Kinizm (Cynicism), Antik Yunan’da ortaya çıkan felsefi bir okulun adıdır. Bu felsefenin temellerini atan ve aynı zamanda en ünlü temsilcisi olan kişi ise Sinoplu Diyojen (Diogenes)’tir. Diyojen, sadece söyledikleriyle değil, sıra dışı ve meydan okuyan yaşam tarzıyla da dikkat çeker.

Telefon ekranında bir saatinizi geçirip ardından kendinizi anlamsız bir boşlukta bulduğunuz oldu mu? Gün boyu o kadar meşguldünüz ki, sanki etrafınızdaki insanları, hatta kendinizi bile fark edemediniz. Belki de bir şeyleri başarma ya da elde etme telaşı, sizi kendi benliğinizden uzaklaştıracak kadar ağır geldi.
Kendi ellerimizle kurduğumuz bu modern dünyada, yapılacaklar listesi hiç bitmiyor. Hayat, dikkat dağıtıcılar ve zorunluluklarla çevrili. Teknolojinin işleri kolaylaştırması bekleniyordu ama olan şu: sorumluluklarımız daha da çoğaldı, zihnimiz daha da bölündü.
Eğer siz de tüm bu karmaşanın içinde boğulmuş gibi hissediyorsanız, belki de Kinizm size bir şeyler hatırlatır. En sade haliyle yaşamaya, fazlalıklardan kurtulmaya ve insan olmanın özüne dönmeye çağıran bu eski felsefeden alınacak çok ders olacaktır.
Kinizm Nedir?
Bugün kullandığımız anlamıyla “kinik” kelimesi, aslında felsefi kökeninden oldukça uzaklaşmış durumda. Günümüzde bu kelime genellikle karamsar, her şeyin kötü tarafını gören, insanlara karşı güvensiz ve alaycı kişiler için kullanılıyor. Yani bir tür içe kapanık şüphecilik anlamı taşıyor.
Bu algının nereden geldiğini anlamak zor değil. Ama bu yaklaşım, ilk Kinik filozofların savunduğu düşünceyle neredeyse hiç örtüşmüyor. Gerçek Kinizm, insanlara güvenmemek ya da sürekli kötü bir şey beklemek değil, toplumun dayattığı yapay değerleri reddetmekti. Onlar için mesele, daha sade, doğayla uyumlu ve sahicilikten ödün vermeyen bir yaşam sürmekti. Yani bugünkü anlamı, aslında bu felsefenin ruhuna oldukça uzak.
Kinik felsefenin özü, kişinin kendisini tam anlamıyla kontrol edebilmesi, yani “kendine hâkim olmasıdır”. Bu, ciddi bir pratik, çaba ve zaman gerektirir. Arzuya, yalnızlığa, eksikliğe tahammül etmeyi ve bunları kabullenmeyi içerir. Kinizm, tüm mal varlığını, sahip olunan nesneleri, ilişkileri ve hatta toplumsal yaşamın kendisini bırakmak anlamına gelir. Çünkü Kinikler için asıl değer, dış dünyada değil, insanın içindeki gerçek güçtedir.
Bu felsefe, insanı dış etkilerden bağımsızlaştırmayı ve yalnızca doğaya uygun bir yaşamda gerçek özgürlüğün bulunabileceğini savunur. Dolayısıyla Kinizm, rahatlatıcı değil, dönüştürücü bir yaşam biçimidir.

Kinizm, felsefi bir hareket olarak kökenini Antisthenes’e dayandırır. MÖ 5. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Antisthenes, Sokrates’in en sadık öğrencilerinden biri olarak tanınır. Onun öğretileri, sade yaşamı yücelten ve erdemi tek gerçek değer olarak gören bir düşünce sisteminin temelini atmıştır. Kinizm’in teorisi Antisthenes’le başladıysa da, sokaktaki hali Sinoplu Diyojen ile vücut bulmuştur.
Kinizm Sinoplu Diyojen İle Bütünleşmiştir
Kinizm denince akla ilk gelen isim Sinoplu Diyojen olur. Ancak onun düşüncelerine dair bilgimiz doğrudan değil, büyük ölçüde Platon, Aristoteles ve diğer çağdaşlarının aktarımları sayesinde günümüze ulaşmıştır. Çünkü Diyojen’in kaleme aldığı metinlerin büyük bir kısmı zamanla kaybolmuştur.
Kinikler, uygarlığın sunduğu yapay değerlerin insan ruhunu bastırdığına, esir aldığına ve yozlaştırdığına inanırlardı. Toplumun dayattığı normlar, görgü kuralları ve sahip olma arzusu, onlara göre insanın doğayla olan bağını koparıyor, onu özünden uzaklaştırıyordu. Bu nedenle Platon gibi soyut kavramlarla uğraşan filozoflara açıkça karşı çıkarlardı. Onlara göre bu tür felsefi uğraşlar hem ukalaca hem de gerçek hayattan kopuktu.

Kiniklerin çözümü ise basitti: doğaya dönmek. Hayatta sadece temel ihtiyaçları karşılamak yeterliydi. Sinoplu Diyojen bu düşünceyi öyle uç noktalara taşıdı ki, neredeyse evsiz bir yaşam sürerek sokakta yaşadı. Yalın, gösterişsiz, kurallara aldırmayan bir hayat benimsedi.
Bu yüzden ona “köpek” lakabı takıldı ve bu adı küçümseyici değil, onur duyduğu bir kimlik olarak benimsedi. Çünkü Diyojen’e göre, bir köpek gibi dürüst, içgüdüsel ve doğayla uyumlu yaşamak, insanın en gerçek haliydi.
Kinik Felsefesi Nedir?
Kinikler, insanın gerçek doğasına kavuşması için sahiplikten, geleneklerden ve toplumun dayattığı yapay değerlerden vazgeçmesi gerektiğini savunuyordu. Onlara göre, insanın hayvanlara benzer şekilde yalnızca temel biyolojik ihtiyaçlarını gözeterek yaşaması doğrudur. Doğa bizi nasıl yarattıysa, öyle kalmamız gerekiyordu. Dolayısıyla bu düzene müdahale etmek, onu değiştirmeye çalışmak anlamsızdı.
Hastalık, acı ya da ölüm gibi olumsuz kabul ettiğimiz şeyler bile doğanın bir parçasıydı. Bunlardan kaçmaya ya da bastırmaya çalışmak yerine, onların doğallığını kabul etmek gerekirdi. Çünkü acı çekmek ve ölmek, insan yaşamının ayrılmaz bir yönüdür.
Sadece toplumdan uzaklaşıp münzevi, sade bir yaşam sürmek Kinikler için yeterli değildi. Onlar, doğru yoldan saptığını düşündükleri insanları uyandırmak gibi bir görev üstlendiklerine inanıyorlardı. Kendilerini adeta “aydınlanmış savaşçılar” olarak görüyordu. Başkalarının yaşam biçimlerini sorgulamakla kalmıyor, bu davranışları açıkça alaya alıyorlardı.

Yunan agorasının süslü, yapay düzeni onların hedefindeydi. Orada, toplumun inşa ettiği “medeniyet” maskesini yırtıp atmak için sert ve kışkırtıcı bir tavır benimsediler. Bu nedenle, pek de sevilmiyorlardı.
Zaten “Kinik” kelimesi de zamanla bir hakarete dönüştü. Sinoplu Diyojen için ise “çılgın Sokrates” yakıştırması yapılmıştı. Aslında nedenini anlamak da zor değil. Diyojen, sokaklarda dürüst bir insan aradığını söyleyerek dolaşırdı. Platon’un Akademisi’yle de alay ederdi.
En ünlü hikâyelerinden biri ise Büyük İskender’le olan karşılaşmasıdır. Rivayete göre İskender, Diyojen’in ününü duyunca onu görmek ister. Karşısına çıkıp, “Dile benden ne dilersen,” dediğinde Diyojen yalnızca şunu söyler: “Gölge etme, başka ihsan istemem. Güneşimi kapatıyorsun.”

Diyojen’in hayatı bir meydan okumaydı. Kurallara, güce, yapaylığa… Ve belki de en çok, insanların kendilerine yabancılaşmalarına.
Modern Dünyamızda Kinizm Felsefesini Uygulamak Mümkün mü?
Günümüz dünyasında bu felsefeyi ne kadar hayatımıza katabiliriz? Stoacılık artık bir tür kişisel gelişim sektörüne dönüşmüş durumda, Epikürcülük yeniden ilgi görüyor. Peki ya Kinizm? Sonuçta hiçbirimiz bir köprünün altındaki fıçıda yaşamaya başlayacak değiliz.
Ama Kinizm’in gerçek gücü, bu uç davranışlarda değil — toplumla kurduğumuz ilişkiyi yeniden düşünmeye çağırmasında. Günlük hayatın koşuşturması içinde, sürekli yapmamız gerektiği söylenen şeylerle meşgul olurken, farkında olmadan insanlığımızı gömüyoruz. Bizi mutlu edeceği iddia edilen her şey, bir noktada boğulma hissine dönüşebiliyor.

Eğer kendinizi hiç durmaksızın dönen bir koşu bandında hissediyorsanız, Kinizm tam da bu düzene “hayır” deme cesaretidir. Her şeyin ve herkesin sizden bir şey talep ettiği bu çağda, bir adım geri çekilme ve “yeter” diyebilme çağrısıdır. Kinizm, insanı tüketen gereksiz yükleri reddetmektir. Ve böylece, daha sade, daha doğal ve daha gerçek bir insan olma haline geri dönmektir.
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Twisted humor and life advice from Diogenes the Cynic. Yayınlanma tarihi: 28 Mayıs 2021; Bağlantı: https://bigthink.com/
- Ashcroft, Rachel. “6 Key Facts About Diogenes of Sinope and the School of Cynicism” TheCollector.com, September 16, 2022, https://www.thecollector.com/diogenes-sinope-cynicism/
Matematiksel