Tarih

9’dan 5’e Günde 8 Saat Çalışma Fikrini Kim Buldu?

Haftada beş gün çalışan biri toplamda haftada 40, ayda 160 ve yılda yaklaşık 1.900 saat çalışır. Ancak bu rakamları 100 yıl öncesinin koşullarıyla karşılaştırdığımızda, bugünkü 9’dan 5’e çalışma düzenine minnettar olabiliriz.

9 dan 5 e çalışma

19. yüzyılın sonlarında işçilerden günde 18 saate kadar, haftada altı gün çalışmalarını bekleyen işverenler vardı. Elbette bu, sektöre ve iş sözleşmesine göre değişirdi; ancak çok az kişi günde yalnızca sekiz saat çalışabiliyordu. Hatta bazı dönemlerde iş sahipleri bile çalışanlardan daha uzun saatler boyunca işinin başında olurdu.

O dönemde işçiler, düşük saatlik ücretler nedeniyle mümkün olduğunca çok çalışmak zorundaydı. Asgari ücret ancak 1938’de Başkan Franklin D. Roosevelt tarafından yürürlüğe kondu. Ondan önce, insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için adeta yaşamlarını işe adıyordu.

Kimse, aşırı çalışma saatlerinin fiziksel ve ruhsal sağlığı nasıl etkilediğiyle ilgilenmiyordu. 19. yüzyılda fabrikalarda ölüm vakalarının büyük kısmı kazalardan değil, yorgunluk ve tükenmişlikten kaynaklanıyordu. İşçi hakları ise ancak 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında yavaş yavaş şekillenmeye başladı.

Sabah 9’dan Akşam 5’e Çalışma Sistemine Geçiş Kolay Olmadı

19. yüzyılın işçi hareketinin sloganı “Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat uyku”ydu.

Herkes için sekiz saatlik iş günü fikrini ilk öneren kişi, sosyalizmin kurucularından Robert Owen idi. Owen, bir günü en verimli şekilde bölmeyi ve işçilerin sağlığını korumayı amaçlayan bir model geliştirdi. Ona göre ideal yaşam düzeni şöyle olmalıydı:

  • 8 saat çalışma
  • 8 saat dinlenme ve eğlenme
  • 8 saat uyku

Owen’ın “Sekiz saat çalışma” düşüncesi başlangıçta geniş kabul görmedi. Sanayi Devrimi sırasında fabrikatörler, çalışma saatlerinin kısalmasının üretimi düşüreceğinden endişeliydi. Ancak Owen’ın modeli, zamanla işçi hareketlerine ilham veren bir sembole dönüştü.

Chicago, işçi hareketlerinin en yoğun yaşandığı şehirlerden biriydi. Günde 12 ila 14 saat çalışan işçiler, 1867’de Illinois eyaletinde sekiz saatlik iş günü yasasının çıkarılmasını sağladı. Ancak yasanın açıkları işverenlerin ek çalışma saatleri talep etmesine izin veriyor, bu da düzenlemenin etkisini ortadan kaldırıyordu.

Bir sonraki büyük adım 1 Mayıs 1886’da geldi. Chicago’daki sendikalar ve siyasi aktivistler, sekiz saatlik iş günü için ülke çapında bir “1 Mayıs grevi” çağrısı yaptı. Sonucunda on binden fazla kişi barışçıl bir gösteri için bir araya geldi.

1886’daki bu “Haymarket Olayı”, sekiz saatlik iş günü mücadelesi için ağır bir darbe oldu. Hareket, Birinci Dünya Savaşı’na kadar tam anlamıyla toparlanamadı.

Fakat grevci işçilerle polis arasında çıkan çatışmada dört gösterici hayatını kaybetti. 4 Mayıs’ta olaylar büyüdü ve sokak çatışmaları, Haymarket Meydanı’ndaki kanlı bombalı saldırıyla sonuçlanacaktı.

Sekiz Saatlik İş Günü Fikrinin Yayılması

1916 yılında Amerika Birleşik Devletleri, I. Dünya Savaşı’na girip girmemeyi tartışırken, 400 binden fazla demiryolu işçisi sekiz saatlik iş günü talebiyle greve gitme tehdidinde bulundu. Böylesine büyük bir grev, savaş arifesinde ülkenin sanayi üretimini felce uğratacaktı.

Demiryolu şirketleri ile işçiler arasındaki görüşmeler sonuçsuz kalınca, Başkan Woodrow Wilson ve Kongre devreye girdi. Krizi önlemek için 1916’da Adamson Yasası çıkarıldı. Bu yasa, yalnızca demiryolu sektörü için geçerli olsa da, Amerika’da sekiz saatlik iş gününü zorunlu kılan ilk federal düzenleme oldu.

ABD 1917’de savaşa girdiğinde, oluşan iş gücü açığı işçilere daha fazla pazarlık gücü kazandırdı. Daha kısa çalışma saatleri ve daha iyi koşullar talep etmeye başladılar.

Başkan Wilson, savaş için gerekli üretimin aksamasından endişe ederek Ulusal Savaş İşçi Kurulunu kurdu. Bu kurul, işçi-işveren anlaşmazlıklarına müdahale ediyor ve toplu pazarlık hakkını tanımaları için işverenleri zorluyordu.

Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi, sekiz saatlik iş günü mücadelesinin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Devrimin hemen ardından Sovyet hükümeti, işçilerin taleplerini dikkate alarak bir kararname yayımladı.

Bu kararname, sekiz saatlik iş günü uygulamasını yasal hale getirdi. Bu, işçi sınıfının çalışma şartlarının iyileştirilmesi adına atılan ilk büyük adımlardan biriydi. 1917–1918 yılları arasında işçiler için kısa ama önemli bir “altın çağ” idi ve sekiz saatlik iş günü yaygın biçimde kabul gördü.

Savaş 11 Kasım 1918’de sona erdiğinde, sanayiciler işçilerin elde ettiği kazanımları geri almak ve çalışma saatlerini yeniden uzatmak istedi. Ancak güçlü bir direnişle karşılaştılar. Amerikan işçileri 1919’da 3.000 grev düzenledi ve bu grevlere 4 milyondan fazla kişi dahil oldu.

9’dan 5’e Çalışma Sistemine Henry Ford Katkısı

1913 yılında Henry Ford’un Highland Park fabrikası, şirketin devrim niteliğindeki montaj hattı teknolojisini ilk kez uygulamaya koydu. Bu sistem, otomobil üretimini tarihte görülmemiş bir hız ve verimliliğe taşıdı. Ancak aynı zamanda son derece yorucu ve tekdüze bir iş ortamı yarattı.

Fabrika açıldıktan sadece birkaç ay sonra işçiler kitlesel olarak işi bırakmaya başladı. Ford bu duruma çözüm olarak “bilimsel yönetim” ilkelerini benimsedi ve işçilerle bir tür anlaşma yaptı.

Bu anlaşmanın cazibesi büyüktü: Günde 8 saatlik çalışma karşılığında 5 dolar ücret. Bu, önceki ücretin neredeyse iki katıydı. Ancak Ford’un işçileri, şirketin Sosyolojik Departmanı tarafından denetlenmeyi kabul etmek zorundaydı. Bu birim, çalışanların içki içip içmediğini ya da sendika yanlısı “radikal” yayınlar okuyup okumadığını takip ediyordu.

1922 yılına gelindiğinde Ford Motor Company, haftada 40 saatlik çalışma düzenine geçiş için adımlar attı. Bu değişiklik yalnızca işçilerin refahını artırmakla ilgili değildi. Ford’un yaklaşımı, daha sonra “Fordizm” adı verilen bir ekonomik anlayışın temelini oluşturdu. Fordizm’e göre, kitlesel üretim ancak kitlesel tüketimle sürdürülebilirdi.

Bu nedenle Ford, işçilerinin iyi kazanmalarını ve dinlenmiş olmalarını istiyordu. Böylece hem üretimde daha verimli olacaklar hem de boş zamanlarında kendi arabaları da dâhil olmak üzere daha fazla ürün satın alabileceklerdi. Ford, 1926’da haftalık 40 saatlik sistemi resmen yürürlüğe koydu. Döneminin en etkili sanayicilerinden biri olduğu için, kısa sürede diğer büyük şirketler de onu izledi.

Bu dönüşüm, Başkan Franklin D. Roosevelt döneminde gerçekleşti. Roosevelt Büyük Buhran’ın ortasında göreve geldiğinde işsizlik oranı yüzde 25’e ulaşmıştı. Bu dönemde Roosevelt, ABD tarihinin ilk kadın bakanı olan Frances Perkins’i Çalışma Bakanı olarak atadı. Perkins, kararlı bir işçi hakları savunucusuydu.

Roosevelt ve Çalışma Bakanı Frances Perkins, 1933’te Ulusal Sanayi İyileştirme Yasası’nı çıkararak asgari ücreti belirledi, çocuk işçiliğini yasakladı. Ayrıca haftalık çalışma süresini 40 saatle sınırladı. 1938’de kabul edilen Adil Çalışma Standartları Yasası ile de haftalık 40 saatlik çalışma resmen yasal hak haline geldi.

Sonuç Olarak

Sabah 9 akşam 5 çalışma iş hayatının temel standardı olsa da, günümüz koşullarında verimlilik açısından tartışmalı hale geldi. Teknoloji, ofis kültürü ve dikkat dağıtıcı unsurların artması, çalışma süresinin uzunluğundan çok niteliğinin önemli olduğunu gösteriyor. Belki de geleceğin iş modeli, “daha az çalış, daha verimli ol” anlayışına dayanacak.


Kaynaklar ve ileri okumalar

Matematiksel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir