Hayatta kalabilmek için hepimizin gıdaya ihtiyacı vardır. Vücudumuz, gıda alımını kontrol etmek için açlık ve tokluk hormonları tarafından yönlendirilen son derece karmaşık bir sistemle donatılmıştır. Yani kontrol edebileceğimiz bazı yeme alışkanlıkları olsa da, iştahımızın çoğunu biyolojimiz belirler.
Kilo verdiğimiz zaman vücudumuzun hormon seviyeleri de değişir. İşte bu nedenle ne kadar mücadele edersek edelim çoğumuz kısa zaman içinde kaybettiğimiz kiloların daha fazlasını geri almış olarak kendimizi buluruz.
Beynimizin hipotalamus bölgesinde, aktive edildiklerinde açlık hissi uyandıran sinir hücreleri bulunur. Bu hücreler, açlığa neden olan iki temel protein üretir: nöropeptit Y (NPY) ve Agouti ile ilişkili peptid (AGRP). İlginç bir şekilde, bu hücrelerin hemen yanında açlığı baskılayan başka bir sinir grubu yer alır. Bu grup ise açlığı engelleyen iki farklı protein üretir: kokain ve amfetaminle düzenlenen transkript (CART) ve melanosit uyarıcı hormon (αMSH).
Bu iki sinir hücresi seti, açlık sinyallerini başlatarak hipotalamusun diğer bölgelerine gönderir. Yani, bir şeyler yeme ihtiyacı hissedip hissetmemeniz, bu iki nöron grubu arasındaki aktivitenin dengesine bağlıdır. Bu dengenin hangi yönde değişeceği ise, kan dolaşımında bulunan hormon seviyelerine bağlı olarak belirlenir.
Açlık ve Tokluk Hormonları Nedir?
Ghrelin hormonu, midede üretilen ve açlık hissinin oluşmasında önemli bir rol oynayan bir hormondur. Bu hormon, açlığa neden olan sinir hücrelerinin aktivitesini artırırken, açlığı baskılayan sinir hücrelerinin aktivitesini azaltmak için hipotalamustaki nöronlara etki eder. Mide boşaldıkça ghrelin salınımı artar, mide dolduğunda ise azalır.
Ghrelin seviyeleri, yemekten yaklaşık 30 ila 60 dakika sonra en düşük seviyesine ulaşır. Bu nedenle yavaş yemek yemek, tokluk hissinin oluşmasını destekler. Aksi durumda, ghrelin hormonunun beyne “doydun” sinyalini göndermesi için yeterli süre sağlanamaz ve kontrolsüz bir şekilde daha fazla besin tüketimi gerçekleşebilir.
Ghrelin seviyesi ne kadar yüksekse o kadar aç, ne kadar düşükse o kadar tok hissederiz. Bu nedenle kilo vermek istiyorsak ghrelin seviyemizi düşürmemiz faydalı olacaktır. Kilo almakta zorluk çeken kişilerde ise ghrelin seviyesinin yüksek olması iştahın artmasını sağlar.
Vücudumuzda açlığı kontrol eden bir diğer hormon, bağırsaklarımız tarafından üretilen İnsülin Benzeri Peptit-5 (ILP-5)‘tir. Bu hormonun psikolojimiz üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da, açlık kontrolünde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca, tokluk hissi veren Kolesistokinin (CCK), ince bağırsakta üretilir ve yemekten sonra etkisini göstermeye başlar.
Leptin, iştahı baskılayan en güçlü hormondur ve yağ hücrelerinde üretilir. Vücutta yağ hücrelerinin sayısı arttıkça, leptin üretimi de artar. Beyne “vücutta yeterli enerji var” sinyali göndererek açlığı engeller. Bununla birlikte, amilin, insülin ve pankreatik polipeptit gibi hormonlar pankreasta üretilir ve aynı şekilde beyne “artık dinlen” mesajı vererek tokluk hissini destekler.
Sonuç olarak, açlık veya tokluk hissetmemiz bu hormonların beyne gönderdiği sinyallere bağlıdır. Tokluk hissi veren hormonların seviyeleri yemekten sonra yükselir ve genellikle 30 ila 60 dakika içinde zirveye ulaşır. Ancak, bu hormonlar yemekten 3-4 saat sonra kademeli olarak düşerek açlık seviyelerine geri döner. Bu süreç, vücudun enerji dengesini koruma çabasının bir parçasıdır.
Kilo Kaybı Hormonlarımızı Nasıl Etkiler?
Kilo verdiğimizde, yağ hücrelerimiz tarafından üretilen leptin hormonu seviyeleri önemli ölçüde düşer. Ancak bu süreç yalnızca leptinle sınırlı değildir; diğer hormonlar da etkilenir. Bu hormonlar, açlık hissini artırır ve vücudun yağ depolama kapasitesini yükseltir. Sonuç olarak, kaybedilen kiloların kısa sürede geri alınma ihtimali artar.
Bu hormonal dengesizlik genellikle kilo verdikten sonraki bir yıl boyunca devam eder. Ancak, bu süreçte dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları sürdürülürse, vücuttaki açlık ve tokluk hormonları yeni bir denge noktasına ulaşır. Bu, vücudun kilo koruma sürecine uyum sağlamasına yardımcı olur.
Hormonlarımızı doğrudan kontrol etmemiz mümkün değildir. Ancak, sağlıklı alışkanlıklar edinerek ve bu alışkanlıkları sürdürerek hormon seviyelerimizi belli bir denge içinde tutabiliriz. Yine de bu her zaman kolay değildir. Çünkü bazen gerçekten aç olmadığımız halde, sadece can sıkıntısından yemek yeme eğiliminde olabiliriz. Bu tür durumlarla başa çıkmak, hem fiziksel hem de zihinsel bir farkındalık gerektirir.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Chemical messengers: how hormones make us feel hungry and full. Yayınlanma tarihi: 25 Temmuz 2016; Bağlantı: https://theconversation.com/
- The neurons that make us feel hangry. yayınlanma tarihi: 24 Mayıs 2023; Bağlantı: https://knowablemagazine.org/
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.
Matematiksel