Bilim tamamen nesnel değildir. Hem Matthew etkisi hem de Matilda etkisi, bilimsel başarıların adil biçimde tanınmaması sorununa işaret eder.

Zamanlama her şeydir. 1996 yılında, İngiltere’deki bir uzmanlar komitesi, meslektaşları Harold Kroto’nun yaptığı fon başvurusunu reddetti. Ancak sadece iki saat sonra, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Kroto’nun da aralarında bulunduğu üç bilim insanına Nobel Kimya Ödülü verileceğini açıkladı. Bu açıklamanın ardından, İngiliz komitesi kararını geri almak ve Kroto’ya destek vermek zorunda kaldı.
Stockholm’den gelen bu uluslararası takdir sayesinde Harold Kroto, kamuoyunun gözünde tanınan seçkin bilim insanları arasına katıldı. Artık adı sadece akademik çevrelerde değil, geniş kitlelerde de biliniyordu. Bu tür bilim insanlarına, “görünür bilim insanları” denir.
Matthew ( Matta) Etkisi Nedir?
Bu olguyu ilk sistemli şekilde tanımlayan kişi, bilim sosyolojisinin kurucusu olan Robert K. Merton’dır. Ona göre bu durum zamanla kendi kendini besleyen bir döngü yaratır. Merton bu etkiyi İncil’deki bir ayete atıfla “Matta etkisi” (Matthew Effect) olarak adlandırmıştır. Bu durumu bir Nobel ödüllü fizikçi şöyle özetlemiştir. “Dünya, krediyi zaten tanınmış olanlara verme eğilimindedir.”
Yani, bir bilim insanı bir kez görünür hâle geldiğinde, bilimsel başarıları kadar o başarıların algılanma biçimi de değişir. Başarı, artık sadece içerikle değil, kimin söylediğiyle ölçülmeye başlar.
Robert K. Merton ve öğrencileri, bilimsel yayın süreçlerini incelediklerinde dikkat çekici bir eğilimle karşılaştılar. Bir makalede tanınmış bir araştırmacının adı geçtiğinde, bu makalenin bilimsel dergiler tarafından kabul edilme olasılığı daha yüksek idi. Benzer şekilde, bir bilim insanı bir ödül (örneğin Nobel) aldıktan sonra, yazdığı makaleler de daha sık atıf alıyordu.
Merton bu durumu destekleyen çarpıcı bir örnek verir: Lord Rayleigh, 1904 Nobel Fizik Ödülü sahibidir. Ancak bir bilimsel toplantıya sunulan bir makalede adı yanlışlıkla atlanır. Komite, yazar bilinmediği için makaleyi reddeder. Ancak gerçek yazarın Lord Rayleigh olduğu anlaşılınca makale hemen kabul olur.
Merton, bu sorunu daha da derinleştirmek için Académie Française örneğini verir. Bu akademide yalnızca 40 sandalye vardır. Ancak hiçbir zaman kabul edilmeyen “kırk birinci sandalye”de şu isimler yer alır: René Descartes, Blaise Pascal, Jean-Jacques Rousseau, Denis Diderot, Stendhal, Gustave Flaubert, Émile Zola ve Marcel Proust. Tanınma, burada da çoğu zaman liyakatten daha belirleyici olmuştur.
Matta Etkisi Neden Kaynaklanır?
Nobel Ödülü bir prestij patlaması yaratır. Fizikçi Robert Millikan, Nobel aldıktan sonra 20 fahri doktora ve 16 önemli ödül kazandı. Kimyager Harold Urey ise Nobel’in maddi getirilerinin, ödülün kendisinden aldığı meblağın dört ila beş katı olduğunu hesapladı.
Birçok Britanyalı Nobel sahibi baronet unvanı aldı. İtalya’da Guglielmo Marconi, Rita Levi-Montalcini ve Carlo Rubbia, Nobel sonrası ömür boyu senatör olarak atandı. Bazı Nobel sahipleri bu ünlerini politik amaçlar için kullandı. Örneğin, Salvatore Luria (1969 Nobel Tıp Ödülü) Başkan Richard Nixon’dan tebrik telgrafı aldığında, hemen yanıt olarak Vietnam müdahalesine son verilmesini isteyen bir telgraf gönderdi.
Ve bu etkiyi belki de en iyi özetleyen, yine Nobel ödüllü ama iktidara hep mesafeli durmuş Albert Einstein olmuştu: “Otoriteye olan küçümsememin cezası olarak, kader beni bir otoriteye dönüştürdü.”
Kariyerlerinin başındaki genç araştırmacılar, Matta etkisinden en çok etkilenen gruptur. Üzerinde çalıştığınız konu ne kadar önemli olursa olsun, eğer yeterince tanınmıyorsanız, gençseniz, adınız bu alanda daha önce hiç duyulmamışsa, hiç proje yürütmemiş, önemli isimlerle ortak yayın yapmamış ya da bir araştırma grubunu yönetmemişseniz, bilimin içinde görünür olmak için büyük bir mücadele veriyorsunuz demektir.
Gerçek şu ki, eğer bilim insanı olma yolunda ilerleyen genç bir kadınsanız, bu durumda hem Matilda hem de Matta etkisiyle aynı anda karşı karşıya kalma olasılığınız çok daha yüksektir.
Matilda Etkisi Nedir?
Bilim tarihi anlayışınızı yalnızca ders kitaplarına dayandırırsanız, yaklaşık yüz yıl öncesine kadar bilimde kayda değer bir başarıya imza atmış tek kadının Marie Curie olduğunu düşünebilirsiniz. Oysa gerçek çok daha farklıdır. Curie, bilimde çığır açan birçok kadından sadece biridir.
Onu diğerlerinden ayıran ise, başarılarının büyük ölçüde kendi çabasıyla görünür hâle gelmiş olmasıdır. Ne yazık ki bilimin gelişimine önemli katkılarda bulunan pek çok kadın, aynı şansı yakalayamadı.

Bugün, DNA’nın çift sarmal yapısının keşfinde en büyük katkıyı yapan kişinin Rosalind Franklin olduğu bilinmektedir. Ancak bu buluş, onun yerine çalışma arkadaşları Francis Crick, James D. Watson ve Maurice Wilkins’e atfedilmiştir. 1962 yılında bu üç isim Nobel Ödülü’ne layık görülmüş, Franklin’in adı ise hiç anılmamıştır. Oysa Franklin’in çektiği X-ışını kristalografisi görüntüleri, yapının çözülmesinde kilit rol oynamıştır.
1939 yılında Lise Meitner, yaptığı çalışmalarla nükleer fizyonun teorik yorumunu ortaya koydu. Ancak 1944’te Nobel Kimya Ödülü, bu keşiften dolayı yalnızca Otto Hahn’a verildi. Daha da çarpıcı olanı, Hahn bu ödülü alırken Meitner’in katkılarından hiç söz etmedi. Oysa Meitner’in çalışmaları, fizyonun bilimsel olarak anlaşılmasında belirleyici olmuştu.
Matilda Joslyn Gage (1826-1898), Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınlara oy hakkı hareketine öncülük eden bir kadın hakları savunucusuydu. Altı çocuk annesi olan Gage, aynı zamanda Kızılderili hakları, köleliğin kaldırılması ve özgür düşünce için de kampanyalar yürütmüştü.

1883’te kaleme aldığı “Bir Mucit Olarak Kadın” başlıklı makalesinde, kadın mucitlerin bilimsel katkılarına rağmen alamadıkları patentleri ve görünmeyen emeklerini anlattı. Bu kitabıyla, bilim kadınları hakkında yazan ilk kadın yazar oldu.
Bir asırdan fazla bir süre sonra, bilim tarihçisi Margaret Rossiter bu konuyu tekrar gündeme getirdi. 20. yüzyıl Amerikan biliminde kadınların rolünü merkeze alarak yüzlerce bilim kadınının hikâyesini ortaya çıkardı. 500’e yakın bilim kadınının biyografisini inceledi ve sistematik olarak kadınların çalışmalarına yeterince değer verilmediğini gözler önüne serdi. Bu durumu tanımlamak için de Matilda Joslyn Gage’in adını yaşatan “Matilda etkisi” ifadesini kullandı.
Sonuç olarak
Bilim tarihi yalnızca keşiflerin değil, bu keşiflerin kime atfedildiğinin de tarihidir. Matthew ve Matilda etkileri, bilimsel başarıların yalnızca yetenek ve çalışmayla değil, aynı zamanda görünürlük, statü ve cinsiyet gibi sosyal etkenlerle de şekillendiğini açıkça ortaya koyar
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Lincoln, Anne & Pincus, Stephanie & Koster, Janet & Leboy, Phoebe. (2012). The Matilda Effect in science: Awards and prizes in the US, 1990s and 2000s. Social studies of science. 42. 307-20. 10.2307/23210211.
- The Joys and Sorrows of the Matthew Effect. Yayınlanma tarihi: 12 Mayıs 2025. Kaynak site: MIT Press. Bağlantı: The Joys and Sorrows of the Matthew Effect
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel