Edison kendisini “Sınıfımın birincilerinden değil, sonuncularındandım” diye tanımlamıştı. Steve Jobs’ın lisedeki not ortalaması 2.65’ti. Beethoven sayıları toplarken zorlanır, çarpma ve bölmeyi hiç öğrenememişti. Walt Disney derste sık sık uyuyakalır, Picasso ise alfabedeki harflerin sırasını hatırlayamazdı. Standart zeka testleri bu dâhileri fark edemezdi.

Bugün birçok uzman, bilimde başarı için 115–125 arası bir IQ puanını yeterli görürken, daha yüksek puanların daha büyük bilimsel potansiyel anlamına geldiğini savunur. Oysa Richard Feynman, James Watson ve William Shockley’nin puanları bu aralıkta değildi. Yine de her biri kendi alanında Nobel Ödülü kazandı.
Eğitim sistemleri hâlâ özel eğitim ve üstün yetenek programlarına uygun çocukları belirlemek için IQ testlerine başvuruyor. İnternette sayısız site de zeka testi sunduğunu iddia ediyor. Ancak bu testlerin geçerliliği ve güvenilirliği, bilim insanları arasında hâlâ yoğun biçimde tartışılıyor.
Bu tartışmayı anlamak için, zeka testinin nasıl doğduğunu ve yaygınlaştığını bilmek gerekir. İlginçtir ki, zeka testleri başlangıçta üstün çocukları değil, okulda zorlanan çocukları belirlemek için geliştirilmişti.
1900’lerin Başında Zekâ Testlerinin Gelişimi

Yirminci yüzyılın başında Fransız psikologlar Alfred Binet ve Théodore Simon, Fransız Eğitim Bakanlığı’nın isteğiyle, desteğe ihtiyaç duyan öğrencileri belirleyecek bir ölçme aracı geliştirdi. Ortaya çıkan Binet-Simon testi, sayı dizilerini tekrarlamak ve üç kelimeyle cümle kurmak gibi basit görevler içeriyordu.
Binet, testin sınırlarını açıkça vurguladı. Zekânın geliştirilemeyeceğini düşünmeyi “acımasız bir kötümserlik” olarak gördü. Ancak bir süre sonra Alman psikolog William Stern (1871–1938), IQ kavramını geliştirdi. Almanca Intelligenzquotient teriminden türeyen bu kavram, zihinsel yaşın kronolojik yaşa bölünmesi ve sonucun 100 ile çarpılması formülüne dayanıyordu.

Erken dönem araştırmacılar, genellikle önyargılarının etkisi altında kaldı. Henry Herbert Goddard, IQ testlerine dayanarak “moron”, “imbesil” ve “idiot” gibi kategoriler önerecekti. Ayrıca bu kişilerin toplumdan ayrılması gerektiğini de ileri sürdü. 1912’de yayımlanan kitabı büyük yankı uyandırdı ve öjeni hareketini güçlendirdi.
Zeka Testleri Gerçekte Neyi Ölçer?
Goddard, aynı zamanda Binet-Simon testini İngilizceye çevirerek Amerika’ya taşıdı ve zeka testlerine olan ilgiyi başlattı. Bu dönemde genç psikolog Lewis Terman da bu alana yöneldi. 1916’da Stanford Üniversitesi’nde Binet’nin testini yeniden düzenledi. Böylece test günümüzdeki adıyla Stanford-Binet testi haline geldi.

Aynı yıl Terman, The Measurement of Intelligence adlı kitabını yayımladı. Bu eserinde, “işçi erkekler ve hizmetçi kızlar arasında binlerce düşük zekâ düzeyine sahip insan bulunduğunu” iddia etti. Terman, bu kişilerin özel sınıflarda toplanıp pratik becerilerle eğitilmesi gerektiğini savundu. Bu görüşler o dönemde yalnızca yaygın değil, devlet politikalarına da yön veriyordu.
Zeka testleri, ortaya çıktıkları dönemde, insanları zekâ düzeyine göre sınıflandırmanın hızlı ve pratik bir yolu olarak görülüyordu. Amerika’da ve başka ülkelerde ordu, polis ve benzeri kurumlar, adayları elemek ve uygunluklarını ölçmek için IQ testlerini kullanmaya başladı. Hatta bazı kurumlar, bu test sonuçlarına göre kabul şartları belirledi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD Ordusu, Alpha ve Beta testleriyle yaklaşık 1,75 milyon askeri taradı. Amaç, askerlerin zihinsel kapasitelerini ve duygusal dayanıklılıklarını ölçmekti. Sonuçlar, kimin ordu hizmetine uygun olduğu ve hangi göreve veya liderlik konumuna yerleştirileceği konusunda belirleyici rol oynadı.
IQ Testleri ve Biyoloji Temelli Tartışmalar
Birinci Dünya Savaşı sırasında uygulanan Army Alpha ve Beta testlerinin sonuçları büyük yankı uyandırdı. Princeton Üniversitesi’nden psikolog Carl Brigham, psikometri biliminin öncülerinden biri olarak 1922’de yayımladığı A Study of American Intelligence adlı kitabında bu verileri inceledi.
Brigham, ayrıntılı istatistiksel analizlerle Amerikan toplumunda zekânın gerilediğini iddia etti ve bunun nedenini artan göç ile ırksal karışımda buldu. Bu “sorunu” çözmek için göçün kısıtlanmasını ve ırklar arası evliliklerin yasaklanmasını savundu. Lewis Terman da zekâ ile ırk arasında doğrudan bir bağ kurmuştu.

Bu tür öjenik görüşlerin sonucu 1927’de ABD Yüksek Mahkemesi, zihinsel engelli ya da “zihinsel olarak yetersiz” kabul edilen kişilerin zorla kısırlaştırılmasını yasallaştıran ünlü Buck v. Bell kararını verdi. Düşük IQ puanlarıyla tanımlanan bu kişiler arasında yaklaşık 65 bin kişi, devletin onayıyla zorla kısırlaştırıldı. Bu uygulamalardan etkilenenlerin büyük kısmı yoksul ya da etnik azınlık topluluklarına mensuptu.
IQ, suçluluk veya cinsel “sapkınlık” gerekçesiyle yapılan zorunlu kısırlaştırmalar, Amerika’da 1970’lerin ortalarına kadar sürdü. Bu dönemde sivil hak örgütleri, zorla kısırlaştırılan bireyler adına dava açarak uygulamalara son verilmesini sağladı. Sonucunda 2015 yılında ABD Senatosu, devlet destekli kısırlaştırma programlarının hayatta kalan mağdurlarına tazminat ödenmesini onayladı.
Sonuç olarak
İnsan zekâsı kavramı, içinde yaşadığımız toplumun temel taşlarından biridir. Zekâ, yeni keşiflerin, önemli sorunlara bulunan çözümlerin ve insanlığın ilerlemesini sağlayan pek çok niteliğin merkezinde yer alır. Ancak hâlâ yanıtlanmamış birçok soru vardır: Zekâyı nasıl doğru ölçebiliriz? Bu soruya kesin bir cevap henüz yok!
Kaynaklar ve ileri okumalar
- The IQ test wars: why screening for intelligence is still so controversial. Kaynak site: Conversation. Yayınlanma tarihi: 1 Şubat 2018. Bağlantı: The IQ test wars: why screening for intelligence is still so controversial./
- Richardson, Ken. (2002). What IQ tests test. Theory & Psychology – THEOR PSYCHOL. 12. 283-314. 10.1177/0959354302012003012.
- Plomin R, Haworth CM, Meaburn EL, Price TS. Wellcome Trust Case Control Consortium 2; Davis OS. Psychol Sci. 2013 Apr;24(4):562-8. doi: 10.1177/0956797612457952. Epub 2013 Mar 15. PMID: 23501967; PMCID: PMC3652710.
Matematiksel





