Fizik

Simülasyon Hipotezine Göre Bir Matrix’te Yaşama Olasılığımız Oldukça Yüksek

Simülasyon hipotezi, evrenin tüm galaksileri, gezegenleri ve canlılarıyla birlikte son derece gelişmiş bir bilgisayar programı içinde çalıştığını öne sürer. Bu görüşe göre fizik yasaları, aslında bu sanal düzeni yöneten algoritmalardır. Gerçeklik dediğimiz şey ise üstün bir hesaplama sisteminin ürettiği bir simülasyondan ibarettir.

Gerçeklik Nedir?

Dünyayı gördüğümüz hâliyle gerçek kabul etmemek aslında yeni bir fikir değildir. Bu düşüncenin kökeni, yaklaşık beş bin yıl önce Hindistan’da yazılmış kutsal metinlere kadar uzanır. Üstelik bu fikir sadece mistik geleneklerle sınırlı kalmaz; antik çağlardan bugüne kadar pek çok filozof da gerçekliğin doğasını sorgulamıştır.

Batı felsefesinde bu sorunu sistemli olarak ele alan ilk düşünürlerden biri Platon’dur. Devlet adlı eserindeki “Mağara Alegorisi”nde, insanların bir mağarada zincirli yaşadıklarını ve yalnızca duvara yansıyan gölgeleri gördüklerini anlatır. Bu insanlar, gördükleri gölgeleri gerçek sanır.

Platon’un mağara alegorisini anlatan bir görsel. Alegoriye göre gerçek sandığımız madde aslında ideaların birer gölgesidi
Alegorinin merkezindeki mahkûmun zincirlerinden kurtulup mağaradan çıkması, bir filozofun hakikati arama sürecini simgeler.

Platon’a göre filozof, zincirlerini kırıp mağaradan çıkan kişidir. Başta güneşin ışığı gözlerini kamaştırır, ama zamanla görmeye başlar ve dış dünyayı tanır. Gerçeği öğrenen bu kişi mağaraya dönüp yaşadıklarını anlatmak ister, ancak diğerleri onu anlamaz, hatta deli olduğunu düşünür. Onlar için tanıdık karanlık, bilinmeyen bir aydınlıktan daha güvenlidir.

Bu anlatı, modern izleyiciye Matrix’in temel sorusunu hatırlatır. Morpheus’un Neo’ya sunduğu kırmızı ve mavi hap seçimi, Platon’un iki bin yıl önce ortaya koyduğu felsefi ikilemi yeniden canlandırır: Gerçeği mi seçeceğiz, yoksa konforlu bir yanılsamayı mı?

Matrix, insanlığın aslında devasa bir çevrimiçi video oyunu benzeri bir simülasyonun içinde yaşadığı fikrini işliyordu.

Platon’dan yüzyıllar sonra Fransız filozof René Descartes da benzer sorular sordu. Duyularımıza ne kadar güvenebileceğimizi tartıştı. 18. yüzyılda George Berkeley bu düşünce hattını daha da ileri taşıdı. Berkeley, simülasyon fikriyle doğrudan ilişkili iki kavramı savundu: idealizm ve madde karşıtlığı.

İdealizm, var olan her şeyin ya zihinsel bir içerik taşıdığını ya da yalnızca bir zihne görünerek varlık kazandığını öne sürer. Buna bağlı olarak Berkeley’in madde karşıtı yaklaşımı, maddenin zihin dışında bağımsız bir varlık sürdüremeyeceğini savunur.

Bugün benzer tartışmalar, “kavanozdaki beyin” ve “Boltzmann beyni” gibi düşünce deneyleriyle yeniden gündeme gelir. Her iki senaryo da, gerçekliğin zihinden bağımsız olup olamayacağını bu kez modern fizik çerçevesinde sorgular.

Matrix Filmi ve Simülasyon Fikri

Matrix’i henüz izlememiş olan az sayıdaki kişi için kısaca özetleyelim. Neo (Keanu Reeves), sıradan bir ofis çalışanıdır. Geceleri ise internette dolaşan, Matrix adındaki gizemli bir kavramın peşine düşen bir bilgisayar korsanı olarak yaşar.

Bu arayış, onu rüya tanrısı Morpheus’un adını taşıyan (Laurence Fishburne) gizemli bir lidere götürür. Neo, Matrix’in ne olduğunu öğrenmek ister. Ancak Morpheus ona bunun sözle anlatılamayacağını, ancak deneyimlenebileceğini söyler.

Neo’nun (Keanu Reeves) kırmızı ve yeşil hap arasında seçim yapması gerekiyor. Biri onun her zaman bildiği ve bir illüzyon olan hayatı sürdürmesine izin verecek. Diğeri ise onu uyandırarak Matrix adı verilen bir bilgisayarın bu noktaya kadar ki tüm deneyimlerini kontrol ettiğini ortaya çıkacak.

Filmin ikonik sahnesinde Morpheus, Neo’ya iki hap sunar: Mavi hap, her şeyi unutup eski hayatına dönmesini sağlar. Kırmızı hap ise onu gerçeğe götürür. Neo kırmızı hapı seçer ve tüm hayatını bir kapsülün içinde, beynine kablolarla bağlı olarak geçirdiğini fark eder.

Bu kablolar, beynine son derece gerçekçi bir sanal dünya —yani Matrix— görüntülerini iletir. Aynı zamanda zihinsel tepkilerini de kaydeder. Bu sistem, ileri düzey bir beyin-bilgisayar arayüzü işlevi görür. Morpheus’un sözleriyle: Neo, bugüne kadar bir rüyada yaşamıştır.

Matrix’in arka planında ise daha karanlık bir gerçek yatar. Süper zekâya ulaşmış makineler, insanları köleleştirmiştir. Onları enerji kaynağına dönüştürmek için bedenlerini Matrix sistemine bağlamış, zihinlerini sanal bir dünyada tutmuştur.

Matrix üçlemesi —The Matrix, The Matrix Reloaded ve The Matrix Revolutions— felsefe, bilimkurgu ve aksiyonu bir araya getirir. Neo ve diğer direnişçiler, bu yapay düzene karşı insanlığı özgürlüğe kavuşturmak için savaşır.

Simülasyon Hipotezi Nedir?

Simülasyon fikri, 2003 yılında İsveçli filozof Nick Bostrom’un yayımladığı “Are You Living in a Computer Simulation?” adlı makaleyle bilimkurgu sınırlarını aştı. Bostrom, bu yazısıyla günümüzde “Simülasyon Hipotezi” olarak bilinen düşünceyi felsefi tartışmaların merkezine taşıdı.

Gelecekte inanılmaz ölçüde güçlü bilgisayarların var olacağını şimdiden görebiliyoruz. Bostrom, bu varsayımı temel alarak düşüncesini geliştirir. Gelecek nesillerin, sahip oldukları işlem gücüyle geçmişte yaşamış atalarının hayatlarını son derece ayrıntılı biçimde simüle etmeleri olasıdır. Bu durumda,, bizim de böyle bir simülasyonun içinde yaşıyor olmamız mümkün, hatta muhtemeldir.

Bostrom’un meşhur “üçlü argümanı” da bu fikri yapılandırır. Ona göre üç ihtimalden biri mutlaka doğrudur:

  1. Hiçbir uygarlık, gerçekçi bir simülasyon yaratacak düzeye ulaşamaz.
  2. Bazı uygarlıklar bu kapasiteye erişir ama geçmişi simüle etmeyi tercih etmez.
  3. Uygarlıklar bu yetkinliğe ulaşır ve çok sayıda atalar simülasyonu üretir.

İlk iki seçenek geçerliyse, biz gerçek bir evrende yaşıyoruz demektir. Ancak üçüncü senaryo gerçekleşmişse, içinde bulunduğumuz dünyanın bir simülasyon olma ihtimali şaşırtıcı derecede yüksektir.

Bir simülasyonda yaşıyor olma ihtimalimiz nedir?

Bir sabah uyandığımızda her şeyin bir yalan olduğu sonucuna varabilir miyiz?

Eğer gelişmiş bir uygarlık simülasyon kuracak düzeye ulaşırsa, muhtemelen tek bir simülasyonla yetinmez. Bu tür sistemleri çalıştırmak, sadece yeterli işlem gücüne sahip bir bilgisayarı devreye sokmak kadar kolaydır. Her simülasyon milyarlarca, hatta trilyonlarca bilinçli varlık barındırcaktır. Zamanla, bu sanal zihinler gerçek biyolojik zihinleri sayıca geride bırakır.

Bostrom bu noktada doğrudan bir çıkarım yapar. Simüle edilmiş bilinçlerin sayısı bu kadar fazlaysa, herhangi bir bilinç sahibi varlığın simülasyonda yaşama olasılığı, gerçek evrende yaşama olasılığından çok daha yüksektir. Başka bir deyişle, üçüncü senaryo gerçekleşmişse, büyük ihtimalle bir simülasyonun içindeyiz.

Diyelim ki evrende, biyolojik zihinlerin bin katı kadar simüle edilmiş zihin var. Bu durumda bir simülasyonda yaşama olasılığımız yüzde 99,9 olur. Sayı on bin katına çıkarsa, olasılık yüzde 99,99’a yükselir. Oran arttıkça yüzde 100’e yaklaşır ama hiçbir zaman tamamen ulaşmaz.

Bu düşünceyi daha basit bir yolla da ifade edebiliriz. Simüle edilmiş zihinleri değil, evrenlerin oranını dikkate alalım. Gerçek bir evrenin yanında onu taklit eden bin, on bin ya da milyonlarca simülasyon evreni varsa, gerçek dünyada yaşama olasılığımız binde bir, on binde bir ya da daha da az olur.

Bostrom, bu üç olasılıktan hangisinin doğru olduğunu kesin olarak bilemeyeceğimizi kabul eder. Yine de biri mutlaka doğrudur; çünkü üçü birbiriyle çelişir. Başka bir kanıt yoksa, her senaryonun eşit şansa sahip olduğunu varsayabiliriz. Bostrom, kişisel görüşüne göre, simülasyonda yaşama ihtimalini yaklaşık yüzde 20 olarak değerlendirir.

Sonuç Olarak

Simülasyon hipotezini ne kadar ciddiye alırsak, bir gün onu kanıtlama veya çürütme şansımız o kadar artar. Ancak bir simülasyonda yaşadığımızı bir gün öğrenirsek, . bunu yüksek sesle dile getirmek riskli olabilir. Bizi izleyenler varsa, sistemi kapatmayı tercih edebilirler.


Kaynaklar ve ileri okumalar:

  • Do we live in a computer simulation like in The Matrix? My proposed new law of physics backs up the idea. Yayınlanma tarihi: Kaynak site: Conversation. Bağlantı: Do we live in a computer simulation like in The Matrix? My proposed new law of physics backs up the idea
  • Do We Live in a Simulation? Chances Are about 50–50. Yayınlanma tarihi: 13 Ekim 2020. Bağlantı: https://www.scientificamerican.com
  • Kipping, David. 2020. “A Bayesian Approach to the Simulation Argument” Universe 6, no. 8: 109. https://doi.org/10.3390/universe6080109

Matematiksel

Bir Yorum

  1. biilme inanan ve kendini bilime adayan insanlar için müthiş keyifli bir site.emeği geçenleri kutluyorum ve çok teşekkür ediyorum..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir