Biyoloji ve Coğrafya

Chupacabra: Gizemli Vampir Canavar Hakkında Efsaneler Ve Gerçekler

Efsaneler ve gizemli canlılar dünyanın bir çok yerinde dönem dönem karşımıza çıkar. Bigfoot ve Loch Ness canavarı ile ilgili on yıllar boyunca anlatılan hikayeleri duymuş olmalısınız. Bu efsanevi yaratıklar kulübüne çok yakın bir zamanda yeni bir tane daha dahil oldu. Bu gizemli canavarın adı Chupacabra idi.

Ancak neyse ki bu gizem canavar chupacabra’nın sahneye ilk çıkışından sadece birkaç yıl sonra çözüldü. Gizem çözülse de kendisi hakkında hikayeler dünyayı dolaşmaya devam ediyor. Henüz duymadıysanız hemen kendisini size tanıtalım.

Kuzey Amerika vahşi doğasında dolaştığı söylenen gizemli canavar Bigfoot, adını geride bıraktığı şeyden almıştır. Bu elbette büyük ayak izleridir. Chupacabra da aynı biçimde arkasında bıraktığı şey için adlandırılmıştır. Ancak bu kez geride kalan şey ne yazık ki ölü hayvanlardır. 

En sevdiği yemeğin keçiler olduğu söylense de (Chupacabra İspanyolca’da “keçi kanı emici” benzeri bir anlamına gelir), kedilere, tavşanlara, köpeklere, tavuklara ve diğer hayvanlara yönelik saldırılardan da sorumlu tutulmaktadır.

Canavarın bilinen hiçbir fotoğrafı, hatta güvenilir ayak izleri bile yok. Onun hakkında bildiklerimiz birkaç düzine görgü tanığının ifadelerinden geliyor.

Bu ifadelerden sonra da  Chupacabra, Drakula’dan sonra muhtemelen dünyanın en ünlü vampirlerinden biri olma unvanını da elde ediyor. Çünkü görgü tanıklarının ifadeleri kurbanlarının genellikle tamamen kanının emildiğini bizlere aktarıyor.

Chupacabra Neye Benziyor?

Chupacabra’nın neye benzediği konusunda açıklamalar çelişkili. Yaklaşık 1,5 metre boyunda olduğu ileri sürülüyor. Büyük mesafeleri atlamasına izin veren güçlü bacakları, uzun pençeleri, korkunç, parıldayan kırmızı gözleri ve sırtında belirgin sivri çıkıntılar da aktarılan bilgiler arasında.

Bu sözde canavar ilk olarak 1995’te Porto Riko’da ortaya çıktı. O zamandan önce herhangi bir vampir chupacabra kaydı bulunmuyor. Chupacabra’nın kökeni hakkındaki teoriler de oldukça çeşitlidir. 

En popüler açıklama, bunun Porto Riko’nun yağmur ormanlarında ABD hükümetinin çok gizli genetik deneylerinin bir sonucu olduğudur. Bazıları onun uzay gemileriyle Dünya’ya getirilen dünya dışı bir varlık olduğunu öne sürüyor. Bazıları da gizemli yaratığın uğursuz bir biyolojik savaş programının parçası olduğunu iddia ediyor.

Chupacabra Bir Anda Biçim Değiştirdi

Chupacabra bildirimleri genellikle Porto Riko, Meksika, Şili, Nikaragua, Arjantin ve Florida’da yaygın olarak gerçekleşti. Bunların neredeyse hepsi İspanyolca konuşulan bölgeler idi. Çılgınlık 2000 yılına kadar biraz azalmıştı, ancak 2000’den sonra ise garip bir şey oldu.

Tanımlamalar da bir değişiklik gerçekleşti. Artık ortada uzaylı görünümlü, iki ayaklı, sivri sırtlı bir Chupacabra yoktu. Bunun yerine, Teksas ve Güneybatı Amerika’da bulunan tüysüz köpeklere veya çakallara benzeyen bir hayvan biçiminde tarif edilmeye başlandı.

Bigfoot, Loch Ness canavarından farklı olarak neyse ki araştırmacıların bilimsel olarak incelemek için ellerinde bu ölü hayvanlar mevcut. Bir çok yerde yakalanan ve öldürülen chupacabralar DNA testlerine tabi tutuldu.

Neredeyse tüm bu vakalarda, canavarların, diğer semptomların yanı sıra, hayvanların saçlarının dökülmesine ve cildinin kurumasına neden olabilen, acı verici, potansiyel olarak ölümcül bir cilt hastalığı olan çok şiddetli uyuz vakalarından muzdarip çakallar olduğu ortaya çıktı. 

Genetikçiler ve vahşi yaşam biyologları, iddia edilen tüm chupacabra ölülerini incelediler ve benzer sonuçlar elde ettiler. Peki o zaman keçilerin, tavukların ve diğer çiftlik hayvanlarının kanını emen şey neydi? 

Sonrasında yapılan çalışmalarda aslında bunun da bir efsane olduğu anlaşılacaktı. Şüpheli chupacabra kurbanları otopsiye tabi tutulduğunda, içlerinde bol miktarda kanın mevcut olduğu görülecekti. Şimdi akıllarda bir soru vardı. Bu köpek benzeri hayvanların ne olduğunu anlayabilmiştik. Ancak ilk bildirilen yaratıklara ne oldu?

Canavarın Tanımı Neden Birden Değişmişti?

Ağustos 1995’te ilk görgü tanığı, Madelyne Tolentino adlı bir kadındı. Bu kadın aslında canavarın neye benzediğini ilk tanımlayan kişiydi. Hatırlarsanız 1995 yılında, bir bilimkurgu/korku filmi olan “Tehlikeli tür”(Species) filmi popülerdi.

Sonrasında yapılan konuşmalarda bu kadının tarif ettiği canavar ile filmdeki uzaylı canavarın neredeyse aynı olduğu anlaşılacaktı. Kadın filmi yeni izlemişti. Anlaşılan gerçekten de oldukça etkisinde kalmıştı.

Kadının iddiaları o kadar dikkat çekmişti ki öncelikle bir yerel gazetesinin ön sayfasında, ardından da internette yayınlanmıştı. Diğer bir kaç görgü tanıdığı da bu okuduklarından etkilenerek benzer yaratıklar gördüklerini iddia etmişlerdi. Günümüzde bu olay hakkında geriye pek de gizemli bir şey kalmadı. Ancak ne yazık ki hala kan emen gizemli canavarın yakalandığı, öldürüldüğü ile ilgili haberlere internette rastlıyoruz.

Sonuçta insanların fikirlerin değiştirmek kolay değil. Bizim elimizden gelen doğru bilgileri aktarmaya çalışmak. Sonrasında da neye inanıp inanmayacağını size kalmış. Yazının devamında göz atmak isterseniz. World of Warcraft’ı Etkisi Altına Alan Bozuk Kan Salgını Bize Ne Öğretti?


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu