklarından kaynaklanıyordu.

Hall ayrıca boyun kaslarının spazma girdiğinde beyin damarlarının sıkıştığını, bunun da kan akışını engelleyerek beyinde tıkanmaya yol açtığını ileri sürdü. Bunun sonucu bilinç kaybı yaşanıyor, gırtlak spazmlarıyla birlikte kasılmalar meydana geliyordu. Çözüm olarak ise, nöbetleri durdurmak amacıyla trakeotomi (nefes borusuna cerrahi müdahale) yapılmasını önerdi.

Günümüzde biliyoruz ki, epilepsi, beyindeki ani ve düzensiz elektriksel boşalımların neden olduğu nöbetlerle kendini gösteren bir sinir sistemi hastalığıdır. Bu nöbetler çoğu zaman spontane gibi görünse de çeşitli tetikleyicilerle ilişkilidir. Stres, parlak ışıkların yanıp sönmesi veya belirli görsel desenler nöbetleri başlatabilen yaygın faktörlerdendir.

Nöbetler, beynin normal işleyişini geçici olarak kesintiye uğratır. Sonuç olarak, kişi bilinç kaybı yaşar; kasılmalar, istemsiz hareketler, vücutta sertleşme ya da sıra dışı duyumlar ortaya çıkar. Güncel araştırmalar ise, nöbet sıklığının yalnızca dış uyaranlara değil, aynı zamanda kişinin biyolojik ritimlerine de bağlı olabileceğini ortaya koyuyor. Örneğin, bireyin uyku-uyanıklık döngüsü, hatta günün saati ya da ayın belirli dönemleri, nöbetlerin görülme olasılığını etkileyebiliyor.

Epilepsinin Nedenini Nasıl Öğrendik?

Epilepsideki elektriksel boşalım fikrini ilk kez 1849 yılında Robert Bentley Todd ortaya attı. Ancak bilim dünyası bu kavramı daha çok John Hughlings Jackson ile özdeşleştirdi. 1873’te Jackson, epilepsiyi “beynin gri maddesinde ortaya çıkan ani, yoğun, hızlı ve bölgesel elektriksel boşalım” olarak tanımladı.

Epileptik bir beyin, adeta kırılgan bir yapı gibidir.. Normalde esnek şekilde uyum sağlaması gereken nöronlar, bu durumda aşırı uyarılır ve aynı anda senkronize olur. Ortaya çıkan yoğun elektriksel aktivite hızla yayılır ve beyin işlevlerini bozar.

Jackson, epilepsi geçiren hastalarını — hatta nöbetler yaşayan eşini — dikkatle gözlemledi ve nöbetlerin nasıl başladığını ve yayıldığını ayrıntılı şekilde belgeledi. Onun bu klinik gözlemleri, epilepsinin modern tanımı için önemli bir temel oluşturdu.

Epilepsinin elektriksel kökenine dair kesin kanıt, 1929’da Hans Berger’in EEG (elektroensefalografi) cihazını geliştirmesiyle ortaya çıktı. Berger, epileptik nöbetler sırasında beyinde oluşan anormal elektriksel dalgaları ilk kez kaydetti. Bu buluş, epilepsinin doğrudan beyin kaynaklı bir hastalık olduğunu ve temelinde elektriksel bir bozukluk yattığını net biçimde gösterdi.

Ancak bu bilimsel ilerleme her zaman epilepsi hastalarının yararına işlemedi. Takip eden yıllarda, birçok hasta deneysel ve çoğu zaman zararlı, hatta travmatik tedavi yöntemlerine maruz kaldı.

Çeşitliliğin Epilepsiyle Ne İlgisi Var?

Araştırmalar, epilepsi hastalarının beyninde nöbetleri başlatan bölgelerdeki nöronların dikkat çekici bir şekilde benzerlik gösterdiğini ortaya koydu. Bu bölgelerdeki hücreler hem yapısal hem işlevsel olarak neredeyse aynıydı. Buna karşılık, nöbetle ilgisi olmayan beyin bölgelerinde nöronlar daha çeşitli ve farklı tepkiler veriyordu.

Epilepsi en sık görülen ciddi nörolojik bozukluktur

Peki, beyin devrelerini matematiksel modellerle analiz ederek sinirsel çeşitliliğin nöbetlere karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini anlayabilir miyiz? Nöronal çeşitlilik, gerçekten de beyin direncini artırıyor mu?

Yapılan hesaplamalar, nöronlar arasındaki çeşitlilik azaldığında nöbet benzeri aktivitelerin kendiliğinden ortaya çıktığını gösterdi. Sinirsel çeşitlilik azaldıkça beyin devreleri daha kırılgan hâle geliyor ve işlevselliğini sürdürme kapasitesini yitiriyordu.

Bu bulgular, epilepsi gibi nörolojik hastalıklara yaklaşımımızı değiştirme potansiyeli taşıyor. Disiplinler arası çalışmalar ve matematiksel analizler, çeşitliliğin beyin dayanıklılığı üzerindeki etkisini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Bu sayede şu sorulara yanıt arayabiliyoruz: Beyinde ideal bir çeşitlilik düzeyi var mı? Farklı çeşitlilik türleri beyin işlevlerini aynı şekilde mi destekliyor? Hedefe yönelik tedavilerle nöronal çeşitliliği artırarak epileptik beyni daha dirençli hâle getirebilir miyiz?

En önemlisi, bu araştırmalar bize çeşitliliğin yalnızca biyolojik sistemlerde değil, sosyal yapılarda da direnç ve esneklik kazandırdığını hatırlatıyor. Gerçekten de, çeşitlilik yaşamın temelidir.


Kaynaklar ve ileri okumalar:

  • Rich S, Moradi Chameh H, Lefebvre J, Valiante TA. Loss of neuronal heterogeneity in epileptogenic human tissue impairs network resilience to sudden changes in synchrony. Cell Rep. 2022 May 24;39(8):110863. doi: 10.1016/j.celrep.2022.110863. Erratum in: Cell Rep. 2022 Oct 18;41(3):111550. doi: 10.1016/j.celrep.2022.111550. PMID: 35613586.
  • Novarino G, Baek ST, Gleeson JG. The sacred disease: the puzzling genetics of epileptic disorders. Neuron. 2013 Oct 2;80(1):9-11. doi: 10.1016/j.neuron.2013.09.019. Epub 2013 Oct 2. PMID: 24094099; PMCID: PMC3984878.; https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3984878/
  • Epilepsy; Bağlantı: https://www.mayoclinic.org

Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir