Kendimizi Geliştirelim

Çekim Yasası: Lütfen Evrene Mesaj Göndermeyin!

Kişisel gelişim kitaplarını okuyorsanız, büyük olasılıkla “çekim yasası” kavramıyla karşılaşmışsınızdır. Ancak hemen belirtelim: Burada Newton’un kütle çekim yasasından değil, bambaşka bir düşünce sisteminden söz ediyoruz. Yine de savunucuları bu kavramı en az onun kadar önemli görür.

çekim yasası

Temel iddia nettir: Düşünceler, gerçekliği belirler. Bu anlayışa göre, bir kişi ulaşmak istediği hedefi zihninde canlandırır ve ona zaten ulaşmış gibi davranır. Bu yaklaşıma göre, plan yapmaya ya da çaba göstermeye gerek yoktur. Evrenden “istediğini almak” yeterlidir.

Olumlu düşünmenin kendisi elbette zararlı değildir. Ancak çekim yasasına aşırı güvenmek, çoğu zaman insanı hedeften uzaklaştırır. Çünkü bu yaklaşım, somut eylemin yerine beklentiyi koyar; çabayı ikinci plana atar.

Çekim Yasası Fikri Nasıl Ve Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Çekim yasasının kökeni, 19. yüzyılda ortaya çıkan ve “Yeni Düşünce” (New Thought) olarak bilinen metafizik temelli bir şifa hareketine dayanır. Bu hareketin temel inancı, zihinsel durumların fiziksel gerçekliği şekillendirebildiğidir.

Çekim Yasası: Lütfen Evrene Mesaj Göndermeyin!
Phineas Parkhurst Quimby (1802-1866)

Hareketin öncüsü, ruhsal şifacı Phineas Quimby’di. Hipnozun bir türü olan “mesmerizm”i uygulayan Quimby, telkin yoluyla hastalıkları iyileştirebildiğini iddia ediyordu. Felsefesinin temelinde, tüm fiziksel hastalıkların zihinsel nedenlerden ve bireyin yanlış inançlarından kaynaklandığı düşüncesi yer alıyordu.

“Çekim Yasası” terimi ilk kez 1906’da, William Walker Atkinson’ın Thought Vibration or the Law of Attraction in the Thought World (Düşünce Titreşimi ya da Düşünce Dünyasında Çekim Yasası) adlı kitabında yer alır. Atkinson, bu kitapta “enerji”, “titreşim” gibi kavramları da tanıtmıştır. Bugün bu terimler, çekim yasasının savunucuları tarafından sıkça kullanılmaktadır.

1928’de Napoleon Hill, The Law of Success in 16 Lessons (16 Derste Başarı Yasası) adlı eserinde bu terime sıkça yer verdi. 1937’de yayımlanan en bilinen kitabı Think and Grow Rich (Düşün ve Zengin Ol) ile bu fikirleri daha geniş kitlelere ulaştırdı.

The Secret gibi kitaplar, bilimsel kavramları temelsiz iddialarla birleştirir. Yazarlar mıknatıslar, enerji ve kuantum mekaniği gibi terimleri kullanarak, evrendeki her şeyin nasıl bağlantılı olduğunu açıklamaya çalışır.

Çekim yasası, 2006’da yayımlanan The Secret (Sır) adlı film ve aynı isimli Rhonda Byrne kitabıyla ana akıma taşındı. Kitap ve film, yalnızca belirli şeyleri düşünmenin, onları kişinin hayatına çekeceğini öne sürüyordu. Ayrıca Abraham Lincoln ve Winston Churchill gibi tarihî figürlerin bu “sırrı” bildiği ve hayatlarını buna göre şekillendirdikleri iddia ediliyordu.

Çekim Yasası Nasıl Çalışır?

Çekim yasasını uygulayanlara genellikle “evrenin direksiyona geçmesine” izin vermeleri önerilmektedir. Bu inanca göre, kişi doğru zihinsel duruma sahipse ve açık bir tutum sergiliyorsa, fırsatlar, insanlar ve kaynaklar kendiliğinden ortaya çıkar.

Gerçekliğini şekillendirmek isteyenler, bu doğrultuda çeşitli psikolojik teknikler kullanır. En yaygın yöntemlerden biri, hedefin zihinde canlandırılmasıdır. Ayrıca, şükür günlüğü tutmak sıkça tavsiye edilmektedir. Çünkü minnettarlık duymanın, daha fazla bolluk ve bereketi “çektiği” kabul edilir.

Çekim Yasası: Lütfen Evrene Mesaj Göndermeyin!
Teori, hayatınızın gidişatının nihayetinde kontrolünüz altında olduğunu, pozitif olmanın gücünü kullanarak arzularınızı gerçekleştireceğinizi vurgular.

Çekim yasası savunucuları, hedefe ulaşmak isteyenlerin en ufak bir şüphe taşımaması gerektiğini savunur. Onlara göre şüphe, süreci sabote eden olumsuz bir düşüncedir. Bu yüzden, şüpheden uzak durmayı ve hedefe ulaşmış gibi davranmayı öğütlerler. Örneğin, maddi refah isteyen biri, “kıtlık zihniyeti”nden sıyrılıp, bolluk içinde yaşıyormuş gibi düşünmeli ve hareket etmelidir.

Çekim Yasası Neden Bilimsel Değildir?

Çekim yasasıyla ilgili kitaplar ve seminerler, sıradan bilgileri büyüsel düşüncelerle harmanlar. Yazarlar bu bilgileri, uzun süredir saklanan büyük bir sır gibi sunar ve okuyuculara hayatlarının kökten değişeceğini vaat eder.

Bu düşünce sistemine göre evrende hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmez. İnsanlar, düşüncelerinin ve duygularının manyetik bir etki yaratır. Bu düşünceler belirli frekanslarla titreşir ve evrenle uyumlanır.

Bu uyum, aynı frekansta olan olayları ve insanları kişiye doğru çeker. Bir tür tanrısal güç de bu süreci yönlendirir. Bu mantık, pozitif düşüncelerin olumlu sonuçlar, negatif düşüncelerin ise olumsuzluklar getireceğini savunur

Bu yaklaşıma göre, bir kişi bir şeyi ne kadar yoğun düşünürse, o düşünce daha güçlü titreşir. Bu varsayım, pozitif düşüncelerin yüksek, negatif düşüncelerin ise düşük titreşimli olduğu inancını doğurur.

Çekim Yasası’nı savunanlar zaman zaman bu inancı bilimle desteklemeye çalışır. Ancak çoğu zaman ortaya koydukları örnekler bilimsel açıdan ciddi sorunlar taşır. En çok alıntılanan örneklerden biri, Masaru Emoto’nun pirinç ve suyla yaptığı deneydir.

Masaru Emoto, pirinç ve suyla gerçekleştirdiği bir deneyde üç kaba eşit miktarda pirinç ve su koydu. Otuz gün boyunca her gün birinci kabın yanına giderek “Teşekkür ederim”, ikinci kaba “Aptal!” gibi olumsuz ifadeler söyledi. Üçüncü kapla ise hiç ilgilenmedi.

Süreç sonunda, birinci kaptaki pirinç fermente oldu ancak küf oluşmadı. İkinci kap siyah küfle doldu. Üçüncü kapta ise en yoğun küf oluşmaya başlamıştı. Emoto, bu sonuçları düşünce ve sözlerin maddeler üzerinde doğrudan etkili olduğu şeklinde yorumladı.

Benzer bir deneyi suyla da tekrarlamıştı. Sonucunda da sevgiyle yaklaştığında, donan suyun kristallerinin “güzel”; nefretle yaklaştığında ise “çirkin” biçimler aldığını iddia etmişti.

Ancak Emoto bir bilim insanı değildir. Kendisi uluslararası ilişkiler eğitimi almış ve Hindistan Alternatif Tıp Kurulu’ndan “alternatif tıp doktoru” sertifikası edinmiştir. Messages from Water (Sudan Gelen Mesajlar) adlı bir kitap yayımlamış, ancak deney sonuçlarını hiçbir hakemli bilimsel dergide paylaşmamıştır. Buna rağmen, hem sattığı kitaptan hem de sözde şifalı sulardan oldukça ciddi bir kazanç elde etmiştir.

Sonuç olarak

Çekim Yasası savunucuları, bu yaklaşımı neredeyse bir tarikat inancı gibi benimser. Tıpkı diğer tarikatlar gibi, bu inanç da insanların hayatına zarar verme potansiyeli taşır. Ayrıca, Evrenin sizin etrafınızda döndüğünü sanmak, son derece hatalı bir bakış açısıdır.

Bu mantığa göre, insanlar fakirse yeterince “bolluk bilinci” geliştirememiştir. Depresyondaki bireyler ise “düşük titreşimle” yaşadıkları için acı çeker. Bu tür bir düşünce, maddi zorluklar, ruh sağlığı sorunları, hastalık ya da bağımlılıkla mücadele eden insanlara karşı empatiyi zayıflatır.

Gerçek ise çok daha nettir: Evren rastgele işler, hayat adil değildir. Evet, hepimiz yaptıklarımızdan sorumluyuz. Ama bu dünyada her şeyi kontrol edemeyiz. Ve bu tamamen normaldir.


Kaynaklar ve ileri okumalar


Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir