Biriktirme hastalığı, yani istifçilik bir ruh sağlığı sorunudur. Günümüzde bu isimle anılsa da, bir zamanlar “Collyer sendromu” olarak bilinirdi. Bunun nedeni, Homer ve Langley Collyer kardeşlerin tarihteki en dramatik istifçilik vakalarından birini yaşamış olmalarıdır.

1947 yılı 21 Mart sabahı, Harlem polisi gizemli bir telefon aldı. Kendini sahte bir isimle Charles Smith olarak tanıtan bir adam, 2078 Fifth Avenue adresinde bir ceset bulunduğunu bildirdi. Bir devriye memuru verilen adrese gitti. Kapıyı çaldı ama yanıt alamadı ve ön kapıyı açmayı başaramadı. Bunun üzerine destek ekibi çağırdı. Arka bodrum kapısını zorla açtıklarında ise bir hurda duvarıyla karşılaştılar.
Collyer Kardeşler Kimdir?
New York’un en çok konuşulan vakalarından biri, Collyer Kardeşler olarak bilinen Homer ve Langley’di. New York’ta “Harlem’in Keşişleri” olarak tanınıyorlardı. Ağabey Homer avukattı, ancak kördü ve ağır artrit nedeniyle hareket edemez durumdaydı; tamamen Langley’e bağımlıydı.
Piyanist ve mühendis olan Langley, kardeşiyle birlikte büyüdüğü bu evi annelerinin 1929’daki ölümünden sonra miras aldı. Annelerinin ölümünden bir yıl önce gaz ve elektrik kullanmayı bırakmışlardı ve telefonları da yoktu. Sonraki yıllarda kimsenin 12 odalı köşke girmesine izin vermediler.

O gün itfaiye ekipleri eve geldiğinde üst kata bir merdiven dayadılar. Tüm pencereler kilitliydi. Sonunda Dedektif John Loughery bir pencereyi kırarak içeri girdi ve gözden kayboldu. Birkaç dakika sonra geri dönüp dışarı bağırarak bir ceset bulduğunu haber verdi.
Bir adli tabip olay yerine geldi ve ölen kişinin Homer olduğunu tespit etti. Polis Langley’i aramaya başladı ancak bu oldukça zordu. Bodrumda akıl almaz miktarda çöpü aşmaya çalıştılar. Üst katlarda gazete yığınları ve başka atıklar arasında dar geçitler vardı.
Köşkün arka kısmında ise tellerle düzenlenmiş konserve kutuları buldular. Bu tuzaklar istenmeyen bir ziyaretçiyi hem alarm vererek hem de üzerine yığınlarca hurda düşürerek engelleyecek şekilde hazırlanmıştı.

Sonunda, aramaların başlamasından 18 gün sonra Langley Collyer bulundu. Bir tünelde, üzerine devrilen gazete yığınları arasında sıkışmıştı. Görünüşe göre kendi kurduğu tuzaklardan birinin tetiklediği çöküntü sonucu havasız kalarak ölmüştü. Yetkililer, Homer’ın ise kardeşinin ani ölümüyle bakımsız kalıp açlıktan hayatını kaybettiğini belirledi. Collyer’ların evinden yaklaşık 136 ton eşya çıktı.
Neden Eşyaları Biriktiririz?
İnsanlık tarihinin büyük bölümünde biriktirme içgüdüsü kıtlıkla sınırlıydı. İnsanların erişebileceği kaynaklar azdı, dolayısıyla biriktirebilecekleri şeyler de sınırlıydı. Tarım Devrimi yerleşik yaşama geçişi sağladıktan sonra, büyük gıda fazlalarının depolanmasını mümkün ve gerekli kıldı.
Borç kavramı da toplumsal ilişkilerin bir parçası olarak ortaya çıktı ve çoğu zaman toplumsal eşitsizlikleri derinleştirdi. Bu durum, bazı kişilerin diğerlerinden daha fazla servet edinmesini sağladı. Güç kazanan neredeyse herkes bir şeyler biriktirdi.
Ancak artık, kitlelerce eşya toplamak için fatih olmanız gerekmiyor. Sanayileşme ve tüketim toplumunun ortaya çıkmasıyla birlikte, neredeyse herkes eski çağların en zengin yöneticilerinin bile erişemeyeceği kadar çok eşyaya sahip olabiliyor. Böylece biriktirme, yalnızca elitlerin ayrıcalığı olmaktan çıkıp sıradan ve yaygın bir hale geldi.
Eski çağlardaki biriktirme pratikleri ve Viktorya döneminde gelişen koleksiyonculuk bir yana, ev içindeki kompulsif istifleme görece yeni bir olgu olarak öne çıkar. Bunun erken bir örneği, 1842’de Nikolay Gogol’ün Ölü Canlar adlı romanındaki Plyushkin karakteridir. Plyushkin, karşısına çıkan her şeyi toplar ve odasında biriktirir. Benzer şekilde Charles Dickens’ın Kasvetli Ev romanındaki Krook karakteri de ikinci el dükkânında şişelerden paçavralara kadar her şeyi biriktiren bir istifçidir.
Bu tür kurgusal karakterler, sanayileşmeyle birlikte tüketimin sıradan insanların yaşamına ve evine nasıl sızdığına dair artan bir kaygıyı yansıtır. Edebiyat incelemeleri, 19. yüzyılda istifçilerin daha sık tasvir edilmeye başlandığını gösteriyor.
İstifleme sadece açgözlülüğün bir sembolü değil, aynı zamanda yeni tüketim alışkanlıklarına ve dönemin endişelerine yönelik bir eleştiridir. Collyer Kardeşler vakası, istiflemenin en uç örneklerinden biri olarak psikoloji literatüründe yerini almıştır.
İstifçilik Bir Hastalık mıdır?
Uzun yıllar boyunca klinik psikologlar, istiflemeyi obsesif-kompulsif bozukluğun (OKB) bir alt türü olarak sınıflandırdı. Ancak psikologların belirttiği gibi, araştırmalar zamanla istifleyen kişilerin yaklaşık %80’inin OKB tanı kriterlerini karşılamadığını ortaya koydu.
Ayrıca çalışmalar, istifçilerin genellikle daha yaşlı, daha düşük gelirli, kaygı ve duygu durum bozukluklarına daha yatkın olduklarını ve sorunlarının farkında olma olasılıklarının daha düşük olduğunu gösteriyor.

Genetik araştırmalar ve beyin görüntüleme çalışmaları da istifçilerin farklı kalıplar sergilediğini ortaya koydu. 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Tanı ve İstatistik El Kitabı’nın (DSM-5) beşinci baskısında ilk kez “istifleme bozukluğu” ayrı bir tanı kategorisi olarak yer aldı.
İstifleme bozukluğu, dünya genelinde tahminen nüfusun %2 ila %5’ini etkileyen küresel bir sorundur. Dünyanın önde gelen istifleme araştırmacılarından sosyal hizmet uzmanı Gail Steketee ve psikolog Randy O. Frost, istifçilerin aslında çoğumuzda bulunan bir özelliğin aşırı bir biçimini temsil ettiğini yazar: nesnelere bağlanma.
Araştırmaları önemli bir bulgu daha ortaya koyuyor: İstifçiler insanlar yerine nesneleri ikame etmez. Aksine, “sahip olunan eşyaları insanlar ve dünyayla bağ kurmanın bir yolu olarak kullanırlar.” Her nesne onlar için ayrıntılarla doludur.
İstifleme Hastalığı Neden Olur?
İstifçiler, her şeyde bir değer görüp aşırı şekilde eşya edinmeye yatkındır. Aynı zamanda hiçbir şeyi atamazlar çünkü her birinin kendilerince algılanan bir değeri vardır; bu duruma “atamama korkusu” (disposofobi) denir. Davranışlarını atık olmasından korkma, fırsatları kaçırmama arzusu veya nesnelerin sağladığı rahatlık ve güven duygusu körükler.
Steketee ve Frost, birçok istifleme vakası üzerinde yaptıkları çalışmalarda, bu bozukluğa sahip kişilerin eşyalarını kategorize etmekte, kararlarına güvenmekte ve hafızalarına inanmakta zorlandığını buldu. İlginç bir şekilde, aşırı dağınıklığın ortasında mükemmeliyetçilik eğilimi de görülür. İstifçiler her şeyin “tam ve eksiksiz olması”nı ister ama karar veremez. Sonucunda eşyaların sağladığı sahte güvene sarılır. Bu davranış, bağımlılık yapan kumar gibi, zevk ve acı, rahatlık ve azap karışımı bir deneyimdir.
Sonuç Olarak
Collyer kardeşlerin 1947’deki ölümünden sonra malikâneleri haftalar süren bir çalışmayla boşaltıldı. Sadece 150 parça eşya açık artırmaya değer bulundu, geri kalanı ise çöpe atıldı. Ev o kadar harap durumdaydı ki yıkılması gerekti. Köşedeki arsa 1958’e kadar boş kaldı ve o yıl mahalle sakinleri oraya çiçekler dikti. 1965’te resmen park ilan edildi ve 1998’de Homer ve Langley’in anısına isimlendirildi.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Jabr, F. Step inside the real world of compulsive hoarders. Nature (2013). https://doi.org/10.1038/nature.2013.12495
- Brain Scans of Hoarders Reveal Why They Never De-Clutter; Bağlantı: https://blogs.scientificamerican.com
- Burton CL, Arnold PD, Soreni N. Three Reasons why Studying Hoarding in Children and Adolescents is Important. J Can Acad Child Adolesc Psychiatry. 2015 Fall;24(2):128-30. Epub 2015 Aug 31. PMID: 26379725; PMCID: PMC4558984.
- Tolin DF, Frost RO, Steketee G, Muroff J. Cognitive behavioral therapy for hoarding disorder: a meta-analysis. Depress Anxiety. 2015 Mar;32(3):158-66. doi: 10.1002/da.22327. Epub 2015 Jan 14. PMID: 25639467.
Matematiksel