Tarih

Satranç Bir Zamanlar Deliliğe, İntihara Ve Hatta Cinayete Neden Olmakla Suçlanıyordu.

Günümüzde satranç entelektüel bir eğlence olarak kabul edilmektedir. Ancak bu durum aslında her zaman geçerli değildi. Hatta bir zamanlar satranç deliliğe, intihara ve hatta cinayete neden olmakla suçlanmaktaydı.

Gerçekte satranç elbette akıl sağlığı sorunlarına neden olmaz. Ancak süreci biraz da günümüzde video oyunlarına karşı duyulan önyargıya benzetebiliriz. Bir ebeveyn çocuğunun saatlerce video oyunu oynamasından endişe duyar. Bir zamanların ebeveynleri de satranç oynamak için harcanan saatleri aynı biçimde yorumluyordu.

Endişeli bir ev hanımından gelen mektuba yanıt olarak bir gazete editörü, satranç çılgınlığının ‘tamamen bir salgın gibi’ olduğunu ve artısı ne olursa olsun ‘zekâyı tekelleştirdiğini ve akıl kârı olmadığını’ söyledi.

Son yıllarda, satranca olan ilginin yeniden arttığını görüyoruz. Garry Kasparov gibi eski şampiyonlar, Magnus Carlsen gibi mevcut şampiyonlar insanları etkiliyor. Sonucunda da satranç oynamaya teşvik ediyor. Bir buçuk asır önce, başka bir genç satranç dâhisi de kendi nesli arasında satranca olan ilginin artmasına neden olmuştu. Adı Paul Morphy idi.

Paul Morphy Kimdir?

Paul Morphy 1858’de – Avrupa’daki sayısız satranç zaferinden sonra – sadece 21 yaşında olmasına rağmen, dünyanın en iyi oyuncusu olarak kabul edilmekteydi. Bir çok kişi ona hayrandı. Paris’te bir büstü bile yapılmıştı, Kraliçe Victoria ile özel bir görüşmeye davet edilmişti. Elbette anavatanı olan Amerika’da da ulusal bir kahraman olarak kabul ediliyordu. Ancak ona karşı duyulan hayranlık kimilerine endişe veriyordu. Aslında bu süreçte akıllar biraz karışmıştı.

Örneğin “Satranç Oynama Heyecanı” başlıklı bir yazı satrancın olumlu özelliklerinden bahsetmekte idi. Ancak, Scientific American gibi prestijli basın organlarında bile karşı argümanlar yer alıyordu. Makaleden bir alıntıyı şöyle paylaşayım:

“Satranç, zihni disipline etme aracı olarak yüksek bir ün kazandı. Çünkü güçlü bir hafıza ve kendine özgü karmaşık düşünme gücü gerektiriyor. Ayrıca, oynama becerisinin üstün bir zekânın kanıtı olduğuna da inanılmakta. Kanaatimizce bu görüşler son derece hatalıdır.

Satranç oynamaya büyük tutkusu olan Napolyon, St. Helena’da kaba saba bir bakkal tarafından sık sık dövülürdü. Ne Shakespeare, Milton, Newton, ne de dünyanın büyüklerinden herhangi biri satranç oynamada ustalık kazanmadı. En ünlü oyuncular haline gelenler, doğru hamleleri yapmak için özel bir sezgi yetisine sahipken; aynı zamanda başka amaçlar için çok sıradan yetilere sahip görünüyorlar.”

Satranç Oynamak Deliliğe Neden Olur mu? Paul Morphy Örneği

Aslına bakarsanız Paul Morphy bile oyunu amatör, ciddi olmayan bir eğlence olarak değerlendiriyordu. Morphy kısa süre sonra satrancı bırakacaktı. Önce orduya katıldı, ardından da hukuki danışmanlık yaptı. Bu esnada da akıl sağlığı hızla bozulmaya başlamıştı. Elbette akıl sağlığı sorunlarıyla ilgili haberler, bir zamanlar onu savunan gazetelerin sayfalarına da sonunda ulaştı. Sonucunda resmen deli ilan edilmese de yayın organları işin o kısmı ile pek ilgilenmeyecekti.

Paul Morphy, Avusturyalı Wilhelm Steinitz’in Viyana Satranç Turnuvasında resmi olarak kendi unvanını kapmasına kadar geçen süre boyunca (1873 yılı) dünyanın en iyi oyuncusu olarak kabul edilmeye devam etti. Morphy, hevesle topladığı ve özenle düzenlediği kadın ayakkabılarının arasında 47 yaşında öldü.

Satranç İntiharları ve Cinayetleri

“Satranç, ustasını kendi bağları içinde tutuyor, zihni ve beyni zincirliyor. Bu durum da en güçlülerin iç özgürlüğünün acı çekmesine neden oluyor.”  

Albert Einstein

Sonraki on yıllar, diğer büyük ustaların da zaman içinde zihinsel sorunlara eğilim göstermesi, satranç ile akıl hastalıkları arasında bir ilişki olup olmadığı konusunun tekrar gündeme gelmesine neden olacaktı. Steinitz’in akıl sağlığı da sonraki yıllarda kötüye gitmişti. 1896’da bir maç kaybettikten sonra, Tanrı’ya karşı satranç oynadığını iddia edecekti. Ertesi yıl da, Moskova’da bir akıl hastanesine yatırıldı. Bundan üç yıl sonra da yatırıldığı hastanede öldü.

1899’da Rusya’nın ikinci önde gelen satranç oyuncusu Emanuel Schiffers da benzer bir kaderle karşılaştı. 20. yüzyıl, frengiden deliye dönen Amerikalı kahraman Harry Nelson Pillsbury’nin 1905’te kaldığı hastanenin dördüncü katından atlaması ile “satrancın zihin üzerindeki etkileri hakkındaki asırlık” soruları yeniden gündeme getirdi.

Pilsbury’nin başarısız girişiminden on dokuz yıl sonra Alman usta Curt von Bardeleben, penceresinden atlayarak intihar etti. 1989’da Ermeni ve Sovyet ustalar Karen Grigoryan ve Georgy Ilivitsky’yi de benzer kaderler bekliyordu. 1997’de Letonyalı usta Alvis Vitolins ve 1999’da Estonyalı büyük usta Lembit Oll gibi dehaların hepsi de intihar etti.

Şiddet, trajik bir şekilde dış cepheye de evrildi. Amerikalı usta ve Bobby Fischer’ın (ABD’li büyük usta, 1943-2008) okul arkadaşı Raymond Weinstein (1941-), 1964’te 83 yaşındaki birini yol ortasında öldürdü. Weinstein bugüne kadar bir psikiyatri hastanesinde kaldı. Bir zamanların önde gelen genç oyuncusu Alexander Pichushkin – diğer adıyla Satranç Tahtası Katili – 2007’de 49 kişiyi öldürmekten hapse atılana kadar satrancın en kötü şöhretli katili olarak kabul edildi.

Satranç: En Tehlikeli Oyun

“Zihinsel enerjimin yüzde 98’ini satranca veriyorum; yaşama ise sadece yüzde ikisini.”

Bobby Fischer

Fischer bu cümlesiyle, oyuna sadece olağanüstü bağlılığını ilan etmekle kalmıyor. Aynı zamanda gerçek dünyada kendisine ne kadar az yer bıraktığının da sinyalini veriyordu. Belki de bu nedenle, bir çok büyük usta hayatının bir kısmını akıl hastanesine yapılan sayısız ziyaretle, psikiyatrik sorunlarla, çok sayıda cinayet ve intiharla geçti.

Geçmiş, üzücü ve zamansız sonlarla karşılaşan sorunlu satranç şampiyonlarıyla dolu. Her seferinde basın, bağıntıyı görerek ve nedensellik olduğunu varsayarak (ki istatistiksel analizlerde de en çok yapılan hatalardan biri budur) onların ölümüne neden olan şeyin satranç olup olmadığını merak etmeye devam etti. Zamanla bu örüntü, oyunun zihin üzerindeki zararlı etkilerinin kanıtı olarak düşünüldü.

Gerçek şu ki satranç, bir oyunda başarılı olmak için gereken (poker gibi)  “blöf” veya duygusal zekâya ihtiyaç duymaması nedeniyle, otizmli insanlar için benzersiz bir çekiciliğe sahiptir. Ne yazık ki bu spektrumdakilerin ayrıca depresyon ve kaygıdan muzdarip olma olasılığı da daha yüksektir.

Önemli oyuncular bu nedenle manşetlere çıksa bile bugün, akıl sağlığı sorunları için satranç suçlanmıyor. Yine de video oyunları gibi daha modern oyunlar söz konusu olduğunda, benzer sorular soruluyor. Oysaki sorun, insanın kendisi! Görünüşe göre tarihten çok az şey öğreniyoruz. Yazının devamında göz atmak isterseniz: Şansız Sayılar: Ölüm Meleği Lucia de Berk Ve Bir Cadı Avı Hikâyesi


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Olgun Duran

Ömür boyu öğrencilik felsefesini benimsemiş amatör tiyatro oyuncusu ve TEGV gönüllüsü; kitaplarından, doğaya hayranlığından, yeni yerleri görmekten, gittiği yerlerin kültürünü keşfetmekten ve bunların uğruna çabalamaktan vazgeç(e)meyen kişi...  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu