
Hayatımızın bir döneminde: “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” popüler sorusuyla karşılaşmışızdır. Yazımızın amacı kişiden kişiye cevabının değiştiği bu soruyu yeniden gündeme taşımak olmamakla birlikte, kıyas yaparken çok veya az bilmenin yerine bu bilgilerin kalıcılığına odaklanmayı sağlamak. Gezerek öğrendiklerimiz mi daha kalıcı olur, okuyarak öğrendiklerimiz mi?
İşte, bu sorunun cevabını aslında hepimiz bilmek istiyoruz. Bu nedenle de günümüzde bize bir referans olarak önerilen Dale yaşantı konisini ve hatta onunla eş anlamlı olduğunu düşündüğümüz öğrenme piramidini dikkate alıyoruz. Şimdi aşağıdaki görsele dikkatli bakın. Bu görseli ya da benzerlerini sosyal ya da yazılı medyada, bir ders kitabında, hatta bir eğitimde bile görmüş olabilirsiniz. Size muhtemelen bunun öğrenme piramidi olduğu söylenmiştir. Ayrıca bu fikrin Edgar Dale tarafından ortaya atıldığı da söylenmiş olabilir.

Öğrenme Piramidi İle İlgili Sorun Nedir?
Çoğu insan bu öğrenme piramidini aşağıdaki görselin kaynağında da gördüğünüz gibi ABD’deki Ulusal Eğitim Laboratuvarlarına (NTL) bağlar. Ancak ilginç bir şekilde bu merkez bu piramitteki rakamların ne zaman ve neye göre eklendiğini bilmemektedir. Bu nedenle sorumluluğu kabul etmemektedir. Kapsamlı bir araştırma bu rakamların bir petrol şirketi çalışanı olan DG Treichler tarafından yayınlanan bilimsel olmayan bir makalede ilk olarak 1967 yılında yayınladığını ortaya koymuştur.

Öğrenme Piramidi modellerine göre, ders dinlemekten veya derslere katılmaktan çok az şey hatırlanır. Okumak neredeyse eşit derecede verimsizdir. Oysa örneğin bir film veya gösteri gibi bir şey görmek daha yüksek derecede akılda kalma ile sonuçlanır. Ayrıca, konuşmak ve tartışmalara katılmak, doğrudan deneyimlere sahip olmak, pratik yapmak ve başkalarına öğretmek son derece etkilidir.
Modeller genellikle bu öğrenme yollarının kalıcılık üzerindeki etkilerini yüzde beş veya 10’luk artışlarla, örneğin %10, %20, %30, %50, %75 veya %90 oranında düzgün bir şekilde ölçer. Size de tüm bu sayıların bu kadar net olması şüpheli gelmiyor mu? Bu yüzdeler çok geneldir. Hangi yaş grubunu kapsadığı, neyi ölçtüğü gibi bilgiler mevcut değildir. Ve elbette bu yüzdeleri destekleyen genel olarak kabul görmüş bir çalışma bulunmamaktadır.
Peki O Zaman Dale Yaşantı Konisi Nedir?

1946’da Edgar Dale, eğitimde medyanın kullanımı üzerine muhtemelen ilk kitabı yazdı. 1954 ve 1969’da revize edilen bu kitapta, “deneyim konisi” dediği şeyi sundu. Bu koni, farklı türde öğrenme deneyimleri için medyanın nasıl kullanılacağını özetleme amacı taşımaktaydı. Bu sınıflandırma sistemi somut deneyimlerden (koninin alt kısmında) soyuta (üstte) doğru gidiyordu. Dale, çeşitli görsel-işitsel medya türlerinin somutluğunun sezgisel bir modelini üretmeyi amaçlamıştı.
Dale yaşantı konisine herhangidir yüzde eklememişti. Ayrıca bu çalışması da öğretim pedagojileri ile ilgili değildi. Ek olarak okuyucuları koni üzerindeki basamakları katı, esnek olmayan bölümler olarak görmemeleri konusunda da uyarmaktaydı. Ancak her zaman olduğu gibi kulaktan kulağa oynadık. Sonucunda Yaşantı konisi zaman içinde öğrenme piramidi halini aldı. Aşağıda daha modernize edilmiş ancak yine de aslına uygun bir başka örneğini görmektesiniz.

Dale’in araştırmasına göre, en tepede bulunan en az etkili yöntem, sözlü semboller aracılığıyla sunulan bilgilerden öğrenmektir. En alttaki en etkili yöntem ise uygulamalı ve amaca yönelik öğrenme deneyimlerini içerir. Koni, çeşitli öğretim yöntemleri için ortalama öğrenme oranı hakkında da fikir verir. Konide ne kadar aşağıya inerseniz, öğrenme o kadar kalıcı olacaktır. Ancak bunların hepsi temelde multimedya kullanımını teşvik etme amaçlı yapılmıştır.
Sonuç Olarak;
Dale, okulların öğrencileri gerçek problemleri nasıl düşüneceklerini veya çözeceklerini öğretmek yerine bilgileri ezberlemeye zorladığını düşünüyordu. Bu nedenle Dale, eğitici öğrenme ortamlarının kalitesini artırmak için farklı yaklaşımlar kullanmamız gerektiğini savunmuştu. Bunu yapmanın bir yolu, canlı ve akılda kalıcı öğrenme deneyimleri yaratmak için bir dizi görsel-işitsel materyal sunmaktı. Bu fikirleri elbette önemli ve günceldir. Aslında, giderek artan sayıda araştırma, iyi tasarlanmış multimedya içeriği kullanan eğitim ortamlarının, kullanmayanlardan daha etkili olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak eğitimciler her zaman en iyisini yapmak istese de, bazen onlar da yanılgıya düşerler. Yaygın olarak alıntılanan öğrenme ve öğretme hakkında bazı fikirler asılsızdır. Bazılarının da yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin artık günümüzde öğrenme stilleri diye bir şey olmadığını biliyoruz.
Yanlış olduğu kesin bilinen bir başka şey de bu yazıda aktarmaya çalıştığımız içinde yüzdeler içeren öğrenme piramidi modelidir. İşin üzücü tarafı halen bir çok kitapta ve hatta akademik alıntıda bu modele denk gelmemizdir. Bu sözlerimiz sizi şüpheye düşürdü ise kaynaklar arasında yer alan akademik çalışmaya da göz atmanızı öneririz.
Göz atmak isterseniz…
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Kåre Letrud; Excavating the origins of the learning pyramid myths; Yayınlanma tarihi: 29 Ağustos 2018; Bağlantı: https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/2331186X.2018.1518638
- Dale’s Cone of Experience; https://www.queensu.ca/
- What Is Edgar Dale’s Cone of Experience?; Bağlantı: https://www.growthengineering.co.uk/
- Cone of Experience; Bağlantı: https://en.wikipedia.org/
- Pedro De Bruyckere; Urban Myths about Learning and Education; Publisher: Academic Press; 1st edition (March 18, 2015)
Matematiksel
merhaba emeğinize sağlık ömür boyu başarılar dilerim satı ayazgün