Kendimizi Geliştirelim

Başarı İçin Tam Olarak %15 Başarısız Olmak Gerekiyor

Başarı genellikle daha fazla çalışmak ya da daha fazla çabalamakla ilişkilendirilir. Ancak gerçek şu ki, başarısızlık olmadan başarıya ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Başarısızlık, hoş bir duygu olmasa da, çoğu zaman başarıya giden yolda önemli bir basamak görevi görür. Tarih boyunca birçok dahi, başarılarının temelinde başarısızlıklarından aldıkları derslerin yattığını göstermiştir.

Thomas Edison, 1891’de New Jersey’de yüksek nitelikli demir cevheri çıkarıp işlemeyi denedi. Bunun için bir tesis kurdu, ancak bu tesis kısa sürede iflas etti. Benzer şekilde, Nikola Tesla 1901 yılında bir yayın kulesinden elektrik yaymayı planladı, ancak bu hedefe ulaşamadı ve kulesi sonunda hurda olarak satıldı.

Dünyanın en önde gelen çağdaş koreograflarından birisi olan George Balanchine’in New York’ta başarılı bir bale gösterisi sergileyebilmesi için dört kez, Elon Musk’ın da bir roketi fırlatıp güvenli bir biçimde dünyaya döndürebilmesi için tam beş kez denemesi gerekecekti. Bu örnekler, başarısızlığın bir son değil, öğrenme ve büyüme için bir fırsat olduğunu gösterir.

Başarısız olmak, büyümek ve daha iyi bir şeyler yapmak için bir fırsat olduğu anlamına gelir.

Mükemmeliyetçiliğin başarıya giden tek yol olarak kabul edildiği günümüzde, başarısızlığa alan tanımak uzun vadeli gelişim için oldukça önemlidir. Silikon Vadisi, inovasyonun kalbinin attığı bir yer olarak başarısızlığı kabullenmenin önemine dair çarpıcı bir örnek sunar. Bölgenin gayri resmi sloganı “Başarısız ol” ifadesidir. Çünkü başarısızlık, büyüme ve yenilik için gerekli bir süreçtir.

Albert Einstein ve Wolfgang Amadeus Mozart, başarısızlıkla başa çıkma yöntemleriyle dikkat çeken iki tarihi figürdür. Einstein, “Bir iş iyi gitmiyorsa, uzanır ve hayal gücümde olup bitenleri dinlerim,” derken, Mozart en iyi fikirlerinin yalnız olduğu ve zihnini boşalttığı anlarda ortaya çıktığını ifade etmiştir.

Her iki dahi de başarısızlıkları bir sorun olarak değil, yaratıcı süreçlerinin doğal bir parçası olarak görmüştür. Hayatlarının duraklama anları, başarılarının yapı taşlarını oluşturmuştur.

Yaratıcı Başarısızlık Nedir?

Hepimiz yaptığımız her şeyde hemen başarılı olmayı istesek de, bu pek mümkün değildir. Ancak başarısızlık tamamen kötü değildir. Singapur’daki Ulusal Eğitim Enstitüsü’nde araştırmacı Manu Kapur tarafından ortaya atılan “yaratıcı başarısızlık” kavramı, başarısızlığın öğrenmedeki kilit rolünü vurgular.

Çocukları koruma içgüdüsü ile başarısız olmalarını engellemeye çalışmak iyi bir fikir gibi gelir. Ancak çocuklarının ihtiyaçlarına aşırı duyarlı olan ebeveynler ise çocukların kendi başlarına problem çözebilme yeteneklerini sınırlarlar.

Kapur, bir deneyde öğrencilere zorlu problemler verdi ve iki farklı grup oluşturdu. Bir grup, öğretmenlerinden yardım alırken, diğer grup problemleri tamamen kendi başlarına çözmek zorundaydı. Sonuçta, öğretmen desteği alan grup problemleri başarıyla çözdü. Ancak ilginç bir şekilde, öğretmensiz grup, testlerde daha başarılı oldu. Çünkü bu grup, zorluklarla mücadele ederek problemleri daha derinlemesine anlama şansı yakalamıştı.

Ebeveynlerin çocuklarını başarısızlıktan koruma içgüdüsü anlaşılır bir davranıştır. Ancak bu aşırı koruma, çocukların problem çözme yeteneklerini sınırlayar ve ileride karşılaşacakları engellerle başa çıkma becerilerini olumsuz etkiler. Başarısızlık, bireylerin dayanıklılık ve esneklik geliştirmesi için gereklidir. Çocukların başarısızlıktan korkmadan, zorluklarla yüzleşmesine izin vermek, onların uzun vadeli başarıları için kritik öneme sahiptir.

Tam Olarak Ne Kadar Başarısız Olmak Gerekir?

Başarısızlığın öğrenme sürecindeki yerini anlamak için yapılan araştırmalar, başarının ve başarısızlığın dengelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bilim insanları, bu dengeyi sağlayan ideal hata oranını %15,87 olarak tanımlamışlardır.

Başarılı olmak ve de başarısız olmak arasında bir sınır vardır. Bu sınır da şimdilik %15 civarında başarısızlık gibi gözükmektedir.

Yani, altı denemeden birinde başarısız olmak, öğrenmeyi optimize etmek için ideal bir seviyedir. Çok fazla hata yapmak cesareti kırabilir; çok az hata yapmak ise öğrenme sürecini sıkıcı hale getirebilir.

Bu oran, kolay ve zor görevler arasında bir denge sağlar. Örneğin, bir kişiye bir konuyu öğretirken sadece kolay örnekler vermek öğrenmeyi sınırlayacaktır. Aynı şekilde, sürekli zor örnekler sunmak da cesaret kırıcı olabilir. En etkili öğrenme, kolay ve zor arasında bir denge kurulduğunda gerçekleşir.

Sonuç: Başarısızlık Başarının Temelidir

Başarısızlık, yalnızca kabul edilmesi gereken bir durum değil, aynı zamanda etkili bir şekilde yönetilmesi gereken bir süreçtir. Başarısızlıktan öğrenmek için, öncelikle onun öğrenme sürecinin doğal bir parçası olduğunu kabul etmek önemlidir.

Ardından, hatalardan ne öğrenilebileceğini analiz ederek dersler çıkarmak ve pes etmek yerine yeni yöntemlerle tekrar denemeye devam etmek gerekir. Einstein ve Mozart gibi dahiler, başarısızlıklarını birer fırsat olarak görmüş ve bu süreçleri yaratıcılıklarını artırmak için kullanmışlardır.

Edison’un yüzlerce başarısız denemesi, Mozart’ın duraklama anları veya Einstein’ın tavana bakarak geçirdiği saatler, başarının nasıl inşa edildiğine dair güçlü örnekler sunar. Çünkü başarısızlık olmadan, gerçek başarıya ulaşmak mümkün değildir.


Kaynaklar ve İleri Okumalar:

Matematiksel

Sibel Çağlar

Temel eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamladım. Devamında Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği bölümünü bitirdim. Çeşitli özel okullarda edindiğim öğretmenlik deneyiminin ardından matematiksel.org web sitesini kurdum. O günden bugüne içerik üretmeye devam ediyorum.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir