Hayatımızdaki Matematik

Hick Yasasının Dediği Gibi Az Her Zaman Daha Çoktur

William Edmund Hick, 1952’de yayımladığı “On the Rate of Gain of Information” adlı makalesinde, uyaranlar ile tepki süresi arasında bir ilişki kurdu. Bu ilişki günümüzde Hick Yasası olarak isimlendiriyor.

analiz felci
Birkaç seçenekle karşı karşıya kaldığımızda bir seçim yapmak hiç de kolay değildir. Hatta kimi durumlarda hiç seçim yapmadan pes edip çekip gidebiliriz.

Cuma akşamı geldiğinde, çoğumuzun tek isteği, uzun bir haftanın ardından rahatlayıp güzel bir film izlemektir. Yayın platformunu açarız; komediler, dramalar, gerilimler ardı ardına sıralanır. Her kaydırışta liste uzar, seçenekler çoğalır.

Bir süre sonra o sonsuz görünen katalog yormaya başlar. “Hangisini izlesem?” sorusu zihni meşgul ederken, karar vermek giderek zorlaşır. Dakikalar geçer, hâlâ bir film seçemezsin. Sonunda vazgeçer, ekranı kapatır ve film gecesini başka bir zamana bırakırsın. Sonunda karar verme yorgunluğu galip gelir ve film gecesi fikrinden vazgeçeriz.

Hick Yasasının Gösterdiği Gibi Az Her Zaman Daha Çoktur
Seçenek sayısı arttıkça, karar verme süresi de artıyor. Üstelik bu artış doğrusal değil logaritmiktir. Hick yasası grafik olarak çizilince de şekildeki gibi bir görüntü çıkıyor karşımıza.

Bu durum Hick Yasası’nı özetler. Bu yasa, çok sayıda seçenekle karşılaşıldığında karar verme süresinin uzadığını açıklayan bir psikolojik olgudur. Kısacası, seçenek sayısı arttıkça karar verme süresi de uzar. Üç film arasından seçim yapmak, yüzlerce film arasında kaybolmaktan daha cazip gelir

Hick Yasası Nedir?

William Edmund Hick, 20. yüzyılın ortalarında deneysel psikoloji ve ergonomi alanlarında öncü çalışmalarıyla tanınan bir İngiliz psikologtu. Çalışmalarından birinde, katılımcılardan, önlerinde bulunan tuşların üzerinde yer alan ışıklardan biri yandığında o ışığa karşılık gelen tuşa basmaları istendi.

Deneklerin çevresine on adet lamba yerleştirilmişti ve her biri parmaklarının önündeki bir tuşa karşılık geliyordu. Bu düzenek sayesinde Hick, katılımcıların tepki sürelerini büyük bir hassasiyetle ölçebildi.

İlk iki denemede katılımcılardan olabildiğince doğru yanıt vermeleri gerekiyordu. Son denemede ise olabildiğince hızlı tepki vermeleri istendi. Sonuçlar dikkat çekiciydi: Işık sayısı arttıkça katılımcıların performansı düştü. Hız ya da doğruluk fark etmeksizin, tepki süresi ışık sayısındaki artışla logaritmik biçimde uzadı.

RT, yani karar verme süresi, Hick Yasası’nın temelini oluşturur. Denklem şu şekilde ifade edilir:

Hick Yasasının Gösterdiği Gibi Az Her Zaman Daha Çoktur

Burada n, olasılığı eşit seçeneklerin sayısını; a, karar sürecine dahil olmayan sabit zamanı; b ise her seçeneği zihinsel olarak değerlendirmek için harcanan süreyi gösterir. Deneysel veriler, b değerinin yaklaşık 0,155 saniye olduğunu ortaya koymuştur. Bu da her ek seçeneğin, karar verme süresine ortalama 0,155 saniye eklediği anlamına gelir.

Hemen bir örnek düşünelim. Diyelim ki telefonunuzdan bir ses geldi ve bu sesin alarmınıza ait olduğunu anlamanız üç saniye sürdü. Bu durumda a = 3 olur. Alarmı kapatmak için dört düğme varsa, n = 4 değerini alır. Şimdi bu sayıları denklemde yerine koyalım: RT = 3 + 0,155 × log₂(4). Sonuç 3,31 saniye çıkar.

Peki ya alarmı kapatmak için dört yerine sekiz düğme olsaydı? O zaman denklem şöyle olurdu:

RT = 3 + 0,155 × log₂(8). Bu durumda tepki süresi 4,31 saniyeye yükselirdi. Yani, seçenek sayısı arttıkça karar vermek ve harekete geçmek daha uzun sürer.

Seçenek Sayısı İle Karar Verme Sürecimiz Nasıl İlişkilidir?

2000 yılında, psikologlar Sheena Iyengar ve Mark Lepper konu ile ilgili bir çalışma yaptılar. Deneyde araştırmacılar, Kaliforniya’nın Menlo Park kentindeki yoğun bir markette stant kurarak mağaza çalışanı gibi davrandılar. Masadaki ürün seçeneklerini dönüşümlü olarak değiştirdiler. Zamanın yarısında altı farklı reçel çeşidi, diğer yarısında ise 24 farklı reçel çeşidi sundular.

seçim-paradoksu
24 çeşit reçel olan stantta müşterilerin %60’ının durmasına karşın, satın alan kişi sayısı %3 olmuş. 6 çeşit reçel sunan stantta insanların daha azı, %40’ı durmuş. Ancak satın alınan reçel sayısı bu sefer %30 kadarmış.

Peki, reçel sayısının bir farkı oldu mu? Evet, oldu. Masada 24 kavanoz reçel olduğunda alışveriş yapanların yüzde 60’ı durup reçel tattı. Masada sadece altı kavanoz olduğunda ise bu oran yüzde 40’a düştü. İlk bakışta bu, fazla seçeneğin daha fazla ilgiyi çektiğini düşündürebilir.

Ancak sonuçlar burada bitmiyordu. İnsanların, 24 çeşit reçel olduğunda daha fazla reçel tadacağını sanabilirsiniz ama öyle olmadı. Katılımcılar, ister altı ister 24 çeşit reçel sunulsun, ortalama yalnızca bir ya da iki çeşit reçel tattı. Masada altı kavanoz reçel olduğunda duranların yüzde 30’u, tattıkları markayı gerçekten satın aldı. Buna karşılık, 24 kavanoz reçel bulunan masada duranların yalnızca yüzde 3’ü satın alma yaptı.

  • Bu sonuç bize şunu gösteriyor. Daha fazla seçenek, daha çok insanın ilgisini çekti ama bu kalabalık, daha az satın alma gerçekleştirdi. Basit bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki 100 kişi standa uğradı:
  • 24 kavanozun olduğu masada 60 kişi reçel tattı, ancak yalnızca 2 kişi satın aldı.
  • 6 kavanozun olduğu masada 40 kişi reçel tattı ve 12 kişi satın aldı.

Seçenek Sayısını Azaltmak Seçim Yapmayı Kolaylaştırır

Beynimiz, vücudumuzun en çok enerji harcayan organıdır. Vücut ağırlığımızın yalnızca yüzde ikisini oluşturmasına rağmen, toplam oksijenin ve enerjinin yaklaşık yüzde 20’sini kullanır. Bu nedenle bedenimiz, enerji tüketimini azaltmak için sürekli bazı tasarruf stratejileri, yani zihinsel kestirme yollar (heuristics) uygular.

Bunun ilginç bir sonucu da beynin bilgiyi düşündüğümüzden daha yavaş işlemesidir. Beyin aynı anda yalnızca bir ya da iki şeye odaklanacak biçimde tasarlanmıştır ve yeniliklere karşı özel bir eğilimi vardır. Bu yüzden karşımıza çok sayıda seçenek çıktığında zihnimiz bunlarla başa çıkmakta zorlanır.

İnternet alışverişinin hüküm sürdüğü bir dünyada, Amazon’da on binlerce telefon kılıfı arasından hangisini seçersiniz? Bazen seçenekler o kadar fazladır ki, birinin bizim yerimize eleme yapmasını isteriz. Bu yüzden yorumları okuruz, arkadaşlarımızdan fikir alırız ya da bir gazetecinin yaptığı değerlendirmelere güveniriz.

Sonuç Olarak

Sartre’a göre —ve genel olarak varoluşçuluk açısından— seçim karşısında hissettiğimiz kaygı bizi bir çıkmazın içine sokar. Özgürlük korkutucudur, zihinsel olarak yıpratıcıdır ve karar felcine yol açar. Öte yandan, seçim yapma özgürlüğü olmayan, kısıtlanmış bir yaşam da boğucu ve baskıcıdır. Bu yüzden çoğu zaman bu iki uç arasında gidip geliriz; her ikisinden de yakınır, ama hiçbirine tam olarak bağlanamayız.

Yazının sonunda alışveriş yapma şeklimizi etkileyen bir başka konuya daha göz atınız. Yem Etkisi: Üçüncü Seçeneğin Varlığı Seçimlerimizi Nasıl Etkiler?


Kaynaklar ve ileri okumalar için:

  • Longstreth LE, el-Zahhar N, Alcorn MB. Exceptions to Hick’s law: explorations with a response duration measure. J Exp Psychol Gen. 1985 Dec;114(4):417-34. doi: 10.1037//0096-3445.114.4.417. PMID: 2934496.
  • Alexander Chernev, Ulf Böckenholt, Joseph Goodman, Choice overload. A conceptual review and meta-analysis,Journal of Consumer Psychology. Volume 25, Issue 2,2015, Pages 333-358,ISSN 1057-7408, https://doi.org/10.1016/j.jcps.2014.08.002.
  • Too much choice: The strange phenomenon of “analysis paralysis. Yayınlanma tarihi: 19 Mayıs 2022; Kaynak site: Big Think.Bağlantı: Too much choice: The strange phenomenon of “analysis paralysis./

Matematiksel

2 Yorum

  1. Yazi çok ilgi çekiciydi.
    Suan LGS sonucu tercih yapacak öğrencilerimde de benzer problemleri görüyorum.
    Yuzdelik dilimlerine ve diploma notlarına göre ogrenci alan okulları listelediklerinde seçenek çok oluyor.
    Önceliklerini dikkate alıp ona gore seçenekleri incelediklerinde ise
    *istedikleri mesleğe göre okul türü (fen l.-sosyal bilimler l.-anadolu lisesi-meslek lisesi)
    * ulaşım kolaylığı
    Gruplandirip kesişim kümesi almak ya da oncelik sırasına koymak her alanda işimizi kolaylaştıracaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir