Tunguska olayı çoğu zaman şu eski düşünce deneyiyle birlikte anılır: “Eğer bir ağaç ormanda devrilirse ve etrafta kimse yoksa, ses çıkarır mı?” Bu benzetme çok yerindedir; çünkü Tunguska patlamasının insanlık tarihindeki en yüksek ses olduğu düşünülür ve gerçekten de neredeyse kimsenin bulunmadığı bir ormanda gerçekleşmiştir.

30 Haziran 1908 sabahı, Sibirya’daki Tunguska Nehri çevresinde yer alan ormanlık alan, gökyüzünde beliren dev bir ateş topunun neden olduğu büyük bir patlamayla yüzlerce kilometrekare boyunca yerle bir oldu. Olay yerine giden ilk araştırmacılar, büyük bir göktaşı krateri ya da kalıntısı bulmayı bekliyordu. Ancak hiçbir iz bulamadılar.
Kayıp göktaşına dair fiziksel bir delil bulunamayınca, birçok bilim insanı patlamanın bir kuyruklu yıldız nedeniyle meydana gelmiş olabileceğini öne sürdü. Ancak 2013 yılında bu tablo değişti. Patlamadan tam 105 yıl sonra, Ukraynalı, Alman ve Amerikalı araştırmacılardan oluşan bir ekip, olayın bir göktaşı tarafından tetiklendiğini gösteren mikroskobik kalıntılar keşfetti.

Tunguska Vadisinde Ne Oldu?
Tunguska bölgesi, yaz aylarında bataklıklarla kaplanan, kışın ise dondurucu bir tundraya dönüşen geniş bir Sibirya toprağıdır. 1908 yılında bu uçsuz bucaksız coğrafyada, çoğunluğu Evenk halkından oluşan birkaç bin kişi yaşıyordu. Ren geyiği yetiştiren, avcılık ve toplayıcılıkla geçinen yarı göçebe Evenkler, 30 Haziran sabahı saat yediyi biraz geçe tarihin en büyük felaketlerinden birinin tam ortasında kaldı.
Tunguska olayına tanıklık edenlerin anlattıkları, yaşananları kısmen de olsa betimlememize olanak tanır. Gökyüzünde ilerleyen dev bir ateş topu önce yakıcı bir ısı yaydı ve önüne çıkan her şeyi kavurdu. Hemen ardından gelen şok dalgası, insanları yere savurdu; ağaçların yapraklarını ve dallarını koparıp yüzlerce kilometrekarelik bir ormanı tek bir hamlede yere serdi. Olay sonrası çekilen fotoğraflar, bu yıkımın boyutlarını gözler önüne serer.

Yine de hiçbir göktaşı parçasının bulunamaması, patlamanın kaynağına dair yüz yıl süren bir tartışmanın fitilini ateşledi. Tunguska olayı, bilimkurguyu besleyen sayısız spekülasyona yol açtı. Ancak temel soru hep aynı kaldı: Bu patlamaya ne neden oldu?
Kuyruklu yıldızlar, çamurlu buz kütlelerinden oluşur ve Dünya atmosferine girerken buharlaşıp geride hiçbir iz bırakmayabilir. Bu nedenle birçok araştırmacı, Tunguska olayını bir kuyruklu yıldıza bağladı. Ancak yıllar sonra yapılan bir çalışma, bu görüşü sarsacak nitelikte yeni bir kanıt ortaya koydu.
Araştırmacılar, o olağanüstü yazdan kalan kısmen çürümüş bitki örtüsü tabakasından (turba) mikroskobik parçacıklar topladı. Bu parçacıklar, patlamanın bir kuyruklu yıldızdan değil, gerçekten bir göktaşından kaynaklandığını gösteren ilk somut bulgulardı.

Araştırmacıların topladığı örnekler, tek bir sonuca işaret ediyor: Tunguska olayı, kayıtlı tarihteki en büyük göktaşı çarpmasıydı. Araştırmacılar, patlamanın yaklaşık beş megaton TNT’ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığını hesapladı. Bu, Hiroşima’daki atom bombasının yüzlerce katı bir güç anlamına geliyordu.
Göktaşı, atmosfere eğik bir açıyla girdiği için parçalanarak yol aldı ve yere büyük bir kütle hâlinde ulaşmadı. Bu nedenle geriye kalan bütün izler, Sibirya turbası içinde fosilleşmiş mikroskobik parçacıklarla sınırlı kaldı.
Chelyabinsk Meteoru Bize Ne Öğretti?
Tunguska olayını, 2013 yılında Rusya’nın Çelyabinsk kentinde gerçekleşen meteor çarpmasıyla karşılaştırmak mümkün. Ancak Çelyabinsk meteorunun etkisi, Tunguska’nın yanında oldukça küçük kalır.

15 Şubat 2013 sabahı, Rusya’nın Ural bölgesinde yaşayanlar eşine az rastlanır bir gökyüzü olayına tanık oldu. Yaklaşık 18 metre çapındaki küçük bir asteroit, saatte 69.000 kilometre hızla atmosfere girdi. Gündüz vakti bile Güneş’ten daha parlak bir ateş topuna dönüşerek gökyüzünde yandı.
Yaklaşık 9.000 ton ağırlığındaki bu gök cismi yere ulaşmadan tamamen parçalandı. Patlama, yeryüzünden yaklaşık 30 kilometre yüksekte, yani bir yolcu uçağının uçuş irtifasının yaklaşık üç katı yukarıda gerçekleşti.
Çelyabinsk meteoru atmosferde yanarak yok olmuş olsa da ciddi bir tehlike oluşturdu. Giriş açısının dik olmaması, gök cisminin parçalanarak devasa bir şok dalgası yaratmasına neden oldu. Bu patlama, Hiroşima’ya atılan atom bombasından yaklaşık otuz kat daha güçlüydü.
Yerden 30 kilometre yukarıda gerçekleşen bu patlama, altı farklı kentte toplam yedi binden fazla binaya zarar verdi. En yaygın hasar türü, büyük ölçekte cam kırıklarıydı.
Ne yazık ki, bu kırık camlar merakla birleşince birçok kişi yaralandı. Gökyüzündeki parlak ışığı gören pek çok insan pencerelere koştu. Tam o sırada şok dalgası camlara ulaştı ve onları aniden patlattı. İnsanlar, kırılan camların doğrudan hedefi oldu. Olayın ardından yaklaşık bin beş yüz kişi hastanelere başvurdu.
Araç kameraları gök cisminin gökyüzündeki izini ve parlaklığını saniye saniye kaydetti. Güvenlik kameraları ise sabit referans noktaları sağlayarak görüntülerin doğrulanmasını kolaylaştırdı. Tüm bu veriler sayesinde NASA, meteorun yörüngesini ve kökenini kısa sürede belirleyebildi.
Sonuç Olarak
Tunguska’daki patlama, yaklaşık 2.150 kilometrekarelik bir orman alanını yerle bir etmiş ve 80 milyon ağacı yok etmiştir. Bu büyüklükte bir enerji, eğer bir şehrin üzerinde açığa çıksaydı, tüm kenti yok edebilirdi. Neyse ki patlama, nüfus yoğunluğunun düşük olduğu doğu Sibirya’da meydana geldi. Bölgedeki sınırlı kayıtlar, şok dalgasının etkisiyle en az üç kişinin hayatını kaybetmiş olabileceğini gösteriyor.
Tunguska’da bugüne kadar hiçbir meteor parçası bulunamamış olması, bazı çevrelerce olayın bir kuyruklu yıldız ya da tamamen farklı bir kökene sahip olduğu tezini destekler gibi yorumlanıyor. Ancak bu durum, düşünüldüğü kadar şaşırtıcı değildir.
Örneğin, 2013 yılında düşen Chelyabinsk göktaşının yaklaşık 12.000 tonluk kütlesinden geriye çıkan parçaların toplamı bir tonun bile altındaydı. Yani toplam kütlenin binde birinden daha azdı. Üstelik bu parçalar, yere düşük hızla ulaştığı için herhangi bir krater de oluşturmamıştı.
Tunguska’daki cismin çok daha büyük olması bu durumu değiştirmez. Patlama oldukça yüksek irtifada gerçekleştiğinden, geriye kalan parçalar büyük ihtimalle yumuşak ve bataklık zemine düşmüştür. Bu koşullar altında onları tespit etmek neredeyse imkânsızdır.
Sonuç olarak, eldeki verilere dayanarak şunu söyleyebiliriz: Yeryüzüne hipersonik hızlarla giren ve atmosferde patlayan dev bir göktaşı söz konusuydu. Bu cisim, büyüklüğü ve taşıdığı enerji bakımından 2013’teki Çelyabinsk meteorundan kat kat güçlüydü.
Her ayrıntıyı hâlâ bilmiyor olabiliriz, ancak bu temel gerçek bugün elimizdeki en güçlü açıklamayı oluşturuyor.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Kvasnytsya, Victor & Wirth, Richard & Dobrzhinetskaya. Larissa & Matzel, Jennifer & Jacobsen, Benjamin & Hutcheon, Ian & Tappero, Ryan & Kovalyukh, Mykola. (2013). Author’s personal copy New evidence of meteoritic origin of the Tunguska cosmic body. Planetary and Space Science. 84. 10.1016/j.pss.2013.05.003.
- What Really Happened at Tunguska. yayınlanma tarihi: 26 Ekim 2021; Bağlantı: https://skeptoid.com/episodes/4803
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi artırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel





