
Biz insanların harika bir becerisi var. Bu beceri, geçmişte karşılaştığımız olayların, insanların ve nesnelerin bir kaydını oluşturmamıza izin veren hafızamızdır. Hafızamız, yalnızca şu anda yaşadığımız dünyayı anlamamıza yardımcı olmakla kalmaz. Aynı zamanda geleceği daha iyi tahmin etmek için geçmiş deneyimlerimizden ders çıkarmamıza da olanak tanır.
Psikologlarda hafıza ile ilgili çalışmalar yapmayı sever. Bunun ilk nedeni hafıza hakkında araştırmalar yapmak basittir. Katılımcılara sadece hatırlamaları gereken şeylerin bir listesini vermeniz ve bir süre bekledikten sonra onlardan hatırladıklarını yazmalarını istemeniz yeterlidir. Süslü ekipmanlara gerek yoktur. İkinci neden de çalışma sonucunda elde edilen bulguların şaşırtıcı olmasıdır.
İşte böyle bir çalışmada psikologların elde ettiği bir sonuç hafızamızın bizi kolayca yanılttığını kanıtladı. Biz insanlar kolaylıkla geçmişe ait bir anıyı veya bir detayı yanlış anımsarız. Bunun sonucunda da sahte bir anı oluşturabiliriz.
Sahte Bir Anı Nedir?

Her an, çevremizde bir miktar duyusal uyarıma maruz kalırız. Bu bilgilerin bir kısmı kısa süreli bellekte kodlanır. Aktif olarak işlenen, ayırt edici veya duygusal olarak dikkat çekici bilgiler ise, daha sonra geri çağrılmak üzere uzun süreli belleğimizde depolanır.
Ancak sistem her zaman mükemmel biçimde çalışmaz. Çünkü uzun süreli bellekten bilgiyi geri çağırmak zorunda kaldığımızda, bu bilgi sosyal dünyaya dair algılarımız, önyargılarımız, güdülerimiz ve hedeflerimiz gibi birçok faktör tarafından şekillenir. Sonuçta hatırladığımız şey çoğu zaman aslında yaşanan şey ile aynı olmaz.
Sahte anılara sahip olmamızın psikolojik bir sorun değildir. Bu neredeyse herkesin başına gelebilecek bir durumdur. Birisinin sadece konuşarak beynimize sahte anılar eklemesi nörolojik olarak o kadar da gerçekdışı değildir. Sonuçta dil, düşünme yöntemimiz için temel önem taşır. Dünya görüşümüzün çoğunu diğer insanların bizim hakkımızda ve bize ne dedikleri üstüne temellendiririz.
Kısacası anılarımız dünyayı anlama şeklimizden etkilenir. Bunun sonucunda da beyniniz daha tutarlı bir hikaye oluşturmak için bazı ayrıntıları uydurur. Bunun sonucunda da sahte bir anı oluşur. Sahte bir anı gerçekten olmuş bir şeyi unutmakla değil, hiç olmamış olanı hatırlamakla ilgilidir.
Mandela Etkisi Nedir?
İlginç bir biçimde çok sayıda insanın aynı şeyin doğruluğunu iddia etmesi bile, bir anının gerçek bir anı olduğunu garanti etmez. Mandela Etkisi, büyük bir insan kitlesinin bir olayın gerçekleşmediği halde meydana geldiğine inandığı bir durumu ifade eder. “Mandela Etkisi” terimi ilk olarak 2009 yılında Fiona Broome tarafından fenomene ilişkin gözlemlerini detaylandırmak için bir web sitesi oluşturduğunda ortaya çıktı.
Kendisi bir konferansta, 1980’lerde eski Güney Afrika başkanı Nelson Mandela’nın hapishanede ölümünün onu ne kadar etkilediğini anlattı. Ancak Nelson Mandela 1980’lerde bir hapishanede ölmedi. 2013 yılında doğal biçimde vefat etti. Broome, diğer insanlara anılarını anlatmaya başladığında, yalnız olmadığını fark etti. Kısa bir süre sonra dinleyiciler de ölümünün haber kapsamını ve dul eşinin bir konuşmasını gördüğünü hatırladı. Konu hakkında fikir beyan etti.

Broome, bu kadar büyük bir insan kitlesinin hiç yaşanmamış bir olayı anımsamasından dolayı oldukça şaşırmış olmalı. Daha sonra bu konuyu detaylıca araştırmayı sürdürdü. Nelson Mandela’nın hikayesi, bu tür yanlış grup hafızasının tek örneği değildir. Mandela Etkisi kavramı Broome’un web sitesiyle birlikte büyüdü. Bunun sonucunda da topluca oluşturduğumuz sahte anılar ortaya çıkmaya başladı.
İnternet Sahte Anılar Oluşturmanızı Kolaylaştırır
Kitlelerin hafızalarını etkilemede internetin rolü küçümsenmemelidir. Bu dijital çağda Mandela etkisinin ve sahte anıların artması muhtemelen tesadüf değildir. İnternet, bilgiyi yaymanın güçlü bir yoludur ve bu bilginin yayılmasıyla birlikte, yanlış anlamaların ve yalanların yayılma potansiyeli de ortaya çıkar. İnsanlar daha sonra bu yalanlar etrafında topluluklar oluşturmaya başlar ve bir zamanlar hayal edilenler gerçek gibi görünmeye başlar.
Aslında, Twitter’da tartışılan 100.000’den fazla haber hakkında 10 yıllık bir süre boyunca yürütülen geniş çaplı bir araştırma, aldatmacaların ve söylentilerin her seferinde yaklaşık %70 oranında gerçeğe galip geldiğini gösterdi. Bu, manipülasyon veya botların sonucu değildi. Gerçek kişilerin gerçek, doğrulanmış hesapları, yanlış bilgileri gerçeklerden çok daha yüksek bir oranda yaymaktan sorumluydu.
Sonuç olarak, bağımsız delillerin yokluğunda, belli bir anının sahte mi yoksa gerçek mi olduğunu ayırt etmek için günümüzde henüz bir yöntem bulunmuyor. Doğruluğundan yüzde 100 emin olunan detaylı ve canlı anılar bile tamamıyla sahte olabilir. Bu nedenle bize düşen şey biraz daha şüpheci ve araştırmacı olmak gibi gözüküyor.
Göz Atmak İsterseniz
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- What Experts Wish You Knew about False Memories, Yayınlanma tarihi: 8 Ağustos 2016; Bağlantı: https://blogs.scientificamerican.com
- Who remembers best? Individual differences in memory for events that occurred in a science museum; https://www.academia.edu/
- What Is the Mandela Effect?; yayınlanma tarihi: 11 Mayıs 2021; Bağlantı: https://www.verywellmind.com/
Matematiksel