Psikoloji

Carl Jung’un En Tartışmalı Fikri: Kolektif Bilinçdışı Nedir?

Çoğu insan bilinçdışı zihin kavramına aşinadır; bu, bizim farkında olmadığımız tüm düşünceleri, anıları ve dürtüleri içeren zihnin bir parçasıdır. Ancak çok az kişi, ünlü psikolog Carl Jung’un öne sürdüğü bir kavram olan kolektif bilinçdışını bilir.

Carl Jung'un En Tartışmalı Fikri: Kolektif Bilinçdışı Nedir?

Günümüzde Sigmund Freud, “Psikanalizin Babası” olarak bilinmektedir. İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung ise analitik psikolojinin babası olarak hatırlanmaktadır. Jung, kariyerinin ilk yıllarında Freud’la çok yakın ilişki içinde olduğu için genellikle onun varisi olarak görülürdü. Bununla birlikte, Freud ve Jung, psikolojik teorinin çeşitli yönleri üzerinde anlaşamadılar.

1913’ten itibaren Jung, kendi çalışmasına analitik psikoloji adını verdi. Devamında Jung, psikanalitik dünyada hızla yükseldi. Ancak günümüzde hala Carl Jung’un ortaya attığı kolektif bilinçdışı kavramı tartışmalıdır.

Carl-Jung
Carl Gustav Jung ise (1875 – 1961)

Çoğu kişiye göre bu kavram sahte bilimden başka bir şey değildir. Kimileri için de insanların nasıl düşündüğüne ve davrandığına dair ikna edici bir açıklama sağlar. Peki kolektif bilinçdışı hakkındaki gerçek nedir? Bu sorunun cevabına geçmeden önce kısaca Carl Gustav Jung hakkında bilgi verelim.

Kısaca Carl Gustav Jung

Carl Gustav Jung, eğitimli bir ailenin oğlu olarak İsviçre’nin küçük bir köyünde doğdu. Basel Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldı. Daha sonra da Zürih Üniversitesi’nde psikiyatri eğitimini tamamladı. 1903’te psikolog Emma Rauschenberg ile evlendiler ve beş çocukları oldu. Evlilikleri 52 yıl boyunca Emma hayatını kaybedene dek sürdü.

Jung profesyonel kariyerine 1900 yılında Zürih Üniversitesi psikiyatri kliniğinde başladı. Hayatındaki dönüm noktalarından birisi Sigmund Freud’un “Rüyaların Yorumu” isimli kitabını okuması olacaktı. İlerleyen süreçte tanışma şansı edinen ikili yakın arkadaş oldular.

Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung ve eşi Emma.

Carl Jung 1910’da Uluslararası Psikanaliz Derneği kurulduğunda, Freud’un isteği üzerine başkan oldu. Bununla birlikte, 1912’de Amerika’da bir konferans sürecinde Freud’un Oedipus kompleksi teorisini ve çocuk cinselliğine yaptığı vurguyu alenen eleştirdi. Bu durum ikilinin yollarının ayrılma noktasıydı.

Jung’un analitik psikolojisine ilişkin varsayımlarının çoğu, Freud ile olan teorik farklılıklarını yansıtmaktadır. Örneğin Jung, bir kişinin geçmiş ve çocukluk deneyimlerinin gelecekteki davranışları belirlediği konusunda Freud’la hemfikir olsa da, aynı zamanda isteklerimiz tarafından da şekillendiğimize inanıyordu.

Carl Gustav Jung
Carl Jung ve Freud. Aslında ikisi birbirinden oldukça farklıydı. Jung’un mistik bir eğilimi vardı ve ömür boyu doğaüstü inançlar ve uygulamalara ilgi duymuştu. Freud ise, dinin çocuksu bir nevroz biçiminden biraz daha fazlası olduğuna inanan ateşli bir rasyonalistti.

Kolektif Bilinçdışı Nedir ve Nasıl Çalışır?

Kolektif bilinçdışı, tüm insanlığa özgü olan hikâyeler, mitler, semboller ve fikirlerle ifade edilen ve kültürel metaforlardan oluşan, kalıtsal beyin yapısına yerleştirilmiş psikolojik bir alt tabakadır. Bu hepimizin erişebildiği dev bir bilgi havuzu gibidir. Jung hepimizin bu havuza bağlı olduğunu ve gerektiğinde oradan yararlanabileceğimizi düşünüyordu.

Kolektif bilinçdışı Jung’un “arketip” adını verdiği imgelerden oluşur. Bu imgeler insana atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evrimin de ürünüdürler. Arketipler, insanın vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzer eğilimler göstermesine neden olur.

Carl Jung'un En Tartışmalı Fikri: Kolektif Bilinçdışı Nedir?
Carl Jung’a göre hepimizin bastırılmış ya da unutulmuş kişisel deneyimlerimizden oluşan bireysel bir bilinçdışı vardır. Ancak daha derin bir düzeyde, çok eski zamanlardan beri mevcut olan evrensel temaların ve simgelerin toplamı olan ‘kolektif bilinçdışı’ olarak bilinen ortak bir psişik alanı paylaşıyoruz. Görsel: Freydoon Rassouli’nin “Gerçekliğin Ötesinde” adlı eseri. 

Arketipler anılardan farklıdır. Gerçek somut içerikleri yoktur. Bunlar zihnimizde, bilinçaltında gizlenen çağrıştırıcı temalardır. Arketipler, insanların içgüdüsel davranışlarından, dünyanın belirli bir şekilde algılanmasından sorumludur. Bunun sonucunda da insanlar belirli durumlara benzer şekilde tepki verirler.

Bu nedenle, içine doğduğu dünyanın genel bir imgesi, doğduğu anda insanın içinde de vardır. İnsan dış dünyasında bu içsel imgelerinin karşılığı olan objelerle karşılaştıkça, bu imgeler de bilinçli gerçeğe dönüşürler. Örneğin bebek dünyaya geldiğinde, kolektif bilinçdışındaki anne imgesi sayesinde annesini algılar ve onunla ilişkiye geçer.

Carl Jung Tarafından Tanımlanan 4 Ana Arketip

Pek çok arketip (kahraman, ebeveyn, yaratıcı, sihirbaz vs.) vardır. Arketiplerin sayısı hayatımızdaki durumların sayısına eşittir. Dolayısıyla sınırsızdır. Ancak tüm arketiplerin içinde dört tanesi önemlidir.

1- Persona (Maske)

Persona, Jung tarafından tanımlanan en önemli arketiplerden biridir. Terim, klasik zamanlarda aktörlerin kullandığı maskeyi tanımlayan Latince kelimeden gelir. Kişinin dünya ile ilişkisinde taktığı maskeyi veyaösterdiği yüzü ifade eder.

Persona, bilincimizin toplumla etkileşimlerin gerçekleştiği kısmıdır. Bu topluma karşı taktığımız maskedir. Yaşam boyunca birçok persona edinilir ve dönem dönem bunların bazıları bir arada kullanılır. Persona, bir taraftan başkaları üzerinde belli bir izlenim bırakmak, diğer taraftan bireyin gerçek doğasını gizlemeyi amaçlar ve bireysel bilinç ile toplum arasındaki karmaşık bir ilişkiler sistemini oluşturur.

Kişinin personasıyla aşırı özdeşleşmesinde patoloji riski söz konusudur. Bu kişinin sosyal rolünün (avukat, analist, işçi) veya cinsel rolünün (anne) ötesinde pek bir farkındalığı olmadığı anlamına da gelir. Bu da psikolojik kırılganlığa neden olur.

2- Gölge

Bu, kişiliğimizin hayvani tarafıdır (Freud’daki id kavramına benzer). Hem yaratıcı hem de yıkıcı enerjilerimizin kaynağıdır. Gölge, çeşitli nedenlerden dolayı ne toplum ne de kendimiz tarafından kabul edilmeyen doğal dürtülerimizi (bencillik, saldırganlık) temsil eder.

Gölge, Persona’nın tam zıddıdır; karakterimizin en utanç verici yanlarını, bastırılmış düşüncelerimizi ve tüm sırlarımızı simgeler. Freud tarafından bilinçdışı olarak değerlendirilen şeyle, yani bastırılarak bilincin dışına itilen unsurlarla örtüşür. Bu durum bir yandan birey için bariz sorunlar ortaya çıkarır. Ancak diğer yandan, “barışçıl amaçlarla” da kullanılabilecek güçlü bir evrensel enerji kaynağıdır.

3- Anima ve Animus

Bu illüstrasyon, Carl Jung tarafından anima ve animus’u sembolize etmek için kullanıldı.

Jung, her erkeğin psişesinde anima adı verilen kadınsı ve her kadın da animus adı verilen erkeksi bir parçaya sahip olduğuna inanıyordu. Bunlar bir erkeğin bilinçdışı dişil doğasının ve bir kadının bilinçdışı eril doğasının kişileştirilmiş halleriydi. Animası tarafından ele geçirilen bir erkek karamsar, somurtkan ve irrasyonel ‘bir kadına’ dönüşürdü. Benzer şekilde, animus tarafından ele geçirilen bir kadın da fazla hırslı, dayatmacı, aşırı mantıklı davranan ‘bir erkeğe’ dönüşebilirdi.

Bireyin anima ve animus imgeleri, özellikle de hayatın erken dönemlerinde, kısmen karşı cinsle ilgili deneyimine göre şekillenir. Animus, başlangıçta kişinin babası örnek alınarak, Anima ise anne örnek alınarak başlangıçta biçimlenir. İlerleyen süreçte de Dünyayla ve karşı cinsle nasıl ilişki kuracağımızı belirlerler. Düzgün bir şekilde bütünleşmediklerinde, ne psikolojik dengenin tadını çıkarabiliriz ne de sağlıklı ilişkiler kurabiliriz.

4-Benlik (Self)

Jungiyen psikolojiyi diğer bütün psikolojilerden ayıran şey, kişiliğin iki merkezi olduğu fikridir. Ego bilincin merkezidir. Benlik ise kişiliğin tamamının merkezidir ve bilinci, bilinçdışını ve egoyu kapsar. Benlik arketipi, Jung’un bireyleşme adını verdiği özel bir eylemin ardından tüm kişilik yapısının merkezidir. Jung’a göre insan varoluşunun gerçek amacı, kendini gerçekleştirmedir. Bunun yolu da Benlik arketipinden geçer. Tamamen hayata geçirildiğinde bu arketip bilgeliğin ve gerçekliğin kaynağıdır. J

Jung’un Teorisinin Eleştirisi

Carl Jung’un fikirlerinin çoğunluğu mistik ve belirsizdir. Bu nedenle anlaşılması kolay değildir. Kendisinin kolektif bilinçdışı teorisi de birçok açıdan eleştirilir. Jung’un teorisinin temel sorunu, insan varlığına ilişkin biyolojik ve hatta bazen mistik açıklamaların kullanılmasıdır.

Ayrıca eleştirmenler teorinin fazla determinist olduğunu savunurlar. Çünkü Jung’a göre davranışlarımız ve düşüncelerimiz, seçim özgürlüğümüzü büyük ölçüde sınırlayan kolektif bilinçdışı arketipler tarafından önceden belirlenmektedir.

Araştırmalar, insanların sosyal normlara uyma eğiliminde olduklarını ve başkalarının beklentilerini takip ederek davrandıklarını göstermiştir. Bu uygunluk, kabul edildiğimizi ve ait olduğumuzu hissetmek için kolektif bilinçdışına uymaya çalışmamızla açıklanabilir.

Ancak kolektif bilinçdışının var olduğunu gösteren hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Bilimsel kanıt eksikliğine rağmen kolektif bilinçdışı teorisi psikolojide hala popüler bir kavramdır ve araştırmacılar tarafından incelenmeye devam etmektedir.


Kaynaklar ve ileri okumalar

  • Carl Jung’s Theories: Archetypes, Personality, & Collective Unconscious. Yayınlanma tarihi: 20 Şubat 2023; Bağlantı: https://simplypsychology.org/carl-jung.html
  • Sus, Viktoriya. “Jung’s Most Controversial Idea: What is the Collective Unconscious?” TheCollector.com, January 17, 2023, https://www.thecollector.com/carl-jung-controversial-idea-what-is-collective-unconscious/.
  • Roesler C. Are archetypes transmitted more by culture than biology? Questions arising from conceptualizations of the archetype. J Anal Psychol. 2012 Apr;57(2):223-46. doi: 10.1111/j.1468-5922.2011.01963.x. PMID: 22444357.
  • Pryor C, Perfors A, Howe PDL. Conformity to the descriptive norms of people with opposing political or social beliefs. PLoS One. 2019 Jul 10;14(7):e0219464. doi: 10.1371/journal.pone.0219464. PMID: 31291343; PMCID: PMC6619767.

Matematiksel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu