Biyoloji ve Coğrafya

Sıcak Daha da Sıcak Olacak: Bu Sıcaklık Artışına Daha Ne Kadar Dayanabiliriz?

Mevsimin en sıcak aylarına girmiş durumdayız ve giderek daha fazla kişi, iklim değişikliğinin etkilerini doğrudan yaşamaya başlıyor. Küresel sıcaklık artışı duracak gibi görünmüyor. Bilimsel tahminler, önümüzdeki birkaç yıl içinde yeni sıcaklık rekorlarının kırılmaya devam edeceğini gösteriyor. Ancak asıl soru şu: Bu sıcaklıklara insanlar ne kadar dayanabilir?

Her yıl yaklaşık 1.300 kişinin sıcak çarpması ve diğer sıcaklıkla ilişkili komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Bu tür aşırı sıcak dönemlerinden sağ kurtulan kişilerde bile ciddi nörolojik ya da ruh sağlığına dair kalıcı sorunlar gelişebiliyor.

Yeni bir çalışma, dünyanın iklim değişikliğinin ruh sağlığı üzerindeki etkilerine karşı son derece hazırlıksız olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada incelenen 83 sıcaklık kaynaklı sağlık eylem planının üçte birinden azı, aşırı ya da uzun süreli sıcaklıkların ruh sağlığına etkilerini dikkate alıyor.

Sıcaklık Artışı Beynimizi Nasıl Etkiler?

Aşırı sıcak, insan beynini birçok açıdan olumsuz etkiler. Vücut, ideal olarak 37 derece sıcaklıkta en verimli şekilde çalışır. Ancak sıcak ve kuru havalarda yeterince su içilmediğinde vücut susuz kalır. Bu da kanın yoğunlaşmasına, kalbin yeterli oksijen pompalayamamasına ve dolayısıyla beynin ihtiyaç duyduğu oksijeni alamamasına yol açar.

Beyin, vücudun enerjisinin yaklaşık yüzde 20’sini tüketir. Bu nedenle ısısını verimli şekilde dışarı atması gerekir. Ancak sıcak ve nemli ortamlarda terleme mekanizması bu ihtiyacı karşılamaz. Vücut yeterince soğuyamadığında önce halsizlik, baş dönmesi ve baş ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteren sıcak bitkinliği yaşanır.

Daha ileri durumda ise sıcak çarpması ortaya çıkar. Bu durum bilinç bulanıklığı, sayıklama ve bayılma gibi ağır nörolojik belirtilere yol açar.

Aşırı sıcak sadece fiziksel değil, zihinsel sağlık üzerinde de ciddi etkiler yaratır. Araştırmalar, sıcak hava dalgalarının intihar riskini artırdığını ve şizofreni, epilepsi, anksiyete, depresyon, madde kullanımı bozukluğu ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıkları kötüleştirdiğini gösteriyor. Sıcaklık, öfke ve korku gibi olumsuz duyguları da tetikler. Uyku kalitesi de bu süreçten olumsuz etkilenir. Uyuyamamak, yorgunluğu artırır ve bilişsel işlevleri bozar.

dünya sıcaklık artışı
Küresel yüzey sıcaklıkları 30 yılda son 120 yıla göre her on yılda daha hızlı arttı. 

En savunmasız grubu, halihazırda ruh sağlığı sorunları yaşayan bireyler oluşturuyor. Ancak endişe verici olan, uzun süren sıcak hava dalgalarının yalnızca mevcut rahatsızlıkları kötüleştirmekle kalmaması; aynı zamanda zihinsel sağlık sorunlarının henüz ortaya çıkmamış bireylerde, özellikle de çocuklarda ve doğmamış bebeklerde gelecekte gelişme riskini artırması. Bu durum, zihinsel gelişim süreci henüz tamamlanmamış bireyler için uzun vadeli bir tehdit anlamına geliyor.

Yaşlılar da sıcaklardan ciddi şekilde etkileniyor. Özellikle demans ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların daha hızlı ilerlemesine neden olabileceği düşünülüyor. Yani aşırı sıcak, sadece geçici bir rahatsızlık değil; bazı hastalıklarda süreci hızlandırıcı bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.

İnsan Vücudu Ne Kadar Sıcak Havaya Dayanır?

İklim değiştikçe sıcak hava dalgaları daha uzun sürüyor, daha sık yaşanıyor ve çok daha yüksek sıcaklıklara ulaşıyor. Bu nedenle birçok insanın aklındaki soru şu: “Genç ve sağlıklı yetişkinler için bile, günlük yaşamın sürdürülemez hâle geleceği sıcaklık noktasına ne zaman ulaşacağız?”

Bu sorunun yanıtı yalnızca termometrede görülen rakamlarla sınırlı değil. Nem oranı da en az sıcaklık kadar belirleyici bir faktör. Yapılan araştırmalar, sıcaklık ile nemin birleştiği noktada tehlikenin, bilim insanlarının daha önce düşündüğünden çok daha erken başladığını gösteriyor.

“Nem çok nem” cümlesini siz de çok kullanıyor olabilirsiniz. Kuru bir hava ve yüksek sıcaklıklar bizi nemli havalar kadar zorlamıyor. Çünkü havadaki nem oranı arttıkça terlemekte zorlanıyoruz. Nem havadaki su buharı miktarıdır. Hava neme doydukça terimiz buharlaşamaz ve vücudumuz soğuyamaz.

Bilim dünyasında son yıllarda giderek daha fazla dikkat çeken kavramlardan biri “yaş termometre sıcaklığı”. Bu ölçüm, hem sıcaklığı hem de nem oranını hesaba katarak vücudun terleme yoluyla kendini ne kadar soğutabileceğini gösterir.

2010 yılında yayımlanan bir çalışmaya göre, yaş termometre sıcaklığı 35°C’ye ulaştığında insan vücudu artık ter yoluyla kendini soğutamaz. Bu değer, %100 nemde 35°C ya da %50 nemde yaklaşık 46°C’ye denk gelir. Bu sınır aşıldığında, vücudun iç sıcaklığı hızla yükselir ve bu durum ölümcül olabilir.

Son yıllarda bu sınır ilk kez insanlar üzerinde laboratuvar ortamında test edildi. Elde edilen sonuçlar, teorik tahminlerden bile daha ürkütücüydü. İnsanlar, düşünülen eşiğe daha gelmeden bile fiziksel olarak çökmeye başlıyor. Yani sıcaklık ve nemin birlikte etkili olduğu ortamlarda vücut çok daha erken sinyal veriyor.

Yaş termometre sıcaklığını gösteren bir grafik.

Genç ve sağlıklı bireyler üzerinde yapılan testler, teoride kabul edilen 35°C yaş termometre sıcaklığının geçerli olmadığını ortaya koydu. Pratikte bu sınır, yaklaşık 31°C yaş termometre sıcaklığına kadar düşüyor. Bu değer, %100 nemde 31°C ya da %60 nemde 38°C’ye denk geliyor.

Sıcaklık Artışı Sadece İnsanları Etkilemez

Kimyasal iletişim, sağlıklı işleyen ekosistemlerin temel yapı taşlarından biridir. Bu “yaşam dili”, organizmalar arasındaki etkileşimleri düzenler ve hem çevre hem de tüm yaşam için hayati öneme sahiptir.

“Bilgi kimyasalları” olarak adlandırılan maddeler aracılığıyla gerçekleşen bu etkileşimler, gezegen üzerindeki en eski ve en yaygın iletişim biçimidir. Bu kimyasal maddeler, kara ve su ekosistemlerinin tamamında yaşamsal süreçlerin çoğuna yön verir.

Bal arıları haberleşmek için kimyasal bir haberci olan feromonları kullanır.

Ancak iklim değişikliği, bu bilgi taşıyan kimyasalların—örneğin feromonların—üretimini ciddi şekilde değiştiriyor. Bu durum, çok çeşitli canlı türleri üzerinde büyük etki yaratıyor. Bilimsel araştırmalar, sıcaklık, karbondioksit seviyesi ve pH gibi iklim değişikliğinin temel bileşenlerinin, organizmaların birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları süreçlerin her aşamasını etkileyebileceğini ortaya koyuyor.

Bu değişiklikler, bir türün eş bulma kabiliyetinden, avcılardan kaçınma refleksine kadar yaşamsal birçok davranışı sekteye uğratır. Kimyasal iletişim sistemleri bozulduğunda, türler arasındaki denge de bozulur. Ve bu yalnızca bireysel türleri değil, onların içinde yer aldığı tüm ekolojik ağı tehdit eder. İklim krizi, doğanın en temel iletişim kanallarını sessizce ama kökten dönüştürüyor.

Sonuç Olarak;

İklim değişikliği sadece bizim için değil, gezegenimizin tamamı için bugün büyük bir sorun. Kötü haber şu ki, karbon yakmaya devam ettiğimiz sürece, dünya giderek daha da sıcak olacak. İyi haber şu ki, modern yaşamın ürün ve hizmetlerine güç sağlamak için karbon yakmak yerine temiz enerji kaynaklarını kullanabiliriz. Çünkü doğru adımları atmazsak yarın daha da büyük bir sorun olacak.


Kaynaklar ve İleri Okumalar

  • Whitman S, Good G, Donoghue ER, Benbow N, Shou W, Mou S. Mortality in Chicago attributed to the July 1995 heat wave. Am J Public Health. 1997 Sep;87(9):1515-8. doi: 10.2105/ajph.87.9.1515. PMID: 9314806; PMCID: PMC1380980.
  • Upper Critical Temperature: How Hot Is Too “Too Hot” for Humans? ; Bağlantı: Upper Critical Temperature: How Hot Is Too “Too Hot” for Humans? (scitechdaily.com) ; Yayınlanma tarihi: 8 Temmuz 2023
  • How climate change is causing a communication breakdown in the animal world. Bağlantı: How climate change is causing a communication breakdown in the animal world (theconversation.com). Yayınlanma tarihi: 4 Temmuz 2023

Matematiksel

Melike Üzücek

Ankara Fen Lisesi'nden mezun oldum. Araştırma yapmayı ve sorgulamayı seven biriyim. Matematik ve biyoloji başta olmak üzere felsefe, astronomi, modern fizik ile ilgileniyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir