Katillerin cinayet işlemesi çocukluk travmalarından ya da toplumsal nedenlerden dolayı mıdır? Yoksa seri katiller, gerçekten de kendilerini ilerde katil edecek genlerle mi doğarlar? Yani seri katil geni diye bir şey var mı?

2010 yılında İtalya’da oldukça dikkat çekici bir dava gerçekleşti. Abdemalek Bayout isimli bir adam, işlediği cinayet nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ancak avukatı, müvekkilinin zihinsel sağlığının yerinde olmadığını öne sürerek mahkemeden cezada indirime gitmesini talep etti. Mahkeme, bu savunmayı kabul etti ve ceza 9 yıla düşürüldü.
Fakat olay burada bitmedi. Bayout’un avukatı, bu kez bir grup bilim insanıyla birlikte daha sıra dışı bir savunma sundu: Müvekkilinin genetik olarak saldırganlığa yatkın olduğunu iddia etti. Genetik testler gerçekten de Bayout’un saldırganlıkla ilişkilendirilen bazı gen varyantlarını taşıdığını ortaya koydu. Mahkeme, bu bilimsel bulguları dikkate alarak cezayı bir yıl daha indirerek 8 yıla düşürdü.
Ancak benzer bir dava 2006 yılında ABD’nin Tennessee eyaletinde çok farklı bir şekilde sona erdi.. Bradley Waldroup, arkadaşını ve eşini öldürmekten yargılandığında, o da saldırganlıkla bağlantılı genetik varyasyonlara sahipti. Ancak bu kez jüri, genetik yatkınlığı hafifletici bir unsur olarak kabul etmedi ve Waldroup, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Her iki suçlunun da ortak noktası, genetik olarak saldırganlığa eğilimli olmalarıydı. Ancak mahkemelerin verdiği kararlar birbirinden oldukça farklıydı. Bir insanı genleri yüzünden potansiyel suçlu olarak görmek ne kadar doğru? “Seri katil genleri” gerçekten var mı?
Bu yazıda, genetik eğilimlerin suçla olan ilişkisini bilimsel, etik ve hukuki açılardan irdeleyerek bu sorulara birlikte yanıt arayacağız.
“Seri Katil Geni” Diye Bir Şey Var mı?
Bu soruya hem “evet” hem de “hayır” cevabı vermek mümkün. Çünkü bazı bireylerin daha saldırgan davranmasına neden olan bir gen gerçekten de mevcut. Ancak bu geni “katillik” ile doğrudan ilişkilendirmek yerine, ona “savaşçı geni” demek daha doğru olur.
MAO-A olarak bilinen monoamin oksidaz-A geni, dopamin, norepinefrin ve serotonin gibi nörotransmitterleri parçalayarak sinir sisteminde dengeyi sağlayan bir enzimi kodlar. Bu nörotransmitterler beynin kimyasal haberleşme sistemi içinde önemli roller üstlenir:
- Dopamin ve serotonin, mutluluk, haz ve motivasyonla ilişkilidir.
- Norepinefrin — daha yaygın bilinen adıyla adrenalin — ise vücudun “savaş ya da kaç” tepkisinden sorumludur ve tehlike anında devreye girer.
MAO-A geninin ekspresyonu, yani aktifliği düşük olduğunda bu nörotransmitterler yeterince parçalanamaz ve beyinde birikmeye başlar. İşte burada “her şey dozunda güzeldir” prensibi devreye girer. Çünkü mutlulukla ilişkilendirilen serotonin bile aşırı biriktiğinde, tam tersi bir etki gösterir. Bu dengesizlik; sosyal becerilerde bozulma, dürtü kontrolü zayıflığı, saldırgan davranışlar gibi ciddi sonuçlara yol açar.

Saldırganlıkla ilişkilendirilen tek gen MAO-A değildir. “Seri katil genleri” ifadesini internette aradığınızda karşınıza çıkabilecek bir diğer gen ise CDH13 olacaktır.
Bu gen, sinir hücrelerinin gelişimi için kritik bir protein olan T-kaderin’i kodlar. T-kaderin; nöronların çoğalması, göç etmesi ve diğer nöronlarla sağlıklı bağlantılar kurması gibi sinir sistemi gelişimi açısından temel süreçlerde görev alır. CDH13 genindeki bir bozukluk, özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ile ilişkilendirilmiştir.
O Halde Genlerimiz Kaderimiz mi?
MAO-A ya da CDH13 geninde ortaya çıkan bir mutasyon ya da düşük gen ifadesi, tek başına bir kişiyi saldırgan ya da katil yapmaz. Genetik yatkınlık, ancak çevresel ve psikolojik etkenlerle birleştiğinde risk oluşturur.
Bu durumu daha iyi anlamak için 2014 yılında Finlandiya’da yürütülen önemli bir çalışmaya göz atabiliriz. Araştırmacılar, 19 farklı cezaevinden suçlular üzerinde inceleme yaptı ve iki farklı grubu inceledi:
- En az bir kez cinayet gibi ciddi bir şiddet suçu işlemiş olanlar,
- En az 10 kez şiddet suçu işlemiş olanlar.
Sonuçlara göre, işlenen şiddet suçlarının yaklaşık %9-10’unun MAO-A geniyle ilişkili olduğu tespit edildi. Bu oranlar ilk bakışta yüksek gibi görünse de, çalışmanın önemli bir detayı gözden kaçmamalı: Araştırmaya katılan suçluların büyük kısmı, suçlarını önceden planlamamıştı. Yani suçlar genellikle dürtüsel biçimde gerçekleşmişti. Bu da çalışmanın aslında daha çok dürtüsel şiddet davranışlarına odaklandığını gösteriyor.

Diğer yandan, Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte birinin düşük MAO-A gen ekspresyonuna sahip olduğu tahmin ediliyor. Ancak buna karşılık, nüfusun yalnızca %1’inden az bir kısmı seri katil profiline uyuyor. Bu da genetik yapıda bozukluk veya düşük ekspresyon bulunmasının tek başına suç işlemeye ya da saldırganlığa neden olmadığını açıkça gösteriyor.
Özetle, MAO-A ya da CDH13 geninde bir sorun taşıyor olmak kişiyi doğrudan suçlu yapmaz. Ancak bu bireylerin, diğerlerine kıyasla daha dürtüsel ve agresif davranışlar sergileme olasılıkları daha yüksek olabilir.
Katilleri Neye Göre Yargılayacağız?
Genler bize kim olabileceğimize dair bir çerçeve sunar, ancak yaşam boyunca karşılaştığımız çevresel koşullar ve deneyimler bu çerçevenin nasıl doldurulacağını belirler. Bu nedenle, yalnızca bir kişinin genetik profiline bakarak onu suçlu ya da masum ilan etmek, hem bilimsel hem de etik açıdan sağlıklı bir yaklaşım değildir.
Öte yandan, Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen dikkat çekici bir araştırma bu konuda farklı bir bakış açısı sunuyor. Çalışma, düşük MAO-A gen ekspresyonu ile saldırganlık arasında doğrudan bir ilişki bulunmadığını ortaya koyuyor. Bunun yerine araştırmacılar, çocukluk döneminde yaşanan travmaların, bireyde saldırgan davranışların gelişmesiyle çok daha güçlü bir bağlantı taşıdığını savunuyor.

Dahası, bu bulgular yalnızca bu çalışmaya özgü değil. Benzer sonuçlar farklı araştırmalar tarafından da defalarca doğrulanmış durumda. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Tıpkı genetik faktörler gibi, çocukluk travmaları da tek başına bir kişiyi katil ya da suçlu yapmaz.
Sonuç Olarak
Saldırganlık, suça yönelme veya şiddet davranışı, genetik yapı ile çevresel etkenlerin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Hiçbir faktör tek başına belirleyici değildir. Ancak hepsi birlikte değerlendirildiğinde daha anlamlı bir tablo ortaya çıkar.
Kaynaklar ve İleri Okumalar
- Born to Kill? The story of ‘Serial Killer’ genes ; Bağlantı: Born to Kill? The story of ‘Serial Killer’ genes – Berkeley Scientific Journal ; Yayınlanma tarihi: 21 Temmuz 2020
- Is The “Serial Killer Gene” From Riverdale Fact Or Fiction? ; Bağlantı: Is The “Serial Killer Gene” From Riverdale Fact Or Fiction? » Science ABC ; Yayınlanma tarihi: 25 Ağustos 2023
- Rose McDermott et al. Monoamine oxidase A gene (MAOA) predicts behavioral aggression following provocation. Bağlantı: Monoamine oxidase A gene (MAOA) predicts behavioral aggression following provocation | PNAS ; doi: https://doi.org/10.1073/pnas.0808376106
- J. Tiihonen et al. Genetic background of extreme violent behavior. Bağlantı: Genetic background of extreme violent behavior | Molecular Psychiatry (nature.com.; doi:https://doi.org/10.1038/mp.2014.130
Matematiksel