Mühendislik ve Teknoloji

İnsanlık Bir Anda Yok Olursa Dünyada Yaşam Nasıl Değişir?

Binlerce yıldır bu dünyada yaşantımızı sürdürüyoruz. Bu süreç içinde büyük ölçüde geliştik. Birçok alanda benzersiz ilerlemeler kaydettik. Ancak tüm insanların ortak ve bilinen tek evi olan bu mavi gezegen tarih boyunca insanlık tarafından sürekli değişikliğe uğratıldı.

Yemyeşil ovalar artık beton bloklarla kaplı. Temiz havaya karbondioksit karıştı. Denizlerimiz plastik atıklarla dolu. Verdiğimiz zarar elde ettiğimiz tüm kazanımlardan daha fazla. Bu nedenle bugün olmasa bile önümüzdeki yüzyıllarda kitlesel bir biçimde yok da olabiliriz. Bu elbette dünyadaki tüm insanların aynı anda öleceği anlamına gelmiyor. Ancak ya insanlık bir anda yok olursa?

Aslında insanların yok olması durumunda dünyaya ne olacağı sorusunu son 15 yıldır ara ara soruyoruz. Konuya dikkati ilk olarak 2007 yılında kalem aldığı Bizsiz Dünya ( The World Without Us) isimli kitabı ile Alan Weisman çekti.

Ardından da 2008’de Life After People adlı bir TV dizisi de aynı önermeyi araştırdı. Sonuçta farkındalık adına bizim de bir katkımız olsun. İnsanlığın bir anda yok olduğunu düşünürsek ve onu bilimsel temellere dayanırsak kurguladığımız dünya neye benzerdi? Gelin bu soru üzerine kafa yoralım.

Şu anda insanlık yok olursa dünyamızın hali nasıl olurdu?

İlk olarak insanlarla beraber günümüz insanlarının temel ihtiyacı olan elektrik de ortadan kalkardı. Şehirlerimizdeki tüm ışıklar söner ve geceleyin gezegenimiz sadece Ay’ın yansıttığı ışık sayesinde aydınlanabilirdi.

Ayrıca tüm dünyadaki elektriğin kesilmesiyle gürültü kirliliğine neden olan ve doğal hayata zarar veren bir çok unsur (fabrikalar, iş makineleri gibi) işlemini yerine getiremez hale gelirdi. Aynı zamanda yeraltı suları kontrol altına alınamayacağından yeraltına inşa ettiğimiz metro istasyonları suyla dolardı.

insanlık yok olursa
Doğa, insanlar olmadan gezegendeki üstünlüğünü yeniden kazanır. Betondan yapılan yapıların bu durumda hiç şansı yoktur.

İnsanlık yok olursa, insana ihtiyaç duyan birçok canlı da bu durumdan oldukça olumsuz etkilenirdi. Evcilleştirdiğimiz kedi ve köpekler doğal yaşama uyum sağlayamayacağı için açlık sorunu çeker ve bir süre sonra yaşamlarını yitirirlerdi.

Yetiştirdiğimiz bitkilerimiz su ve besin ihtiyaçlarını saksıdaki topraktan sağlayabilecekleri için onlar hayvanlara göre daha uzun dayanırlardı. Ama eninde sonunda onlar da solarlardı. Ayrıca çiftliklerdeki veya akvaryumlardaki hayvanlarımızın, botanik bahçelerinde sergilenen bitkilerin sonu da çok farklı olmazdı.

İnsanlığın yok oluşundan tahmini bir ya da bir buçuk ay sonra bakım yapılmadığı için nükleer santrallerde birçok kontrolsüz zincirleme tepkime gerçekleşir ve en sonunda bu santraller patlardı. Santraller bulundukları bölgelere radyoaktif maddeler yayar ve bunun sonucunda o bölgeler birer Çernobil’e dönüşürdü.

Bunun sonucunda da o bölgelerdeki ekolojik yaşam kısa zamanda yok olurdu. Nükleer felaketin gerçekleşmediği yaşam alanlarında ise ortaya çıkan istilacı türler o yaşam alanındaki birkaç türü ortadan kaldırırdı.

insanlık yok olursa
Kedilerimiz ve köpeklerimiz de vahşi doğada kendi başlarının çaresine bakabilirler. Ancak bu ortama ya ayak uydurmak zorunda kalırlar ya da daha gelişmiş avcılar tarafından yok edilirler. Ürettiğimiz çöplerle beslenen sıçan ve hamamböceği popülasyonunda da ciddi bir düşüş olacaktır. Ancak elbette birkaç yüz yıl sonra, hayvan türleri arasında denge kurulacaktı.

İnsanların yok oluşundan bir yıl sonra

Yok oluşumuzun yıl dönümüne doğru, yörüngede belirli bir süratle dönmeleri gereken uydular, insan denetimi olmayacağı için zamanla gezegenimizin çekim gücünü kapılırdı. Bunun sonucunda da yeryüzüne düşerlerdi. 25-30 yıl sonra ise terk edilmiş şehirlerimizdeki kaldırım taşlarının arasından bitkiler filizlenmeye başlardı.

Bunun sonucunda beton yapılarımız bitki örtüsüyle kaplanırdı. Bitkiler gerekli ortamı sağladıktan sonra hayvanlar yeşeren alanlara yeniden yönelirdi. Sonrasında da o alanları habitatları olarak benimserlerdi. Hayvanların faaliyetleri bitkilerin tohumlarının daha geniş alanlara ulaşmasını sağlar ve yeşil alanlar da hızla genişlerdi.

Ortadan kaybolmamızdan 300 yıl sonra arkamızda bıraktığımız eserlerimizde birer birer yıkılmaya başlardı. Korozyondan ve doğal etkilerin neden olduğu diğer tahribatlardan dolayı metal yapılarımız eskir ve sağlamlıklarını kaybederlerdi.

Eyfel Kulesi, Empire State Binası gibi birçok yapı yıkılırdı. Lakin günümüzden binlerce yıl önce doğal malzemeler ile inşa edilmiş Mısır piramitleri gibi eserler bugüne kadar sağlam kalabildikleri gibi bu yıkım sürecinden de sağ çıkabilirlerdi.

insanlık yok olursa
İnsanlık yok olursa doğa bir biçimde yolunu bulacaktır.

İnsanlık yok olduktan 500 yıl sonra

Nihayetinde kontrolü doğa ele geçirdiğinde, yeryüzü eskiden olduğu gibi bataklıklar tarafından kaplanırdı. Hem su hem de kara canlılarına yaşam alanı sunan bataklıklar yerküre genelinde doğal yaşamın tekrar kurulmasında kilit rol oynarlardı.

Yerküre geneline yine binlerce yıl önce olduğu gibi ormanlar hakim olurdu. Dünyanın farklı yerlerindeki biyomlar yeni nesil canlılara ev sahipliği yaparlardı. Okyanuslardaki alg türü canlılar ve ormanlar sayesinde havadaki karbondioksit-oksijen oranı zamanla olması gereken düzeye gelirdi. Lakin bu oranın insan öncesi zamanki düzeye gelmesi tahmini 65 bin yılı alırdı. En nihayetinde doğa kendini yenilemeyi eskiden olduğu gibi tekrar başarırdı.

Sonuç olarak;

Şu ana kadar size aktardıklarımız hayal ürünü gibi gelir ki aslında elbette bir miktar öyledir. Ancak insanlık yok olursa yaşam neye benzerdi sorusunun cevabını anlamak için başka bir örneğe de göz atabiliriz. Ukrayna, Çernobil yakınlarındaki Pripyat bir zamanlar, büyük nüfuslu, gelişen bir şehirdi. 

insanlık yok olursa
Ukrayna’nın Pripyat kentinde terk edilmiş bir eğlence parkı.

Ancak burası 20 yıl önceki nükleer felaketten sonra terk edilecekti. Uzaktan bakıldığında Pripyat sağlam bir şehir gibi görünse de binalar yavaş yavaş çürüyor. Aslında neredeyse her şey senaryoya uygun bir biçimde gelişiyor.

Son söz olarak unutulmamalıdır ki insanlık bu mavi gezegenin bir parçasıdır. Eğer biz bulunduğumuz gezegene sırtımızı çevirmez isek bu gezegeni, bu doğayı tüm canlılar için daha yaşanılabilir hale getirebiliriz.

Lakin doğa ile ters düşmeye devam edersek nihayetinde sonuçları bizim için iyi olmayacaktır. Sonucunda dünyanın var olmak için insana ihtiyacı yok. Doğa er ya da geç bir yolunu bulacaktır. Ancak insan yaşamak için doğaya bağımlı. Hubert Reeves’in da dediği gibi ” Doğayla savaş halindeyiz.. Eğer kazanırsak kaybedeceğiz.” Bu arada hatırlatmak isteriz: Adını Sık Duyduğumuz Altıncı Yok Oluş Çoktan Gerçekleşmiş Olabilir


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Kamil Anıl

Cevaplardan çok sorulara merak duyan, bilginin yaygınlaşması için katkıda bulunmak isteyen ,eğitim hayatını ODTÜ'de sürdüren bir öğrenciyim. Ayrıca bilim ve matematiğin uçsuz bucaksız olduğuna ve herkese ulaşabileceğine inanmaktayım. Yeter ki ne kadar zaman geçerse geçsin "hala öğreniyorum" diyebilelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu