Birçok kişi mükemmeliyetçiliğin olumlu bir özellik olduğuna inanır. Ancak araştırmalar, bunun sanıldığı gibi faydalı değil, aksine son derece zararlı olduğunu gösteriyor. Üstelik bu eğilim giderek yaygınlaşıyor ve beraberinde ciddi sağlık sorunlarını da getiriyor.

Mükemmeliyetçilik, gerçekçi olmayan derecede yüksek standartlara sahip olma ve kendini aşırı derecede eleştirme eğilimini içeren bir kişilik özelliğidir. Mükemmeliyetçi kişiler, yaptıkları hiçbir şeyin kusursuz olmadığı sürece değer taşımadığına inanırlar. Kendi ilerlemelerinden gurur duymak yerine, başarılarını sürekli başkalarıyla kıyaslarlar.
Hedefleri kusursuzluk olur, ancak bu hedef doğası gereği ulaşılamazdır. Bu durum, kendini kanıtlama isteği ile yetersizlik korkusunun iç içe geçtiği karmaşık bir ruh haline yol açar. Sonuç olarak, kişi sık sık kaygı, endişe ve kuşku duygularını deneyimler.

Koşullara bağlı olarak, mükemmeliyetçilik okulda ya da işte daha iyi performansa yol açabilir. Ancak bazı durumlarda performansı düşürür. Her iki durumda da, elde edilen kazanımlar genellikle iyi oluş üzerindeki olumsuz etkilerle gölgelenir. Örneğin, mükemmeliyetçilik ile tükenmişlik ve depresyon arasında doğrudan bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Elbette, bir miktar mükemmeliyetçilik sağlıklıdır ve hatta gereklidir. Bu nedenle mükemmeliyetçilik, “sağlıklı” ve “sağlıksız” olmak üzere iki farklı biçimde ele alınmalıdır. Yüksek standartlara sahip olmak, motive kalmak ve disiplinli çalışmak gibi özellikler, bu eğilimin sağlıklı bir yönünü oluşturur. Ancak kişi kendisini hiçbir zaman yeterli görmüyor ve bu nedenle hedeflerinden geri duruyorsa, bu durum sağlıksız bir hal alır.

Mükemmeliyetçilik Neden Tehlikelidir?
Günümüzde performans, statü ve imaj, bir insanın değerini ve topluma olan “katkısını” tanımlayan ölçütler haline geldi. Bu da, gerçekçi olmayan mükemmel benlik ideallerini neredeyse gerekli kıldı. Bu eğilimi görmek için uzağa bakmaya gerek yok. Şirketler ve pazarlamacılar, kusurlu tüketicilere yönelik sayısız “çözüm” sunuyor. Diğer yandan, sosyal medya platformları, kendimizin ve yaşamlarımızın idealize edilmiş versiyonlarını başkalarıyla paylaştığımız sahneler haline geldi.
Mükemmeliyetçiliğin gelişiminde genetik, biyolojik ve çevresel birçok etken rol oynar. Ancak ebeveynlerin tutumu bu süreçte kritik öneme sahiptir. Araştırmalar, çocuklarda olumlu mükemmeliyetçilik eğilimlerini doğrudan artırmanın zor olduğunu gösteriyor. Öte yandan, baskıcı ya da aşırı kontrolcü ebeveynlik tarzları, olumsuz mükemmeliyetçilik riskini ciddi şekilde artırır. Ayrıca, ebeveynin kendisi de mükemmeliyetçi bir yapıya sahipse, bu tutum farkında olmadan çocuğa model olur.

Ancak bu düşüncenin içinde temel bir çelişki yatıyor. Çünkü mükemmellik, gerçekte ulaşılamaz bir ölçüttür ve ona ulaşmaya çalışanlara çoğu zaman tatmin değil, hayal kırıklığı ve mutsuzluk getirir.
Mükemmeliyetçilik ile tükenmişlik arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışırken, ulaşılan bulgular daha geniş bir görüş birliğini destekler niteliktedir: Mükemmeliyetçilik çoğunlukla yıkıcı bir özelliktir ve etkileri mutlaka yönetilmelidir. Birçok mükemmeliyetçi kişi sürekli olarak kendinin farkında olur, yoğun bir korku yaşar ve kendini bir sahtekâr gibi hisseder.
Bu nedenle kurumların, mükemmelliği başarı ölçütü olarak görmediklerini açıkça belirtmeleri gerekir. Onun yerine, çalışkanlık, esneklik ve azim, çok daha sağlıklı ve sürdürülebilir niteliklerdir.
Mükemmel Nedir?
Mükemmelik kavramı, tarih boyunca filozofların ilgisini çekmiş ve günümüzde de tartışılmaya devam etmektedir. Antik Yunan düşünürlerinden modern felsefi tartışmalara kadar, ulaşılması imkânsız olsa bile insanlar mükemmeli düşünmekten vazgeçmemiştir. Ancak şu soru hâlâ geçerliliğini korur. Gerçek anlamda bir mükemmellik var mıdır, yoksa her şey sadece belli bir noktaya kadar mı “mükemmel” sayılır?
Platon’un İdealar Kuramı, mükemmellik anlayışının temel felsefi açıklamalarından biridir. Platon’a göre fiziksel dünyamız kusurludur ve yalnızca, zihinsel olarak erişilebilen kusursuz “Formlar” dünyasının bir taklididir. Örneğin, mükemmel bir daire yalnızca bu Formlar dünyasında vardır; fiziksel dünyada kusursuz bir daire çizmek mümkün değildir.
Platon, mükemmelliği fiziksel dünyanın ötesinde, soyut bir alanda görürken, Aristoteles mükemmelliğin bu dünyada, bireyin potansiyelini gerçekleştirmesiyle ortaya çıktığını savunur. İnsanda bu durum, cesaret, ölçülülük ve bilgelik gibi erdemleri geliştirmekle gerçekleşir. Aristoteles’e göre mükemmellik ulaşılamaz bir ideal değil, sürekli gelişim ve kendini iyileştirme sürecidir. Bireyin yaptığı her tercih, onun kim olduğuna ve kim olacağına yön verir.
Jean-Paul Sartre, mükemmellik kavramına varoluşçu bir bakış açısıyla yaklaşır. Ona göre mükemmellik, dış dünyadan ya da başkalarının koyduğu standartlardan gelmez; bireyin kendi seçimleriyle yarattığı, kişisel ve özgün bir süreçtir. Her birey, kim olmak istediğine kendi karar verir ve hayatına anlamı kendi seçimleriyle katar. Bu nedenle, mükemmellik bir başkasının onayına göre tanımlanmaz. Kişisel özgürlükle şekillenen bir yaşam yolculuğudur.
Peki, Mükemmellik Gerçekten Var mı?
Toplum olarak, mükemmeliyetçiliği çoğu zaman bir erdem, bir başarı göstergesi olarak yüceltiriz. Ancak mükemmelin tanımı bile henüz kesin yapılamıyor. Yani kavram göründüğünden daha karmaşık; tek bir yüzü yok, birden fazla anlam taşıyor.
Bir bakış açısına göre, mükemmellik o kadar kusursuzdur ki gerçek dünyada var olamaz. Bu anlayışa göre ne kadar çabalarsak çabalayalım, asla gerçekten “mükemmel” olamayız. Çünkü bu tanım, insanlık tarihinde kimsenin ulaşamadığı bir kusursuzluk standardını içerir.
Bir başka yaklaşım ise mükemmelliği bir varış noktası değil, kişisel bir yolculuk olarak görür. Dünden daha iyi olmaya çalışmak, kendini sürekli geliştirmek, toplumsal beklentiler yerine kendi değerlerimize göre yaşamak… Bu yaklaşımda mükemmellik, dış dünyanın dikte ettiği değil, kişinin kendisinin belirlediği bir hedef hâline gelir.
Sonuç olarak, mükemmelliğin var olup olmadığı sorusu tanıma bağlıdır. Bu nedenle kusursuzluğu hedeflemek hem mantıksızdır hem de yıpratıcıdır. Daha gerçekçi hedefler belirlemek çok daha sağlıklı bir yaklaşımdır. Bu hedefler, mükemmeliyetçilerin arzuladığı standartların altında kalacaktır; fakat bu, onların kendilerinden korunmaları için gereklidir. Ayrıca mükemmeliyetçiliği teşvik eden anlayışları sorgulamak ve bu zararlı eğilimi normalleştirmemek hepimizin sorumluluğudur.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- The dangerous downsides of perfectionism; Yayınlanma tarihi: 21 Şubat 2018; Bağlantı: http://www.bbc.com
- Sus, Viktoriya. “Is Perfection a Real Thing?” TheCollector.com, February 17, 2025, https://www.thecollector.com/is-perfection-a-real-thing/
- Rassaby M, Cassiello-Robbins C, Sauer-Zavala S. When perfect is never good enough: The predictive role of discrepancy on anxiety, time spent on academic tasks, and psychological well-being in unversity students. Person Indiv Diff. 2021;168:110305. doi:10.1016/j.paid.2020.110305
- Hill, Andrew & Curran, Thomas. (2015). Multidimensional Perfectionism and Burnout: A Meta-Analysis. Personality and Social Psychology Review. 20. 10.1177/1088868315596286.
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel