Klimanın düğmesine basmadan önce şunu hatırlamakta fayda var: Sıcak hava dalgaları sadece günümüze ait bir sorun değil. Antik Mısır’dan Pers İmparatorluğu’na kadar insanlar binlerce yıl boyunca aşırı sıcaklarla baş etmenin yollarını aradı. Bu nedenle binalarını, doğayla uyumlu ve enerji gerektirmeyen pasif soğutma yöntemlerine göre tasarladılar. Bu yöntemlerden biri de rüzgar yakalayıcılardı.

Yüzyıllar boyunca, “rüzgar yakalayıcılar” (Farsça bâdgir), çöl sıcağına rağmen şehirleri serin tutmayı başardı. Bu kuleler, dışarıdaki serin havayı içeri yönlendirecek şekilde tasarlandı. Havanın odalardan geçerek dolaşmasını sağladıkları için, mekanlar klima kullanılmadan da serinleyebiliyordu. Üstelik bu yöntem çok daha az enerji gerektiriyordu.
Rüzgar yakalayıcılar sadece yaşam alanlarını değil, gıda depolarını da serinletmek için kullanıldı. Soğuk hava yeraltındaki mahzenlere yönlendirilerek yiyeceklerin bozulması önlendi. Yapılan araştırmalar, bu yapıların iç ortam sıcaklığını ortalama 10 dereceye kadar düşürebildiğini ortaya koyuyor.

Rüzgar Yakalayıcı Nedir?
Aşırı sıcak iklimlerde iç mekânları havalandırmak ve serinletmek amacıyla kullanılan rüzgar yakalayıcıların tarihi, M.Ö. 4000’lere kadar uzanır. Antik Pers ve Arap dünyasında geliştirilen bu yapı öğesi, zamanla yalnızca bu coğrafyalarla sınırlı kalmamış, başka bölgelere de yayılmıştır.

Arkeolojik bulgular, rüzgar yakalayıcıların kullanımının Kuzey Afrika’dan Hindistan’a kadar uzanan geniş bir alana yayıldığını gösteriyor. Bu sistemler, bulundukları bölgenin coğrafi ve iklimsel özelliklerine göre farklı biçim ve malzemelerle inşa edilmiştir. En eski ve çarpıcı örnekler, İran’ın Yezd kentinde karşımıza çıkar.. Bu yapılardan bazıları uzun ve yüksek gövdeleriyle dikkat çeker. Bu tür yapılara rüzgar kulesi adı verilmektedir.
Bazı bölgelere ise rüzgâr kepçesi olarak adlandırılan daha basit bir rüzgâr yakalayıcı biçimi hâkimdir. Orta Doğu’ya özgü bu bina bileşeninin geleneksel örnekleri ülkemizde de Şanlıurfa’nın tarihi evlerinde de görülmektedir.

Rüzgar Yakalayıcı Nasıl İş Görür?
Binaları doğal yolla havalandırma fikri, insanların hava hareketlerini keşfettiği antik dönemlere kadar uzanır. İnsanlar, önce kapı ve pencereler gibi yatay açıklıklarla hava akışı sağlamaya başladı. Daha sonra, özellikle sıcak bölgelerde, havayı yukarıdan içeri almak için düşey havalandırma şaftları ekledi. Bu yapılar, rüzgar yakalayıcıların temelini oluşturdu.
Yüksekten esen ve daha temiz olan rüzgarı içeri yönlendirmek için bu sistemi kullandılar. Rüzgar kulelerini genellikle iki ana bölüm hâlinde inşa ettiler: taşıyıcı gövde ve baş kısmı. Havanın içeri girip çıkmasını sağlayan açıklıkları kulenin tepesine yerleştirdiler. Açıklıkların sayısını da odanın büyüklüğüne ve rüzgarın şiddetine göre ayarladılar. Bu şekilde, iç mekânlarda doğal ve sürekli bir hava akışı sağladılar.

Rüzgar kulelerini, havalandırma açıklıklarının yönüne göre sınıflandırmak mümkündür. Tek yönlü rüzgar kuleleri, rüzgarın belirli bir yönden estiği bölgelerde yaygın olarak kullanılmıştır. Özellikle deniz, göl ya da nehir gibi su kaynakları üzerinden geçerek serinleyen rüzgarı yakalamak için bu tip kuleler tercih edilmiştir.
Bu kulelerin tasarımı ve yapımı, çok yönlü sistemlere göre daha basit ve ekonomiktir. Bu nedenle, birçok yerleşim yeri tek yönlü rüzgar kulelerini daha fazla kullanmıştır. Ancak çöl gibi tozlu bölgelerin yakınında yaşayanlar, bu sistemin yetersiz kaldığını fark etmiş ve farklı yönlerden rüzgar alabilecek daha karmaşık kule tasarımları geliştirmiştir. Bu sayede, bulundukları çevre koşullarına göre daha işlevsel yapılar inşa etmişlerdir.

Peki ya rüzgar olmadığında ne olur? İşte tam da burada mimarinin asıl zekâsı devreye girer. Rüzgar yakalayıcılar sadece rüzgar estiğinde çalışmaz; tasarımları gereği, hava akımı olmadığında da işlev görür. Dış hava sirkülasyonu yoksa, bu yapılar bir baca gibi davranır. İçerideki sıcak hava yükselir ve rüzgar yakalayıcıdan dışarı çıkar. Böylece, içeride doğal bir hava akışı oluşur ve mekân yine serin kalır.
Sonuç olarak;
Rüzgar yakalayıcıların taşıdığı potansiyel, günümüzde yeni yeni fark edilmeye başlandı. Tarih boyunca böyle bir yapı öğesi kullanmamış ülkelerde bile, artık bu sistemin modernleştirilmiş versiyonlarıyla karşılaşıyoruz.
Örneğin Birleşik Krallık’ta, 1979 ile 1994 yılları arasında Londra’daki kamu binalarına yaklaşık yedi farklı rüzgar yakalayıcı yerleştirildi. Bu modern sistemler, İran’daki geleneksel yüksek kulelere pek benzemese de işlevsel olarak aynı prensiplere dayanıyor ve giderek daha fazla tercih ediliyor.
Elbette şehirlerimizi tamamen yıkıp yeniden tasarlamak mümkün değil. Ancak yapılan birçok çalışma, özellikle hava akışının sınırlı olduğu yoğun kentsel alanlarda, rüzgar yakalayıcıların pencerelerden daha verimli olduğunu gösteriyor. Bu da şehir planlamacılarının, bu eski ama etkili mühendislik çözümünü yeniden gündeme alması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- An ancient engineering feat that harnessed the wind; yayınlanma tarihi: 3 Ekim 2021. Bağlantı: An ancient engineering feat that harnessed the wind/
- Ahmadkhani, Bahram. (2011). Wind catcher: passive and low energy cooling system in iranian vernacular architecture. Tech Phys Problems Eng. 3.
- Bekleyen, Ayhan & Melikoğlu, Yahya. (2019). Antik rüzgâr yakalayıcıların Anadolu’daki örnekleri. Şanlıurfa’nın Badgelleri [The examples of antique wind catchers in Anatolia: Badgels of Şanlıurfa].
- Soelberg, Chris & Rich, Julie. (2014). Sustainable Construction Methods Using Ancient BAD GIR (Wind Catcher) Technology. 1576-1585. 10.1061/9780784413517.161.
- Elmualim, Abbas & Awbi, H.B. (2001). Evaluating the Performance of a Windcatcher System Using Wind Tunnel Testing.
Matematiksel