Roma tarihçisi Tacitus, imparatorluğun gücünü yalnızca fetihlerle değil, fethedilen halkları lüks yaşama alıştırarak pekiştirdiğini söyler. Zamanla bu insanlar özgürlük yerine konforu tercih etmiş, bağımlı oldukları düzenin parçası haline gelmişlerdir.

Roma ordusu, tarihin en etkili ve başarılı askeri güçlerinden biriydi. Açık arazide neredeyse yenilmezdi. Ancak Roma İmparatorluğu yalnızca askeri deha ve kısa, delici kılıçlarla kurulmadı.
Lejyonlar (Roma ordusunun disiplinli ve profesyonel askeri birlikleri) bir halkı yenebilirdi ama onları boyun eğdirmek başka bir şeydi. Roma’nın gerçek gücü, fethettiği halklara savaşla değil, lüks yaşamı ve kolay hayatı sevdirerek egemen olmasıydı.
Tacitus’a göre Britonlar (Britanya Adası’nda yaşayan Kelt kökenli yerli halk) zincirlerle değil, iyi şarap ve şık ziyafetlere duydukları arzu ile köleleştirildi. Britanya valisi Agricola, bu savaşçı kabile toplumunu yatıştırmak için sıcak banyolar, togalar gibi “hoş dikkat dağınıklıkları” sunmayı bilinçli biçimde tercih etti.

Tacitus, bu süreci şu sözlerle özetledi: “Saf Britonlar bunları uygarlık sanıyordu, oysa bunlar esaretlerinin bir parçasıydı.” Konfor ve kolaylık, bir zamanlar yüzlerini boyayıp çığlıklarla savaşan insanları uslu ve uysal yurttaşlara dönüştürdü.
Lüks Yaşam İnsanları Bir Biçimde Kapana Kıstırır
Lüksü bir halkı kazanmanın aracı olarak kullanmak, tarih boyunca tekrar eden bir taktiktir. Çin ile ticaret açığı yaşayan Britanya İmparatorluğu, bu açığı kapatmak için Hindistan’dan getirdiği ucuz afyonu Çin’e yaydı. Başlangıçta bir lüks olan bu madde, kısa sürede bağımlılığa dönüştü. Britanyalılar, afyon karşılığında porselen, çay ve ipek aldı.
Soğuk Savaş da lüks aracılığıyla kazanıldı. Ucuz Amerikan televizyonları ve buzdolapları Sovyetler Birliği’ne girdiğinde, Sovyetler bu bollukla rekabet edemezdi. Doğu Bloku halkı bu tür ev eşyalarını yalnızca bir lüks olarak değil, aynı zamanda bir gereklilik olarak görmeye başladı. Ve bu ihtiyaçları karşılayacak tek ülke Amerika’ydı.
Ancak bu durum, günümüzde en çok teknoloji şirketleriyle olan ilişkimizde kendini gösteriyor. Facebook, Apple ve Google gibi şirketler, hayatlarımızı yavaş ama kesin biçimde kendi sistemlerine entegre ediyor. Sosyal medya platformları, bağımlılık yaratacak şekilde özel olarak tasarlanıyor.
Bulut tabanlı depolama gibi zaman veya para tasarrufu sağlayan hizmetler artık o kadar yaygın ki, geriye dönmek neredeyse imkânsız hale geldi. Öyle ki, artık birçok şifremizi bile bilmiyoruz. Cihazlarımız ya da uygulamalar bizim yerimize onları oluşturup saklıyor.
Modern Hayatın Tuzakları: Pınar ve Tarık’ın Hikâyesi
Pınar, zamanının büyük bir bölümünü sosyal medyada geçiren genç bir kadındı. Bir gün, bu alışkanlığının aslında büyük bir hata olduğunu fark etti ve tüm sosyal medya hesaplarını silmeye karar verdi. Çünkü fark etmişti ki, sosyal medyada harcadığı saatler yerine hayatına gerçek değer katacak birçok şey yapabilirdi. Tam “sil” tuşuna basmak üzereyken bir an duraksadı.
Pınar, ailesinden uzakta, tek başına yaşıyordu. Sosyal medyayı tamamen bırakırsa uzaktaki akrabalarıyla nasıl iletişim kuracaktı? Ayrıca gezmeyi seven biriydi; çektiği fotoğrafları nerede paylaşacaktı? Arkadaşlarıyla bir buluşma ayarlamak istediğinde bunu çevresine nasıl duyuracaktı? Tüm bu soruların arasında sıkışan Pınar, sonunda hesaplarını kapatmaktan vazgeçti.
Pınar bunları yaşarken, Tarık bambaşka bir ikilemle uğraşıyordu. Türkiye’yi terk etmeyi düşünüyordu. Uzun süredir işsizdi ve ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarından hoşnut değildi. Yurt dışında kendisini bekleyen daha fazla fırsat olduğunu düşünüyordu. Ancak önemli bir engel vardı: kronik bir hastalığı.
Ayrıca en çok keyif aldığı şey, hafta sonları arkadaşlarıyla tuttuğu takımın maçlarına gitmekti. Bütün bu endişeleri göz önünde bulundurarak, ülkeyi terk etmek yerine iş aramaya devam etmeye karar verdi.
Pınar ve Tarık’ın hikâyeleri elbette birer kurgu. Ancak bu örnekler, alışkanlıklarımızın ve modern yaşamın sunduğu olanakların bizi nasıl görünmez bir kafese hapsedebileceğini açıkça gösteriyor.
Sonuç Olarak
“Medeniyetin tuzakları” dediğimiz şey yalnızca günümüze özgü değil. İnsanlık, tarih boyunca alışkanlıkları ile ihtiyaçları arasında sıkışıp kalmıştır.

Her ne kadar teknolojiyi özgürleştirici bir araç olarak görsek de, bizi görünmez zincirlerle kuşattığını inkâr edemeyiz. Tacitus’un çarpıcı bir ifadeyle aktardığı gibi, “Bir zamanlar lüks olarak gördüğümüz şeylerin hepimiz kölesi haline geldik.“
Bu noktada, önümüzde iki yol beliriyor. Ya bu zincirleri gönüllü bir mutlulukla taşıyacağız, ya da onları kırmak için uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıkacağız. İlki konforun içinde pasif bir teslimiyetken, ikincisi bilinmeyenle yüzleşmeyi göze alan gerçek bir özgürleşme çabasıdır.
Çeviri kaynağı: Jonny Thomson “Lessons from the Roman Empire about the danger of luxury”. Yayınlanma tarihi: 9 Nisan 2021. Bağlantı: https://bigthink.com/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel