1864 yılında zoolog Philip Sclater, Madagaskar ve Hindistan’da lemurların varlığını açıklamak için Lemurya adını verdiği hayali bir kıta önerdi. Bilimsel olarak hatalıydı, ancak bu durum Lemurya’nın kaderini değiştirmedi. Aksine, bu kurgusal kıta zamanla sözdebilimcilerin ve okültistlerin ilgisini çeken bir efsaneye dönüştü.

1850’lerin ortalarında, bazı bilim insanları ellerindeki sınırlı kanıtlardan yola çıkarak Hint Okyanusu’nda bir zamanlar kaybolmuş bir kıta olduğunu öne sürdüler ve bu kıtaya Lemurya adını verdiler. Bazıları, bu kayıp kıtada dört kollu, iri yapılı, hermafrodit bir insan türünün yaşadığını ve bu Lemuryalıların hem günümüz insanlarının hem de lemurların atası olduğunu bile iddia etti.
Ne kadar uçuk gelse de, bu fikir bir dönem hem popüler kültürde hem de bilim camiasının bazı çevrelerinde ilgi gördü. Elbette modern bilim, Lemurya fikrini çoktan geçersiz kıldı. Ancak 2013 yılında, jeologlar tam da Lemurya’nın var olduğu iddia edilen bölgede kayıp bir kıtaya ait jeolojik kanıtlar buldu. Bu keşif, eski teorilerin yeniden gündeme gelmesine neden oldu
Lemurya Kıtası İle İlgili Teoriler Neden Ve Nasıl Ortaya Çıktı?
Lemurya teorileri ilk kez 1864 yılında, Britanyalı avukat ve zoolog Philip Lutley Sclater’ın “The Mammals of Madagascar” (Madagaskar Memelileri) başlıklı makalesini yayımlamasıyla popülerlik kazandı. Sclater, Madagaskar’da lemur türlerinin sayıca Afrika ya da Hindistan’dan çok daha fazla olduğunu gözlemledi ve bu nedenle Madagaskar’ın lemurların asıl anavatanı olduğunu öne sürdü.

Ayrıca Sclater, lemurların bir zamanlar Madagaskar’dan Hindistan ve Afrika’ya göç etmesini mümkün kılan şeyin, güney Hint Okyanusu boyunca üçgen biçiminde uzanan ve artık kaybolmuş olan bir kara parçası olduğunu ileri sürdü. Bu “Lemurya” kıtasının Hindistan’ın güney ucuna, güney Afrika’ya ve batı Avustralya’ya temas ettiğini, ancak zamanla okyanus tabanına battığını iddia etti.
Bu teori, evrim biliminin henüz emekleme döneminde olduğu, kıtaların hareketi fikrinin genel kabul görmediği bir zamanda ortaya atılmıştı. O dönemde birçok bilim insanı, hayvanların bir yerden başka bir yere nasıl göç ettiğini açıklamak için kara köprüleri teorilerini kullanıyordu. Bu nedenle Sclater’ın Lemurya teorisi, bir süre için bilim çevrelerinde ilgi gördü.

1860’ların ilerleyen yıllarında, Alman biyolog Ernst Haeckel, Lemurya’nın insanların Asya’dan (o dönemde bazıları tarafından insanlığın doğum yeri olarak kabul ediliyordu) Afrika’ya ilk göçünü mümkün kıldığını öne süren çalışmalar yayımladı.
İşin İçine Sözdebilim Karışmasaydı Lemurya Kıtası Fikri Çoktan Unutulurdu!

1880’lerde Lemurya, bilimsel bir varsayımdan sahtebilimsel bir “gerçeğe” dönüştü. Teozofinin kurucusu Helena Blavatsky, bu hayali kıtayı ezoterik inanç sistemine dahil etti. Haeckel’in fikirlerini temel alarak Lemuryalıların insanlığın üçüncü “kök ırkı” olduğunu öne sürdü.
Blavatsky’nin ardından, “astral görü” yoluyla Lemurya hakkında bilgi edindiğini iddia eden teozof Charles W. Leadbeater’ın desteğiyle William Scott-Elliot, 1904 tarihli The Lost Lemuria adlı eserinde Lemurya’yı Pasifik Okyanusu’na yerleştirdi.
Lemuryalıları ise 4,5 metre boyunda, kahverengi tenli, düz yüzlü, kuş benzeri yan görüşe sahip, hem ileri hem geri aynı rahatlıkla yürüyebilen, yumurtayla çoğalan canlılar olarak tanımladı. Hayvanlarla melezleşmeleri sonucunda bazı insan ırklarının maymunsu ataları oluşmuştu. Bu anlatılar, Lemurya’yı tarihin en ilginç ama hiç var olmamış kıtalarından biri hâline getirdi.

Hindistan’da bazı Tamil milliyetçileri ve mistikleri, Lemurya fikrini Kumari Kandam efsanesinin bir kanıtı olarak benimsedi. İlk kez 15. yüzyıl Tamil edebiyatında adı geçen bu efsanevi batık kıta, Tamil uygarlığının kadim beşiği olarak kabul ediliyordu. Tamil kimliğini yeniden canlandırmayı amaçlayan akımlar, Lemurya’yı Kumari Kandam ile özdeşleştirerek bu antik uygarlığın tarihsel gerçekliğini savunmaya çalıştılar.
1926 yılında yayımladığı The Lost Continent of Mu adlı kitabında James Churchward, Lemurya efsanesini alıp yeniden şekillendirdi. Ona “Mu” adını verdi ve Scott-Elliot’tan ilhamla bu hayali kıtayı Pasifik Okyanusu’na yerleştirdi. Sonraki kitaplarında da bu kıtanın kadim ve gelişmiş bir uygarlığın beşiği olduğunu iddia etmeyi sürdürdü.
Bilim İnsanları, Kayıp Kıta Lemurya’yı Sonunda Buldu mu?
Lemurya 1960’lı yıllarda haritalardan tamamen silindi. Çünkü Alfred Wegener’in levha tektoniği kuramı bilim dünyasında genel kabul gördü. 2013 yılına geldiğimizde, lemurların göçünü açıklamak için öne sürülen tüm kıta ve kara köprüsü teorileri bilimsel anlamda çoktan geçerliliğini yitirmişti. Ancak bu kez jeologlar, Hint Okyanusu’nda gerçekten kayıp bir kıtanın izlerini bulduklarını duyurdular.
Jeologlar, Hint Okyanusu’nda Mauritius adasında 3 milyar yıllık zirkon kristalleri buldu. Oysa ada yalnızca 2 milyon yıl önce oluşmuştu. Bu çelişki, zirkonların çok daha eski, şimdi okyanus altında kalmış bir kara parçasından geldiğini gösteriyordu.

Sclater’in 1860’larda ortaya attığı Lemurya teorisi tam olarak doğru olmasa da, tamamen temelsiz de değildi. Jeologlar, keşfettikleri bu antik kara parçasına Mauritia adını verdiler. Yani Lemurya gerçek değil, ama ona çok benzeyen bir kıta gerçekten varmış.
Sonuç Olarak
Lemurya efsanesi, bugün hâlâ Amerika’nın güneyinde yer alan Ramona’da yaşamaya devam ediyor. Bu kasaba, 1936 yılında kurulan Lemurian Fellowship adlı dini topluluğun merkezi. Fellowship, kurucusuna Pasifik’teki Mu kıtasından gelen “Üstatlar” tarafından aktarıldığına inanılan bilgeliği yaşatıyor.

Lemuryan Felsefe’ye göre, evrensel yasalara göre yaşarsak daha gelişmiş bir uygarlık düzeyine ulaşmamız mümkün. Öğreti, ruhsal, maddi ve zihinsel anlamda dengeyi esas alıyor. Bu öğretiyi benimseyen öğrenciler, önce mektupla yürütülen bir kursa, ardından ileri seviyedeki eğitime katılıyor. Başarıyla tamamlayanlar Lemurian Tarikatı’na katılabiliyor. Philip Sclater’in 150 yıl önce ortaya attığı Lemurya teorisinin doğurabileceği garip sonuçları hayal etmesi kesinlike zordu.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Lemuria, the weirdest continent that never existed. Yayınlanma tarihi: 6 Temmuz 2023. Kaynak site: Big Think. Bağlantı: Lemuria, the weirdest continent that never existed
- Lemuria: The Fabled Lost Continent That Turned Out To Be Real — Almost. Yayınlanma tarihi: 8 Haziran 2020.. Bağlantı. Lemuria: The Fabled Lost Continent That Turned Out To Be Real — Almost
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel