Psikoloji

Clark Dizisine Konu Olan Stockholm Sendromu Nedir?

Eğer Netflix’de bir şeyler izlemeyi seviyorsanız adını bir yerde duymuş olmanız olası olan Stockholm sendromu tanımı günümüzden yaklaşık 50 yıl önce gerçekleşen ve altı gün boyunca devam eden bir banka soygununun devamında ortaya çıktı.

Genellikle ve yanlış bir şekilde psikolojik bir teşhis olarak kabul edilen Stockholm sendromu, rehinelerde veya istismar mağdurlarında görülen duygusal bir tepkidir.

Bu, rehin tutulan veya istismarı yaşayan kişinin, işkencecisine karşı olumlu duygular geliştirmesi anlamına gelir. Stockholm Sendromu gündelik hayatımızda farklı durumlarda da karşımıza çıkar. Örneğin şiddet gören kadınlar, savaş tutsakları, tarikat üyeleri, sağlıksız ikili ilişkiler yaşayan kişiler bu sendromun belirtilerini gösterebilmektedir.

Stockholm Sendromuna Adını Veren Olay Nedir?

Terim ilk olarak 1970’lerde, İsveç’in Stockholm kentinde bir banka soygunu girişiminin altı günlük bir kuşatmaya dönüşmesinin ardından ortaya çıktı.

23 Ağustos 1973’te Jan Erik Olsson önderliğinde hapisten kaçan bir soyguncu, Kreditbanken isimli bankada dört banka çalışanını 131 saat boyunca rehin aldı. Olsson polisten kaçmak için bir araba, arkadaşı Clark Olofsson’un serbest bırakılması ve 710.000 dolar para istedi. Polis birkaç saat içinde bu istekleri gerçekleştirdi.

Stockholm sendromu süreci öncelikle iki kişi arasında yaşanmış olan duygusal bir bağ sonucunda ortaya çıkmış olan bir süreç olarak tanımlanır. Burada iki kişinin yaşamış olduğu duygusal ve psikolojik bağ öncelikle dikkat çeker. Ancak ilk etapta bir korku anı olarak görülse de iki kişi bu anda birbirini tanıma fırsatı bulur. Üstelik bir soyguncu ve rehine durumu ile ilişkili olması da ayrıca dikkat çeker. Burada soyguncu kadına zarar vermez. Kadın ise soyguncudan korkmaz.

Banka kuşatılmış durumdaydı ve soyguncuların bu biçimde kaçma ihtimali yoktu. Ancak bu süreçte içeride garip şeyler yaşanmaya başlamıştı. Rehineler kendilerini tutsak tutanlardan ziyade sanki polisten korkmaya başladı.

Bir polis komiserinin rehinelerin sağlığını kontrol etmesi için içeri girmesine izin verildiğinde, tutsakların kendisine düşmanca davrandığını fark edecekti. Ancak silahlı adamlarla rahat ve neşeli biçimde sohbet ettiklerini de gözlemledi.

Polis şefi basına yaptığı açıklamada, silahlı kişilerin rehinelere zarar vereceğinden şüphe ettiğini söyledi. Fiziksel zararla tehdit edilseler bile, rehineler bu kişileri şefkatli olarak tanımlıyordu.

Sonuç olarak, mahkumlar rehinelere hiçbir fiziksel zarar vermediler. 28 Ağustos gecesi polis içeriye tavanda açtığı bir delikten göz yaşartıcı gaz pompaladı. Sonrasında da failler hızla teslim oldular. Ancak bu süreçte de bir gariplik vardı.

Polis rehineleri dışarı çağırdığı zaman kabul etmeyip suçluları korumayı tercih ettiler. Bankanın kapısında hükümlüler ve rehineler kucaklaştı. Polis saldırganları yakalarken iki kadın rehine, “Onlara zarar vermeyin, bize zarar vermediler” diye bağırdı. Bir tanesi sedyeyle götürülürken, kelepçeli Olofsson’a “Clark, seni tekrar göreceğim” diye bağırdı.

Benzer Bir Durum İlerleyen Süreçte de Tekrar Etti

İsveçli bir psikiyatrist ve kriminolog Nils Bejerot, bankanın bulunduğu Stockholm’deki meydandan sonra bu olaya ‘Norrmalmstorg sendromu’ adını verdi. Ancak yaşananlar İsveç dışında, Stockholm Sendromu olarak bilinir hale geldi.

Benzer bir olay 1974 yılında da tekrar etti. 4 Şubat 1974’te, gazete sahibi William Randolph Hearst’ün 19 yaşındaki torunu Patty Hearst, California’daki dairesinden siyasi bir grup tarafından kaçırıldı.

Sonrasında da Hearst ailesinin Santa Rosa’dan Los Angeles’a kadar her muhtaç kişiye 70 dolar bedelinde yiyecek vermesini istediler. Randolph Hearst 2 milyon dolar değerinde yiyecek dağıttı. Gerekirse daha fazlasını vereceğini de bildirdi.

Ancak Nisan ayında, bir güvenlik kamerası, bir silahlı banka soygununa katılan Hearst’ün fotoğrafını çektiğinde durum çarpıcı bir şekilde değişti. Ayrıca Los Angeles’ta bir mağazanın soygunu sırasında da görülmüştü. Daha sonra, yetkililere gönderdiği bir kasette, bu soygunlara kendi özgür iradesiyle katıldığını açıkladı.

Sonunda, 18 Eylül 1975’te, kendisini tutsak edenlerle bir yıldan fazla bir süre ülkeyi dolaştı. Devamında da Hearst ya da kendi deyimiyle “Tania” San Francisco’daki bir apartman dairesinde yakalandı. Sonrasında da silahlı soygundan tutuklandı. Devamında da suçlu bulunacak ve yedi yıl hapis cezası alacaktı.

Stockholm Sendromu Nedir?

Bu davranış gözlemcilere mantıksız görünse de, Stockholm sendromu aslında bir hayatta kalma mekanizmasıdır. Çünkü işbirlikçi olmak ölme ya da zarar görme olasılığını azaltacaktır.

Stokholm sendromu” teriminin doğmasına yol açan sıra dışı suçlu Clark Olofsson’un inanılmaz öyküsü şu sıralar Netflix’te bir dizi olarak oldukça ilgi çekiyor.

Sendromun özünde hayatta kalma içgüdülerimiz yatıyor. Rehin alma veya taciz edici durumlar insan ruhu için çok zordur. Böyle bir olası durumda günlük yaşamımızın normal endişeleri yerini hayatta kalma dürtüsüne bırakır.

Sonuçta bir rehinenin hayatta kalması, gerçek anlamda, onları kaçıranların elindedir. Bu da onlara karşı zorunlu bir bağımlılık duygusu oluşmasına neden olur.

Böyle bir durum esnasında mağdurlar küçük bir hareketi kendilerine karşı bir jest olarak kabul eder. Bunun sonucunda da rehinelerin, onları kurtarmaya çalışanlara karşı olumsuz bir tavır takındığını görmek alışılmadık bir şey değildir.

Neden Kimi Kişiler de Stockholm Sendromuna Rastlanır?

Bazı kurbanların neden Stockholm sendromu geliştirdiği hala belli değil. Her rehine, taciz mağduru veya travma yaşayan kişi bu tepkiyi geliştirmez. Stockholm sendromunun stresle başa çıkmanın psikolojik bir mekanizması olduğu tahmin edilmektedir. Sendromun gelişiminde ise dört temel faktör olduğu kabul edilmektedir.

  • Hayata karşı algılanan bir tehdit varlığı ve istismar eden kişinin tehdidi uygulayacağı inancı
  • İstismar eden kişiden küçük bir nezaket varlığı
  • Dış dünyayla bağlantının kesilmesi
  • Bulunulan ortamdan kaçılamayacağı algısı

Son olarak, psikolog Dee Graham, bu fikri tartışmalı bir teori haline de getirmiştir. Ataerkil kültürlerde tüm kadınların Toplumsal Stockholm Sendromu dediği şeyden değişen derecelerde muzdarip olduğunu iddia etmiştir. Bu fikir psikologlar tarafından kabul görmese de konu ile ilgili yazdığı kitap çok satmış ve fikir yaygınlaşmıştır.

Bu nedenle, internette “Stockholm sendromu” için yapılan bir arama, çoğunlukla erkek-kadın ilişkileri üzerine kitaplar ya da yazılar önerecektir. Kesinlikle ilginç bir bakış açısı olsa da, bunun genel olarak kabul gören Stockholm sendromu ile pek ilgisi yoktur. Ayrıca bu yazımıza da göz atmak isteyebilirsiniz: Oyuncak Bebek Deneyi Okullardaki Ayrımcılığı Sonlandırmaya Nasıl Yardımcı Oldu?


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu