Dünyamızın en büyük yaşam alanı olan okyanuslar, gezegenimizin yüzeyinin neredeyse %70’ini kaplar. Bu kadar büyük bir alanı kapladığı düşünüldüğünde, üzerinde yaşadığımız gezegen hakkında çok daha fazla bilgiye sahip olmamız gerektiği sonucuna varılabilir. Ancak işin gerçeği, okyanusların keşfi konusunda bildiklerimiz beklendiği kadar kapsamlı değildir.

İnsanlık olarak kara parçalarını, dağları, çölleri ve ormanları büyük ölçüde haritalandırmış ve incelemiş olmamıza rağmen, okyanusların derinlikleri hâlâ büyük ölçüde gizemini korumaktadır. Derin okyanus hakkında bildiklerimiz aslında çok sınırlı.
Okyanusları kimi zaman vahşi yaşamla dolu bir cennet, kimi zaman ise fırtınalı, esrarengiz bir dünya olarak hayal ediyoruz. Bu bilinmezlik, orada ne olduğuna dair düşüncelerimizi şekillendiriyor. Ama iş somut verilere geldiğinde, derin deniz tabanını gerçekten ne kadar tanıdığımızı söylemek zor.
Okyanusların Ne Kadarını Keşfettik?
Deniz bilimci Katy Croff Bell, bilimsel kaynaklarda derin okyanusun yüzde 1’inin mi, yüzde 5’inin mi yoksa yüzde 10’unun mu keşfedildiğine dair net olmayan ifadelerle karşılaştığını ve kimsenin gerçekten bu hesabı yapmadığını fark ettiğini anlatıyor. Bunun üzerine kendisi kaba bir hesaplama yapmaya karar vermiş. Sonuç ise oldukça çarpıcı: Son 70 yılda doğrudan ziyaret edilip gözlemlenen alan, dünya okyanus tabanının yalnızca yaklaşık yüzde 0.001’i.
Başta bu kadar küçük bir oranın doğru olamayacağını düşünmüş ama yaptığı detaylı araştırmalar bunu doğrulamış. Gerçekten de insanlar bugüne kadar deniz tabanının sadece Rhode Island büyüklüğünde bir kısmını doğrudan inceleyebilmiş.

Bir çalışmada Katy Croff Bell ve çalışma arkadaşları, 14 ülke ve bölgeden kurumlar tarafından gerçekleştirilen 43.681 denizaltı seferinin kaydını inceledi. Bu seferlerin tamamı en az 200 metre derinliğe ulaşmıştı.
Bell ve ekibi yalnızca deniz tabanına dair genel bilgi eksikliğini değil, aynı zamanda görsel gözlemin yapıldığı bölgelerdeki belirgin dengesizliği de ortaya koydu. Yaptıkları çalışma, derin denizlerin doğrudan gözlemlerinin büyük ölçüde bu tür pahalı keşifleri gerçekleştirebilecek imkâna sahip zengin ülkelerin sularında yoğunlaştığını gösterdi. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Yeni Zelanda çevresindeki denizler bu alanda dikkat çekiyor.

Okyanusların Keşfi Neden Bu Kadar Zor?
Peki Bell’in dile getirdiği “%0.001” sayısı gerçekte ne anlama geliyor? Ay’ın ya da Mars’ın yüzeyini deniz tabanından daha mı iyi biliyoruz? Araştırmacılara göre yanıt basit bir “evet” değil—ama bu itiraz bazı önemli ayrıntıları barındırıyor.
Öncelikle, %99.999 ifadesi yalnızca derin deniz tabanının “doğrudan görülmemiş” kısmını anlatıyor. Yani görsel görüntüleme yoluyla hiç incelemediğimiz alanları kapsıyor. Bu, deniz tabanı topoğrafyasını görsel veri olmadan ölçen haritalama çalışmalarından farklı bir konu. Ayrıca “görmek” ile “örneklemek” de aynı şey değil. Örnekleme, belirli bir bölgeden jeolojik ya da biyolojik materyaller toplayarak yapılan incelemeyi ifade ediyor.
Bell’e göre, gerçekten keşif sayılabilmesi için üç unsurun bir araya gelmesi gerekiyor: görsel görüntüleme, detaylı haritalama ve fiziksel örnekleme. Bu unsurlar birlikte sağlandığında, bilinmeyen bir ortamı gerçekten “keşfetmiş” sayılıyoruz.
Bell’in oranının bu kadar düşük çıkması aslında şaşırtıcı değil. Uydular sayesinde Ay’ın ve Mars’ın yüzeyine ait son derece detaylı görsel haritalar oluşturabiliyoruz. Ancak bu haritalara sahip olmak, oradaki yapıları, süreçleri ya da bileşimleri gerçekten anladığımız anlamına gelmiyor.
Ayrıca Dünya’nın deniz tabanını doğrudan gözlemlemek ile Ay ya da Mars’ın yüzeyini incelemek aynı şey değil. Deniz tabanı kilometrelerce soğuk, karanlık ve yüksek basınçlı suyun altında gizli. Buna karşılık Ay ve Mars’ın yüzeyleri uzay araçlarından net bir şekilde görüntülenebiliyor.
Yine de okyanusları keşfetmek için oldukça etkili yöntemler geliştirildi. Uydulardan alınan altimetre verileri veya sonar teknolojisi sayesinde deniz tabanının şeklini oldukça doğru bir şekilde modellemek mümkün.
Ayrıca okyanusa olan yakınlığımız ve karmaşıklığını daha iyi bilmemiz nedeniyle orası bize çok daha zengin ve canlı bir ortam gibi geliyor. Sürekli değişen ekosistemler, deniz altı bacaları ve başka karmaşık yapılarla Dünya üzerinde hâlâ keşfedilecek pek çok şey var.
Sonuç olarak
Şimdiye kadar deniz tabanının yalnızca %0.001’ini doğrudan gözlemleyerek yaptığımız harika keşifler düşünüldüğünde, bundan sonrasına dair beklentiler oldukça umut verici. Bu kadar düşük bir oran hayal kırıklığı değil, aksine büyük bir heyecan kaynağı. Yeni teknolojilerin denizaltı keşiflerini daha iyi, ucuz ve güvenli hale getirmesiyle, bu durum küresel derin deniz tabanına daha tarafsız ve kapsayıcı bir bakış için güçlü bir davet niteliği taşıyor.
Ayrıca bu çalışmanın, önümüzdeki 10 ila 20 yıl içinde küresel bir keşif girişimi başlatmak için önemli bir temel oluşturduğu belirtiliyor. Derin okyanusun geri kalan %99.999’unu keşfetmek veya en azından bu süreci hızlandırmak, bize daha önce hiç sormadığımız soruları sorma ve yeni cevaplar bulma fırsatı sunacak.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- How Much of the Ocean Has Been Explored? Shockingly Little! Kaynak site: How Stuff Works. Yayınlanma tarihi: 23 kasım 2022; Bağlantı: How Much of the Ocean Has Been Explored? Shockingly Little/
- Bell KLC, Johannes KN, Kennedy BRC, Poulton SE. How little we’ve seen: A visual coverage estimate of the deep seafloor. Sci Adv. 2025 May 9;11(19):eadp8602. doi: 10.1126/sciadv.adp8602. Epub 2025 May 7. PMID: 40333982; PMCID: PMC12057672.
- Jamieson, Alan & Singleman, Glenn & Linley, Thomas & Casey, Susan. (2020). Fear and loathing of the deep ocean: why don’t people care about the deep sea?. ICES Journal of Marine Science. 78. 10.1093/icesjms/fsaa234.
- Only 0.001% of deep ocean has ever been explored by humans. An area equal to the size of Rhode Island. Yayınlanma tarihi: 12 Mayıs 2015. Kaynak site: Live Sceince. Bağlantı: Only 0.001% of deep ocean has ever been explored by humans. An area equal to the size of Rhode Island
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel