Günlük Hayatımızda Matematik

Matematik ve Adalet Neden Birbirleri İle İlişkilidir?

2012 yılında ülkemizde düzenlenen Oyun Teorisi Dünya Kongresine katılan John Nash’in sözleri gündeme damgasını vurmuştu. John Nash, Türkiye’nin matematik sıralamasında dünyada son sıralarda olduğunu duyduğunda, tepkisini “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” diyerek göstermişti. Burada üzerinde durulması gereken iki önemli husus var. Birincisi gerçekten bir toplumun matematik eğitimiyle, o ülkedeki adalet sistemi arasında bir bağ var mi? İkincisinde neden bir matematikçi, matematik eğitiminin kötü olduğunu duyunca ilk verdiği tepki adalet oluyor.

Sosyal bilimler ve fen bilimleri birbirinden çok farklı gibi gözükseler de aslında birbirlerinin farklı dilde ifadelerinden ve türevlerinden ibarettirler. Bu yüzdendir ki, genel itibarıyla bütüncül bir yaklaşıma sahip olan ve kendi alanı dışındaki disiplinlerde de en azından asgari bazı bilgilere hâkim olan insanların, kendi meslektaşlarına kıyasla daha başarılı oldukları söylenebilir. Örneğin, Paris’te, Louvre müzesinde, herkesin hayranlıkla ziyaret edip incelediği, Mona Lisa gibi yapıtlara hayranlıkla bakıyoruz. Ama bu eserleri ortaya koyan Leonardo da Vinci gibi ressamları, diğer meslektaşlarından ayıran, matematik bilgisini de kapsayan eğitimleriyle ilgilenmiyoruz.

Eski Yunanda matematiğin henüz cebir elbisesini giymemiş ve daha çok şekil bilimi olarak bilindiği günlerde, kurduğu sosyal bilimler akademisinin giriş kapısına “Geometri bilmeyen içeri girmesin” diye yazdırmıştı Platon. Platon bu hareketiyle aradığı sosyal bilimcilerin, matematiğin onlara kazandıracağı farklı ve sistemli düşünme tarzlarına sahip, çok yönlü kişiler olduğunu gösteriyordu.

Günümüzde gerek adalet konusunda gerekse diğer sosyal meselelerin maalesef kendisini matematikten ve dolayısıyla onun insanlara kazandıracağı analitik düşünce sisteminden yoksun sosyal bilimciler tarafından konuşuluyor ve tartışılıyor. Bu durum konuların sığ bir zeminde ele alınmasına ve demagojilere hapsedilmesine neden oluyor. Bu da problemlerin tespiti ve çözümü yolunda büyük bir engel teşkil ediyor.

Matematik ve Adalet Arasındaki İlişki Nedir?

matematik adalet

Mantığın dili olan matematik, insanlara gerçeği ve doğruyu bulmada kılavuzluk yapar. Adaletin de bilimin de amacı gerçeği bulmaktır. Bu da bize genel anlamda, adalet ile bilim arasındaki, özelde de mantığın dili matematik ile adalet arasındaki temel ilişkiyi verir.

Platonun hocası Sokrates, Atina’da mahkemede, ölmeyi göze alarak, onurlu bir final yapmıştır. Sokrates’in savunması, her türlü takdirin üzerindedir. Ama asıl önemli husus, Sokrates’in, mahkemede bu savunmayı yapabilmiş olmasıdır.

Eğitim ve hukukta yapılan hatalar, matematiksel örneklemelerle de ifade edilebilen Kelebek etkisi gibi modellerde de görülen, tetikleyici faktörlerle, toplumlardaki her bir bireyin konforunda ve hata yapan insanların gelecek hayatlarında tsunamilere sebep olacağı aşikardır.

Mitolojik olarak ifade edecek olursak, verilen kararlar mantık terazisinde tartılmaz ise, içilmemesi gerektiği halde, herkesin içtiğini veya birkaç yudumdan bir şey olmaz varsayımlarıyla içilen yasaklı nehrin, yasaklı suyu, maalesef, insanlarda bir tahribata sebebiyet verecektir. “Coğrafya kaderdir” der Ibn-i Haldun. Her ne kadar bireyselleşmeye çalışsak da, içinde yaşadığımız toplumdan kendimizi soyutlamamız veya onlardan etkilenmememiz mümkün değil.

Matematik Nedir? Adalet Nedir?

Matematik ve adalet kavramları tarih boyunca farklı anlamlandırmalara tabi tutulmuştur. Ünlü matematikçilerden Lobacevski’ye göre matematik, hayatta her şeyin karşılığının olduğu bir bilim dalıdır. Nobel ödülü sahibi Richard Feynman’a göre evreni, ancak onun konuştuğu dili anlayarak kavrayabiliriz. Yani matematik bilmeyenlerin, bunu yapabilmeleri mümkün değildir.

Galileo Galilei’ye göre matematik Tanrının evreni yarattığı dildir. Hristiyan teolojisinde önemli bir yeri olan Saint Augustine’nin “Tanrı dünyayı 6 günde yarattığı için 6 sayısı mükemmel bir sayı değildir; 6 sayısı mükemmel bir sayı olduğu için Tanrı dünyayı 6 günde yaratmıştır”[1]sözünden anlaşılacağı üzere, matematik, bazı insanlara göre, sayıların metafiziksel yönünü de içeren bir uğraştır.

Benzer şekilde, adalet, tek bir kelime olmasına karşın, ihtiva ettiği anlamlar itibariyle çok zengin bir anlam çeşitliliğine sahiptir. Dolayısıyla, adalet kavramının, insanlardaki çağrışımları ve adaletsizliğin ortaya çıkardığı sonuçların yorumlanması da doğal olarak farklılık gösterir. Genel kabullere bakıldığında, adalet kelimesinin, denklik, uyum içinde olma, hakkın hak sahiplerine teslimi, aşırılıklardan kaçınılması ve zulüm yapılmaması gibi anlamlara geldiğini söyleyebiliriz.

Eski yunan filozofu Platon’a göre adalet, bir insanın kendi işini yapması, başkalarının işlerine karışmamasıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu, Mustafa Kemal’e göre adalet, mülkün temelidir. Saint Augustine’e göre, adalet, yokluğuyla, hâkimiyeti örgütlü bir soyguna dönuştürür. Ünlü Alman filozof Nietzsche’ye göre ise adalet, eşitsizlik üzerinden ele alınıp, denge üzerine temellendirilen, ve ulaşılması çok güç olan bir erdem olarak tanımlanır.

Tepkisellik Adaletin Varlığı İçin Anahtardır

Tepkisellik, adaletin varlığı için anahtar kelimedir. Bu yüzden denilebilir ki, özellikle de doğu toplumlarına has olan ve olumsuz durumlarda sorumluluk üstlenmemek veya korkma eylemini kamufle etmek için söylenen, “hayırlısı olsun” sözünün hayırsızlığını anlamadan, veya bir şairin dediği gibi “konuşulacak zamanda susarak, susulacak zamanda konuşarak” tepkiselliği ve onun etkileşim alanı olan adaleti anlamak veya gerçekleştirmek mümkün değildir.

Adalet sistemindeki kusurlar, genelde yasalara mâl edilmekte, yasaların değişmesiyle her şeyin değişeceğine dair yanlış bir algı oluşturulmakta ve sorumluluk tamamen yasama, yürütme ve yargı erklerine havale edilmektedir. Sosyal veya kamusal adalet düzenindeki problemlerin temel sebebi sadece toplumdaki bireylerin olgunluk (veya oluş) seviyesindeki kusurlardır. Bu kusurlar giderilmeden yeni yasa veya kurallar konulsa da adalet sistemini tamir etmek mümkün değildir.

Adalet de Bilim Gibi Sahiplenilmeyi Gerektirir

Rivayet odur ki, İkinci Frederick (Frederick the Great) Almanya’sında (o zamanlar Prusya), Kral bir yel değirmenin alınmasını talep eder. Fakat değirmenci değirmenini satmaya yanaşmaz. Bunun üzerine, Kralın biraz da tehditkâr ve ısrarlı talebi üzerine, değirmenci, “Berlin’de Hakimler var!” cevabını verir.

Her ne kadar Berlin’deki dürüst ve tarafsız hakimlerin olması, değirmenciye bu sözü söyletmiş olsa da asıl önemli olan husus, Berlin’deki hakimlerin varlığı, değirmenci gibi, gerektiğinde Krala karşı söz söyleyebilecek olgunluğa ve bilinç düzeyine sahip yurttaşlara bağlıdır. Çünkü adalet de bilim gibi, sadece kendisine sahip çıkılıp, itibar gösterildiği müddetçe varlığını sürdürebilir.

Frederick Almanya’sının, sanata, felsefeye ve bilime değer veren bir ülke olması, değirmenci gibi insanların tesadüfen çıkmadığını gösteriyor. Matematiğin, sosyal ve kamusal adaletin yerine gelmesindeki en büyük yararı, bireylere yaptıklarının veya yapmadıklarının kendisine olan sonucunu mantıken göstermesinden ibarettir.

Adalet ve matematik arasındaki korelasyon için uluslararası düzeyde hazırlanan raporlar[2,3,4] araştırmalara temel teşkil edecek verileri içermektedir. Bu raporlara göre, batı ülkelerindeki hukuk standartlarının, diğer ülkelere kıyasla çok daha üst seviyelerde olması başta matematik olmak üzere pozitif bilimlerin onlara kazandırdığı tepkisellik özelliğinin bir sonucudur.

Özellikle de vicdanların devre dışı kaldığı dönemlerde, adalet, çok uzun olmayan vadelerde geri dönüşümü olacak somut fayda ve zarar hesapları hatırlatılarak sağlanmalıdır. Bunun temel sebebi, insanların vicdanlarına hitap etmektense, onların korkularına ve çıkarlarına hitap etmenin daha etkili olmasından dolayıdır.

Adaleti Temin Etmek İçin Ne Yapmalı?

Bugün modern bilimde, risk hesaplama metotları veya eldeki datalarla, gelecekle alakalı tahminler yapmak gibi matematiksel araç ve yöntemler, sadece finans matematiğinde değil, ayni zamanda sosyal bilimlerde de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu bize matematik ile, bireylerin veya toplumların geçmiş davranışlarının analiz edilip, gelecekteki eğilimlerinin ise, tahmin edilebileceğini göstermektedir.

Evren ve içindekileri anlamada, Einstein’ın “Tanrı zar atmaz” diyerek belirttiği, deterministik anlayış yerini sonuçları itibariyle rastgelelikleri içinde barındıran Kuantum mekaniğine bıraksa da, deterministik yaklaşım genel itibariyle, toplumların adaletle ilişkisinde geçerliliğini korumaktadır. Yani ayni sebepler, ayni şartlar altında, aynı sonuçları üreteceğinden, adalet veya adaletsizlik durumu rastgele oluşan bir durum değildir.

Adaletsizlikten yakınan insanların, adaleti temin etmek için ne yapılmalı? sorusuna cevap bulmak için, Himalaya dağlarını aşıp, Tibet ovalarında gezerek düşünce egzersizleri yapmak gibi meşakkatli ve pahalı yollara ihtiyaç duymayıp, sadece tarihin tozlu sayfalarına iltica edip, tepkiselliği ve onun oluşması için gerekli olan analitik düşünce sistemin gerektirdiği araçlara bakmaları yeterlidir. Ayrıca göz atmak isterseniz: Pisagor’un Adalet Kupası: Açgözlüleri Cezalandıran Antik Bir Mekanizma

Dr. Muhsin Tamturk, İngiltere

Matematiksel 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu